Suriye ve Irak'ta IŞİD ve Kandil'e, içeride de bu iki grubun elemanları yanında DHKP-C'ye karşı başlatılan operasyonlar yeni bir sürecin başladığını haber veriyor.
Önce şu hususu gözden geçirelim: Suruç'taki katliamı IŞİD'in gerçekleştirdiği, sabah vakti evlerinde yatan masum polisleri PKK'nin öldürdüğü konusu çok tartışmalı. Zihinleri meşgul eden istifhamlar var: IŞİD bu vahşi katliamı neden yapsın? Yapamayacağından değil, hangi kâr-zarar hesabını yaparak yaptı? Kaldı ki IŞİD, henüz resmen de bu terör eylemini üstlenmiş değil. Suriye'de Amerikan hava bombardımanı altında bazı bölgelerden geri çekilir ve PYD güçleriyle çetin savaşa girişmişken neden Türkiye'yi de üstüne çekecek bir eylem yapsın?
Polisleri öldürdüğünü açıklayan PKK'ya gelince! Bu hangi PKK? “Aktrollerin lideri” KCK'nın yüzde 25'inin MİT mensubu olduğunu iddia ediyor. Böyle mi, bilemiyoruz. Bu, elbette büyük bir iddia. Öteden beri fısıltı halinde KCK ve PKK için buna benzer iddialar öne sürülürdü ama artık bunlar harcıalem sarf edilen sözler haline gelmişse üzerinde düşünülmeye değer! Daha ilginci aradan bir hafta geçtikten sonra PKK'nın bu eylemi üstlenmediğini açıklaması: Kandil'deki KCK Dış İlişkiler Sözcüsü Demhat Agit, Ceylanpınar'da iki polisin öldüğü saldırıyı PKK'nın yapmadığını açıkladı. PKK'nın daha öncesinde ve bu sırada benzer eylemler yapmadığını iddia etmiyorum ama operasyonlara gerekçe gösterilen Ceylanpınar'daki iki polisin şehit edilmesi olayı ve Suruç katliamı bana iç veya dış birimlerin provokasyonu olduğu izlenimini veriyor.
Çözüm sürecini bitirip Kandil ve PKK üzerine hava bombardımanıyla gitmenin PKK'ya vereceği bir zarar yok. Bu defalarca denendi, uçaklar Kandil'e bomba yağdırırken elemanları mağaralarda saz çalıp operasyonların bitmesini bekledi. Fakat operasyonlar içeride bir iç çatışmayı tetikler ve elbette Türkiye kamuoyunun sempatisini ve güvenini kazanan HDP ve Selahattin Demirtaş'ı zor duruma düşürür. Demirtaş için durum yukarı tükürse bıyık, aşağı tükürse sakal. Provokasyonlar onu tutum almaya zorluyor ama hangi tutumu alsa diğer tarafı kaybedecek. Bu provokasyonu kim planladıysa 10 Ağustos cumhurbaşkanlığı ve 7 Haziran genel seçimlerinde Demirtaş'ın yakaladığı rüzgarı tersine çevirmeyi, yine demokratik mücadeleyi seçen Kürt siyasetini militarize etmeyi amaçlıyor.
IŞİD'e karşı yürütülen operasyonlara ABD ve NATO baskısı altında karar verildiği açık. Düne kadar belli çerçevede tolere edilen IŞİD birdenbire “dünyanın en tehlikeli örgütü” ilan edildi. Kimse IŞİD'in eylemlerini tasvip etmiyor ama IŞİD'in bugüne kadar Türkiye ile bir alıp veremediği olmadı. Türkiye'yi hedef seçmesinin de mantıki bir açıklaması yok. PYD ile savaşan, petrolünü Akdeniz'e taşıyıp satmak durumunda olan ve eleman temininde güzergaha ihtiyacı olan IŞİD'in Türkiye'de Suruç katliamını yapması tamamen akıl dışı.
Türkiye'nin Suriye'de savaşan örgütlere karşı hasmane tutum takınması çok yanlış. Başından beri iç savaşta taraf olmamalı, arabulucu rol oynamak ve sınırlarını korumakla yetinmeliydi. Her adımı yanlış atan Türkiye, sonunda ABD'nin hatt-ı hareketini takip etme noktasına geldi.
ABD baskısı altında Suriye'de IŞİD'e operasyon düzenleyen Türkiye, IŞİD'den boşalacak yerleri kiminle dolduracak? Sakın bu öteden beri ABD'nin yaptıklarının şimdi Türkiye eliyle tekrarı olmasın. Dahası, bugün IŞİD'e karşı operasyon yapan Türkiye yarın, yine ABD'nin isteğiyle Nusra'ya, hatta İhvan'a karşı da operasyon yapacak, içeride Nusra ve İhvan'a sempati duyan eleman ve derneklerin üzerine gidecek. Türkçüleri tabutlara çivileyen devlet “küçük kazanım peşindeki İslamcıları” mı affedecek? Çoktan derin yapıların eline geçen devletle iş tutanların akıbeti budur. Bakalım devlete eklemlenmek “kazanım” mı getirecek yoksa ağır kayıp mı?
Suriye ve Ortadoğu konusunda temel yanlışlıklar yapıldı, hâlâ yanlışta ısrar ediliyor. Bilseniz İsrail bundan ne kadar mutlu! Şimdi Türkiye iki büyük tehlike çemberinin içine itiliyor: Biri PKK ve IŞİD'e karşı başlatılan “erken seçim endeksli operasyonlar”ın ülkeyi bir iç çatışma eşiğine getirmesi; diğeri küresel aktörlerin bizi, adım adım bölgesel bir savaşa itmesi. Bu gidiş hayra alamet değil
ALİ BULAÇ