Yüce Allah, Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruyor:
“Allah’ın mescitlerinde O’nun adının anılmasını engelleyen ve onların yıkılmasına çalışandan daha zalim kim olabilir? Bunların oralara ancak korku içinde girmeleri gerekir. Onlara dünyada bir rezillik vardır. Onlar için ahirette de büyük bir azap vardır.” (Bakara, 2/114)
Pakistan’ın Peşaver kentinde yine bir cami hedef alındı ve verilen son rakamlara göre ölenlerin sayısı 100’ü geçti. Pakistan güvenlik teşkilatları tarafından yapılan açıklamada ölenlerin tamamına yakınının polis olduğu ifade edildi.
Elbette insanların, ülkelerinin güven, huzur ve istikrarını sağlama gibi bir sorumluluğu üstlenen polis olmalarından dolayı saldırılara hedef olmaları da onaylanamaz ve kabul edilemez. Ancak onları hedef alanlar özellikle mekan olarak neden camiyi seçiyorlar? Bunun tek sebebi orada toplu halde bulunmaları mıdır?
Bizim tahminimize göre olayın önemli bir boyutunu da camiye karşı sürdürülen savaş oluşturmaktadır. Belki saldırıyı gerçekleştiren kişi bu savaşın aleti ve maşası olarak kullanıldığının farkında değildir. Ama o, sadece çubuğun ucunda tutulan, bilinci ve akli fonksiyonları bütünüyle hadım edilmiş bir kukladan ibarettir. Çubuğu tutan eller ise farklıdır. Bir insanın bilinci ve aklı tamamen hadım edildikten sonra çok tehlikeli amaçlarla kullanılmaya son derece müsait hale getirilmesi mümkündür.
İslam’ın kutsal değerlerine, Kur’an-ı Kerim’e, Hz, Peygamber’in manevi şahsiyetine ve camilere yönelik olarak yürütülen savaş ise çağımızın azgınlarının, şeytanın aşırı giden askerlerinin farklı noktalarda, farklı kimliklerle sürdürdüğü bir ortak savaştır.
Şeytanın bir kuklası İsveç’te Kur’an-ı Kerim yakarken bir başka kuklası Pakistan’da kendince polisleri hedef alarak camiyi harabeye çeviriyor ve korkunç bir katliam gerçekleştiriyor.
25 Şubat 1994 tarihinde Filistin’in Batı Yaka bölgesindeki El-Halil şehrinde bulunan Hz. İbrahim Camisi’nde Barush Goldstien adında aşırı siyonist ve ırkçı bir vahşi canavar sabah namazı vaktinde tam insanların secdeye gittiği anda üzerlerine arkadan mermi yağdırarak korkunç bir katliam gerçekleştirmişti. Bu adam kendince kısa adı Kach olan aşırı siyonist örgütün lideri Meir Kahane’nin öldürülmesinin intikamını alıyordu. Kendisi de onun örgütüne mensuptu. Kahane’nin yetiştirdiği, şimdi her ne kadar onun örgütüyle ilgisi kalmadığını söylese de onun anılması törenlerine katılmayı asla ihmal etmeyen bir başka ırkçı terörist Itamar Ben Gvir, siyonist işgal rejiminin sözde Ulusal Güvenlik Bakanı. Goldstien’dan hiçbir farkı yok.
15 Mart 2019 tarihinde, Brenton Tarrant adında bir canavar Yeni Zelanda’nın Christchurch şehrinde Cuma namazı öncesinde Al Noor ve Linwood camilerine saldırarak korkunç katliamlar gerçekleştirdi. Katliamlarda 51 kişi hayatını kaybederken, 19’u ağır 49 kişi de yaralandı. Katliamda öldürülenlerin bazıları henüz çocuktu. Vahşi canavar hiçbir insanî değere ve insaf adına hiçbir şeye sahip olmadığından elindeki silahını onların da üzerine çevirerek hunharca katletmişti. Katliamı gerçekleştiren kişinin silahına yazdığı sloganik ifadeler, tarihler ve manifesto diye yayınladığı metin tam bir ırkçı ve aynı zamanda modern haçlı zihniyetine sahip İslam düşmanı olduğunu gösteriyordu.
Bunlardan biri henüz kimliği tespit edilemeyen ama beyinsel fonksiyonları dumura uğratılarak canavarlaştırılmış bir kukla olduğu anlaşılan, biri aşırı ırkçı bir siyonist, biri de yeni haçlı zihniyetindeki bir başka ırkçı. Ama hepsinin de hedefinde bir cami ve orada Allah’a kulluk görevlerini yerine getirmek için toplanmış insanlar var. Dolayısıyla söz konusu saldırıları gerçekleştirenlerin hepsi de şeytanın askerleri. İsveç’te Kur’an-ı Kerim yakan kişi de bir aşırı ırkçı. Irkçılık zaten şeytanın resmi ideolojisidir.
Camilere ve Allah’a kulluk görevlerini yerine getirmek için buralara toplanan insanlara karşı savaşın tarihte birçok örneği var. Bu günlerde Hindistan’daki ırkçı fanatizmin de camilere karşı geniş çaplı savaş içinde olduğu biliniyor.