Ne Dini Lider ne Kasım Süleymani, ne de Besic güçlerinin en alt düzey savaşçısı güvende değil.
Bu acı gerçek, dini fanatizme ya da otoriter ideolojiye kapılmamış tüm İranlıları Mollalar yönetimi altında geleceklerini yeniden düşünmeye itmeli.
Heniyye öldürüldü ve İran da bunun karşısında aciz ve aşağılanmış bir halde duruyor.
Peki sonra oldu?
Heniyye suikastının üzerinden yaklaşık 1 ay geçmesine rağmen İran henüz yanıt vermedi.
İsrail’in 25 Ağustos’ta Hizbullah’a yönelik önleyici saldırısı İran’ın stratejisinin bir kısmını sekteye uğratmış olabilir.
Durum istikrarsızlığını sürdürüyor.
İsrail’i savunmaya kararlı olan ABD bundan çok daha önce harekete geçmişti.
ABD uçak gemisi USS Abraham Lincoln’ü, daha sonra eve dönen USS Theodore Roosevelt uçak gemisi ile aynı zamana denk gelecek şekilde Ortadoğu’da konuşlandırdı.
Şimdi nükleer enerjiyle çalışan ve seyir füzesi ile donatılmış USS Georgia denizaltısı da burada konuşlanmış durumda.
Bunlara ABD’nin halihazırda var olan askeri güçleri de ekleniyor ve bunlar hem saldırı hem de savunma açısından dikkate alınması gereken ve varlıkları tek başına İran’ın yanıtını geciktirebilecek güçlerdir.
İsrail, İran’ın hava savunma sistemlerini çökertmek için kesin saldırılarda bulunmayı düşünebilir.
Bunları nükleer ve balistik füze programlarına ve petrol altyapısına saldırılar izleyebilir.
Dahası Hamaney bile bir hedef olabilir.
Kendi evinde konuşlandırılmış Amerikan uçak gemisinin varlığını hiçbir ülke görmezden gelemez, ne varki İran’ın 13 Nisan’da 320 füze ve İHA ile yaptığı gibi İsrail’e yeniden saldırma konusundaki tereddüdünün temel nedeni, zor bir stratejik ikilemden kaynaklanıyor.
Birçok kişinin bu İsrail operasyonun Mollaları aşağıladığına inanmasından sonra rejim, güvenilirliğini ve caydırıcı gücünü geri kazanmak için sert bir yanıt vermesi yönünde baskı altında kaldı.
Geçen pazar günü Hizbullah’ın gerçekleştirdiği saldırı gibi basit bir saldırı bunun için yeterli değil.
Buna ilaveten bazı gözlemciler, İran’ın İsrail’i önceden uyararak İsrail savunmasının saldırıya karşı koymasını sağladığını vurgulayarak, nisan ayındaki İran saldırısının içyüzünü sorguluyorlar.
Öte yandan Başkan Biden’ın ifadesiyle İsrail “kazanabilir” ve minimum yanıtla karşılık verebilir.
Bu analiz spekülatif kalsa da haberler aynı zamanda İran’ın balistik füzelerini fırlatmada önemli başarısızlıklar yaşadığına da işaret ediyor.
Bu hikayenin doğruluğu bir yana, İran söz konusu saldırıda yalnızca minimum düzeyde bir kayıp ve maddi hasara yol açtı.
Dolayısıyla benzer bir yanıt ister İran’dan, ister Hizbullah’tan, ister başka bir terörist vekilinden gelsin, bu sefer yeterli olmayacak.
İran’ın karşı karşıya olduğu asıl meydan okuma, İran’ın stratejik ikilemini derinleştiren gerçek bir cezalandırıcı saldırının uygulanmasında yatıyor.
İran, daha da cesurlaşan İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun nisan ayında olduğu gibi bu kez Washington’un baskılarına boyun eğmemesinden korkuyor.
Biden’ın artık “topal ördek” olduğu ve yaklaşan ABD başkanlık seçimlerine ilişkin belirsizlik de göz önüne alındığında, İsrail bu anı kesin bir darbe vurmak için ideal bir an olarak görebilir.
Böyle bir saldırı, İran’daki birkaç füze fırlatma sahasını hedef almanın ötesine geçebilir.
İsrail öncelikle İran’ın hava savunma sistemlerini çökertebilir.
Bunu nükleer ve balistik füze programlarına, petrol altyapısına veya İran Devrim Muhafızları’na ait ülke çapındaki önemli ve askeri varlıklara yönelik saldırılar izleyebilir.
Dahası Dini Lider Hamaney bile hedef olabilir.