Hukuksuzluğun sembol belgesi!

Anayasanın, yasaların, evrensel hukuk ilkelerinin tek bir belgeyle nasıl yok sayıldığını öğrenmek ve başkalarına göstermek istiyorsanız Milli Eğitim Bakanlığının 21 Temmuz 2016 tarihli genelgesi tam aradığınız belge diyebilirim. Şu an Milli Eğitim Bakan yardımcısı olan Kemal Şamlıoğlu’nun genel müdür vekili sıfatıyla imzaladığı bu belge, KHK’larla birlikte soykırım müzesinde sergilenecek nitelikte. Hukuk fakültelerinde ‘hukuksuzluğun sembol belgesi’ … Hukuksuzluğun sembol belgesi! Devamı »

Eklenme Tarihi: 07 Eyl 2023
4 dk okuma süresi
Güncelleme Tarihi: 07 Eyl 2023
Hukuksuzluğun sembol belgesi!

Anayasanın, yasaların, evrensel hukuk ilkelerinin tek bir belgeyle nasıl yok sayıldığını öğrenmek ve başkalarına göstermek istiyorsanız Milli Eğitim Bakanlığının 21 Temmuz 2016 tarihli genelgesi tam aradığınız belge diyebilirim. Şu an Milli Eğitim Bakan yardımcısı olan Kemal Şamlıoğlu’nun genel müdür vekili sıfatıyla imzaladığı bu belge, KHK’larla birlikte soykırım müzesinde sergilenecek nitelikte.

Hukuk fakültelerinde ‘hukuksuzluğun sembol belgesi’ olarak okutulacak bu genelgeyle, kayyım atanan, kayyım atanmasa bile Cemaatle irtibatı olan okul ve yurtlarda çalışan öğretmen, eğitici, yönetici, öğretici ve diğer personelin çalışma izinlerinin iptaline ve yeniden çalışma izni verilmemesine karar veriliyor.

Normal hukuk sisteminde ‘genelge’ dediğiniz belge, yeni bir hüküm ihdas edemez, yeni bir düzenleme getiremez. Mevcut kanun ve yönetmelik hükümlerinin uygulanması konusunda dikkat çekmeyi sağlar. Bu belge ise ortada işlenen herhangi bir suç veya suçlu yokken toptancı bir yaklaşımla 50 binin üzerinde eğitimciyi suçlu ilan edecek bir hüküm ihdas ediyor. Bununla da yetinmeyerek onları cezalandırma yoluna da gidiyor.

Bu hukuksuz genelge, kimin ne şekilde uygulayacağı belli olmayan, uygulayıcılara geniş uygulama yetkisi veren, keyfi uygulamalara açık, kanuni dayanağı olmayan bir yetki veriyor. Oysa böyle bir yetki ne kanun ne de yönetmelikle hiçbir idari makama verilmemiştir.

‘Savcılıklar tarafından haklarında işlem başlatılan okul ve yurtlar’ ifadesi niyetlerini, cehaletlerini, pervasızlıklarını ve hukuksuzluklarını göstermek için yeterli aslında. Savcılıklar ‘okul ve yurtlar’ hakkında işlem başlatmaz, sadece kişilerle ilgili bir suç isnadı olması durumunda o kişiyle ilgili işlem başlatır. Ortada kişilerle ilgili somut bir suç isnadı olmadan genel olarak bir soruşturma başlatılmaz normal bir hukuk devletinde. Bu zihniyete göre okulla ilgili işlem başlatılabilir ve okulun öğretmeni, yöneticisi, öğrencisi, velisi suçlu ilan edilebilir. Öyle pervasızlıklar ki henüz işlem başlatılmayan okul ve yurtların da savcılıklara gecikmeden bildirilmesi talimatı vermeyi de ihmal etmiyorlar.

Hiç şüphesiz bu genelge Anayasanın, yasaların ve evrensel hukuk ilkelerinin yok sayılarak kapalı kapılar ardında belirlenen hukuksuz hedeflerin hayata nasıl geçirildiğinin en önemli yazılı belgelerinden biri.

Özel eğitim kurumlarında çalışan öğretmenlerin çalışma izinleri iptal edilemez mi? Elbette edilebilir. Bunun nasıl olacağı yasada açık olarak düzenleniyor zaten. 5580 sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanunu’nun “ Çalışma İzninin İptali ve Geçici Görevlendirme” başlıklı 10. maddesinde; “İki defa teftiş raporuyla başarısızlığı tespit edilen yönetici, öğretmen, uzman öğretici ve usta öğreticilerin çalışma izni, izni veren makam tarafından iptal edilir.” denilerek, izinlerin hangi durumda iptal edileceği açık olarak belirtmiş.

Mevcut genelge yasayı da yok sayarak, kendisi (genelgeyi hazırlayanlar) yasada olmayan yeni gerekçeler oluşturmakta mahsur görmeyerek, haklarında inceleme olmayan 10 binlerce öğretmen ve çalışanı hukuksuzca işlerinden etmiştir.

Anayasasının 38 maddesi ; “Ceza sorumluluğu şahsidir “ ve “ Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kimse suçlu sayılamaz” demektedir. Kişilerin hukuki güvenliğini sağlamayı amaçlayan ve “hukuk devleti ilkesinin” önkoşulları arasında bulunan “hukuki güvenlik ilkesi”, kuralların öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yaptığı düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılmaktadır. Hukuk devleti ilkesinin diğer bir önkoşulu olan “belirlilik ilkesi” ise, düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır ve uygulanabilir olmasını ifade etmektedir.

Oysa söz konusu genelge tüm bu ilkeleri yok sayarak iktidar mensuplarının övdüğü, çocuklarını gönderdiği okullarda çalışmayı bir anda suç olarak ilan etmiştir. Yani birkaç yıl öncesinde övülen bir okulun öğretmeni olmak bir anda suç sayılmıştır.

Hukuksuz bu genelge sonrasında özel okullar ve yurtlarda çalışan öğretmenler ve diğer personellerin çalışma izinleri iptal edilerek yeniden çalışma izni verilmesi de engellenmiştir.

Bu hukuksuzluğa karşı mağdurlar Danıştay 8. Daireye genelgenin iptali için dava açtılar ve 6 yıl sonra genelgenin hukuksuz olduğuna karar verildi. Ortada o kadar büyük bir hukuksuzluk var ki iktidar yargısı gibi çalışan Danıştay bile bu hukuksuzluğu görmemezlikten gelemedi ve genelgenin ‘yeniden çalışma izni verilmeyeceği ve sisteme bu kaydın işleneceği’ ifadesinin iptaline karar verdi.

Bu karar sonrasında çalışma izinleri iptal edilmiş olan özel okul öğretmen ve çalışanları yasada yer alan ve herkes için uygulanan objektif şartlara göre çalışma izni alabilecekler.