Hukuksuzluk ve ayıplı hallerimizden çok yorulduk

Son yıllarda hiç hak etmediğimiz halde yaşamaya mahkum edildiğimiz hukuksuzluklardan, siyasi beceriksizliklerden ve başımızı öne eğdiren erdemsizliklerden o kadar yorulduk ki ister istemez “Neden bu haldeyiz, acaba ahlaki ve insani değerler bizim için bir anlam ifade etmiyor mu” diye sıkça sormak zorunda kalıyoruz. Epey bir süredir iktidarın ekonomideki fantezi denemeleri yüzünden derin bir ekonomik kriz … Hukuksuzluk ve ayıplı hallerimizden çok yorulduk Devamı »

Eklenme Tarihi: 08 Tem 2024
3 dk okuma süresi
Güncelleme Tarihi: 08 Tem 2024
Hukuksuzluk ve ayıplı hallerimizden çok yorulduk

Son yıllarda hiç hak etmediğimiz halde yaşamaya mahkum edildiğimiz hukuksuzluklardan, siyasi beceriksizliklerden ve başımızı öne eğdiren erdemsizliklerden o kadar yorulduk ki ister istemez “Neden bu haldeyiz, acaba ahlaki ve insani değerler bizim için bir anlam ifade etmiyor mu” diye sıkça sormak zorunda kalıyoruz.

Epey bir süredir iktidarın ekonomideki fantezi denemeleri yüzünden derin bir ekonomik kriz yaşıyoruz, neredeyse ülkenin yarısını oluşturan asgari ücretliler, emekliler açlık sınırında yaşamak zorunda. Gidişat gösteriyor ki yoksulların daha çekecek çok çilesi varmış. Çünkü iktidarın krizden çıkış için ürettiği en parlak formül, orta ve alt gelir gruplarının kemerlerini sonuna kadar sıkmak…

Ama bizim ekonomik krizden daha beter bir problemimiz var o da ahlak ve insanlık fukaralığı… Eğer bir toplumda ahlaki çürüme derinleşir, insani hasletler kaybolursa, o ülkede hukukun yoldan çıkması, adaletin terazisinin şaşması kaçınılmaz hale gelir.

İşte şimdi derin ahlak krizinin hepimizi kuşattığı böylesine talihsiz günleri yaşıyoruz. En son Kayseri’de Suriyeli göçmenlere karşı yönlendirilmiş çapulcu kıtalarının sergilediği insanlık dışı saldırılar… Evleri, işyerleri, arabaları yakılıyor, insanlar korkudan evlerinden çıkamıyorlar. Öyle ki Kayserili komşuları evlerini yemek götürerek ihtiyaçlarını karşılıyorlar.

Kendilerinin en iyi Müslüman ve Türk olduklarını sanan bu eşkıya sürüleri öylesine azıtmış durumdalar ki Suriyelilere ait olduğu gerekçesiyle bir Kur’an kursuna saldırıp camı çerçeveyi indiriyorlar. İnsanlar, Kur’an kursunu çapulcuların saldırı ve yağmasından korumak için ön cephesine “Bu Kur’an kursu Türklere aittir” yazısı asmak zorunda kalıyorlar.

Demek ki kendilerine ensar süsü veren bu çapulcular için muhacir kardeşlerinin Kur’an kurslarına saldırmak ümmet olmanın bir gereği imiş… Anlaşılan bu haydutlar, Kur’an kursuna saldırmayı imani bir görev olarak görev olarak görüyor, Allah’ın Kur’an’ı sadece Türklere indirdiğini sanıyorlar…

Şu dramatik hale bakar mısınız, Türkiye gibi Müslüman bir ülkede kendilerini Müslüman ve Türk olarak tanımlayan insanlar, bir katilin zulmünden kaçıp ülkemize sığınan insanların Kur’an kurslarına saldırmakta bir beis görmüyorlar. Toplumda bu saldırganların ağırlıklı olarak AK Partili ve MHP’liler olduğu yönünde bir kanaat var. Bu kanaate katılmak elbette mümkün değil. Ama bir gerçek var ki bu çapulcular sürüsünün, ülkede hukuksuzluğu normalleştiren AK Parti-MHP koalisyonuna çok güvendikleri kesin…

Kuşkusuz bu eşkıyalar sadece Kayseri’de değil, “ayaklanış Türkiye” sloganıyla ülkenin değişik şehirlerinde Suriyelilere karşı saldırılar düzenlediler, yağma yaptılar, 15 yaşında Suriyeli bir genci öldürdüler. Dahası, bunlar Telegram üzerinden yaydıkları mesajlarda “Ölen Suriyeli mi, iyi o zaman…” diyebilecek kadar vicdanları satılmış bir güruh…

Şu anda bu gruba yönelik çok sayıda gözaltı ve tutuklamalar var. Ama kuvvetle biliyoruz ki önümüzdeki günlerde önemli bir bölümü serbest bırakılacaktır, kim bilir belki kahraman bile ilan edilebilirler.

Çünkü biliyoruz ki bu ülkenin insanları, Çubuk’ta Kemal Kılıçdaroğlu’na saldıran inek hırsızının önünde el öpme kuyruğuna bile girmişlerdi. Aynı şekilde milletvekilleri, gazeteciler dövülmüş ama hiçbir şekilde hukuk bu “vatansever!” arkadaşların yakasına yapışıp hesap sorma cesaretini de bulamamıştı.

Ankara’nın göbeğinde güpegündüz katledilen Ülkü Ocakları eski başkanı Sinan Ateş’le ilgili davanın seyrini hep birlikte izliyoruz, muhtemelen bu dava da geçmişte olduğu gibi cinayetin arkasındaki gerçek abilere teğet geçerek faili meçhul siyasi cinayetler arşivine kaydedilecek ve unutulacaktır…

Maalesef ‘hukuk devleti’ anlayışını kaybettiğimiz günden bu yana her alanda kaybetmeye ve fukaralığa talim etmeye devam ediyoruz.

Eğer yargının üzerinde siyaset gölgesinin olmadığı bir ülke olsaydık, hiçbirimizin güvenlik endişesi olmaz, bu kadar büyük bir ekonomik kriz kabusu yaşamazdık. Dahası, ülkemize gelen göçmenleri, sığınmacıları, yabancıları görünce ‘ırkçılığı’ tetikleyen böylesi savrulmalar yaşamazdık.

Ama ne yazık ki iktidarın göçmen ve sığınmacı politikası daha doğrusu politikasızlığı, merhamet ve yardımseverlik duyguları yüksek olan bu ülkenin insanlarında yabancı düşmanlığını ve de ırkçılığı hortlatmış ulunuyor.