İçimiz yanarken

Türkiye bir deprem ülkesiydi. Uzmanlar; ‘deprem önlenemez ama yıkımı önlenebilir’ diyordu. Ne oldu? Yine vurdu, ‘geliyorum’ diye diye. Peki yıkım önlenebildi mi, hayır. Korkunç bir yıkımla sarsıldık. Yollar, havaalanı ve hastaneler bile hasar aldı. Dayanıklılık testinden, kimi kamu binaları dahi geçemedi. Tedbirler, yıkımı önlemeye yetmedi. Nasıldı o söz; “biz bu şehre ihanet ettik.” Sadece İstanbul’a, … İçimiz yanarken Devamı »

Eklenme Tarihi: 07 Şub 2023
2 dk okuma süresi
Güncelleme Tarihi: 07 Şub 2023
İçimiz yanarken

Türkiye bir deprem ülkesiydi.

Uzmanlar; ‘deprem önlenemez ama yıkımı önlenebilir’ diyordu.

Ne oldu? Yine vurdu, ‘geliyorum’ diye diye.

Peki yıkım önlenebildi mi, hayır. Korkunç bir yıkımla sarsıldık. Yollar, havaalanı ve hastaneler bile hasar aldı. Dayanıklılık testinden, kimi kamu binaları dahi geçemedi. Tedbirler, yıkımı önlemeye yetmedi.

Nasıldı o söz; “biz bu şehre ihanet ettik.” Sadece İstanbul’a, bir şehre değil şehirlere ihanet etmişiz. Acı sonuçlarıyla yüzleşiyoruz şimdi.

Bu kez Adıyaman, Kahramanmaraş, Hatay, Diyarbakır, Gaziantep, Kilis, Malatya, Şanlıurfa, Adana, Osmaniye’de… Geniş çaplı, büyük bir yıkımla karşı karşıyayız.

Hilmi Yavuz’un Deprem şiiri, hangi dizeyle bitiyordu: “Ve depremler senin neren”.

Ve depremler, bizim hâlâ aynı yerimiz, hazırlıksızlığımız…

Enkaza dönen şehirler, ulaşılamayan deprem bölgeleri, çıkarılamayan enkaz altındakiler, işlemeyen ulaşım ve iletişim sistemleri, akıbetinden haber alınamayan depremzedeler, kayıp yakınları bulunup kurtarılsın diye bekleyenlerin çaresizliği ve tükenen zaman…

17 Ağustos 1999 depreminde ulaşım, iletişim çökmüştü. Devlet, müdahalede yetersiz kalmıştı; koca ülke çaresiz…

Washington’daydım, felâkete Sakarya’da yakalanan annemle babamdan haber almam, 2 gün sürmüştü.

Üstünden çeyrek yüzyıl geçti, Türkiye artık o eski Türkiye değil.

Hatay’daki, Kahramanmaraş’taki, Gaziantep’teki yakınlarından dün akşam saatlerine kadar hâlâ haber alamayan arkadaşlarım vardı.

Enkaz altındakilerin sayısı, bilinmiyor. Kar, kış şartlarında dışarda kalan mağdur da çok…

Arama-kurtarma ve yardım yetiştirmede elden gelen yapılıyor, canla başla, ona ne şüphe!

AFAD, belediyeler, sivil toplum gönüllüleri seferber…

Ama yıkımın sonuçlarıyla mücadele ediyoruz. Sebepleriyle mücadele etmiş olsak böyle acılar yaşanmayabilirdi.

Sebep, binalarımızı ve altyapımızı depreme hazırlamamış olmak. Sebebi düzeltmeden sonuç düzelmiyor işte.

Fakat bugün enkaz altında bir umutla hayata tutunan ve onlara ulaşmak için çırpınan insanlarımız varken karamsarlığa hakkımız yok.

Yaralarımızı saracak, bunun da üstesinden geleceğiz elbette; buna inanıyorum.

Herkes gibi benim de kalbim ve dualarım, depremzedeler ve yardım ekipleriyle. Geçmiş olsun.