Taha Akyol yazdı.
Bir yıllık hükümet iki bakan değiştirdi. Seçimlerin üzerinden sadece bir yıl geçtiği halde, iki önemli bakanın değiştirilmesi iki alandaki erken başarısızlığın tescilidir: Çevre, Şehircilik ve İklim konularıyla Sağlık hizmetleri konusunda ekonomi bu haldeyken daha ne yapılabilirdi?
Bunun cevabını yeni bakanların performansına bakarak anlayacağız.
Özhaseki’nin, öğle saatlerinde “çalışmaya devam” deyip akşam “sağlık sebebiyle” istifa ettiğini Beştepe’nin resmi açıklamasından önce kamuoyuna duyurması ve veda konuşmasında “boğazımdan haram lokma geçmedi” deme gereğini duyması dikkat çekici değil mi?
Deprem ihalelerini, talep edilen firmalara vermemek için direndiği de söyleniyordu.
ŞEHİR HASTANELERİ Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın görevini devrederken yaptığı açıklama, iktidarın genel performansı bakımından çok şeye ışık tutuyor. Sözleri “Hazineden beş kuruş çıkmadan yaptık” diye övünülen Yap-İşlet-Devret ya da Kamu-Özel İşbirliği modeliyle ilgili:
“Şehir hastanelerimizin 18’i Kamu Özel İşbirliği ile yapılırken son 6 yılda ihalesi yapılanların tamamını genel bütçe kaynakları ile yaptık. Kamu Özel İşbirliğinde yapılan 18 şehir hastanemizin 25 yıllık maksimum fiktif nominal bedeli 322 milyar avroydu. 322 milyar avro olan bu bedeli en çok 27,5 milyar avro ile sınırlandırdık. Böylece şehir hastanelerinin bütçeye yük olmasını önledik.”
Bu tavrı yüzünden görevden ayrılmış / alınmış olabilir mi? Ne olursa olsun, Bakan Koca’nın bu açıklaması, KÖİ ihalelerinin nasıl hesapsızca yapıldığını gösterir; ya da verimlilik değil, “siyasi hesap”la…
KÖİ İHALELERİ Evvela, ihale diyoruz ama bu ihalelerin hemen hepsi “davet usulü”yle yapılmıştır.
Diğer sorun verimlilik meselesi. KÖİ ihaleleriyle, tipik örneği Kütahya’daki Zafer Havaalanı olmak üzere tek uçak inmeyen 4 kadar havaalanı neden yapıldı?
KÖİ ile yapılan büyük alt yapı tesisleri elbette ülke için kazançtır. KÖİ modeli rasyonel ve şeffaf uygulandığı takdirde, Türkiye gibi sermaye birikimi zayıf ülkeler için ciddi bir şanstır. Fakat rasyonel fayda-maliyet hesabı yapılmadan, popülist anlayışla ve üstelik şirketlere yüksek oranlı gelir garantilere vererek alt yapı tesisleri kurmak Türkiye’deki enflasyonun sebeplerinden biridir.
Enflasyonun diğer sebebi, yine oy için, tüketimin ve borçlanmanın teşvik edilmesi, faizin emirle indirtilmesidir. Kaynaklar tükenince şimdi kemer sıkıyoruz.
TEPAV’a göre, KÖİ ihalelerinde Türkiye dünyada birinci sıradadır ve 2021 itibarıyla KÖİ sözleşmelerinin tutarı 160 milyar ABD doları seviyesindedir.
Fahrettin Koca’nın şehir hastaneleri konusunda 25 yıl için verdiği rakamdan hareketle, havaalanları, köprüler ve nükleer santral gibi büyük tesisler için verilen gelir garantisinin toplamının çok yüksek olduğunu tahmin edebiliriz. Ben bir rakam bulamadım,
ARAŞTIRMA İHTİYACI Bu konuda tüm KOİ ihalelerini ve 25 yıl ile 42 yıl arasında değişen sürelere ilişkin gelir garantilerini tespit etmek üzere bir Meclis araştırması yapılmalıdır. Fakat bu yönde muhalefetin verdiği önergeler iktidar çoğunluğunca reddedildi, yine reddedilecektir.
TEPAV gibi güçlü araştırma vakıfları ve partiler yetkin uzmanlara böyle kapsamlı bir araştırmayı yaptırabilirler yapmalıdırlar.
Koca’nın şehir hastaneleri konusunda izlediği politika, diğer alt yapı inşaatları için de düşünülmeli, Türkiye böyle milyarlarca dolar yükten kurtulmalıdır.
Şunu da belirtmeliyim ki, bir hukuk devleti, yapılmış, uygulanmış bir sözleşmeyi tek taraflı iptal edemez. Birtakım solcuların savunduğu “kamulaştırma”nın Türkiye’ye vereceği iktisadi tahribat korkunç olur.
Nitekim Mehmet Şimşek, böyle maceralardan uzak duruyor, yüzde 25 vergi oranını yüzde 30’a çıkarmayı düşünüyor. Vergiden başka, sağlam hesaplarla ve rızai olarak yeniden pazarlık mümkündür.
KOCA’NIN PERFORMANSI Türkiye sermaye birikiminde dört yüz yıl gecikmiş bir ülkedir. Yatırımcıyı caydıracak her tavrın tahribatı büyük olur. İşte ekonomi politikasındaki “rasyonel zemin dışı” hatalar yüzünden yatırım gelmiyor zaten.
Sağlık Bakanlığı’nda Koca’nın performansını değerlendirecek teknik bilgim yok. Ancak ‘daha az partili, daha çok hekim’ davranışını baştan beri takdir ettiğimi söylemeliyim.
Son yıllarda sağlık hizmetlerinde büyük tıkanmalar yaşanıyor, üç ay, altı sonrasına randevu alınabiliyor. Fakat 3 bin hekim yurt dışına gitmiş, “gitsinlerr” diyerek uğurlanmış bir ülkede Sağlık Bakanı ne yapabilirdi? İlaç sorunu zaten enflasyonla ilgili.
Yeni bakanlara başarılar dilerim.