İşte Furkan Nesli Dergisi’nde yer alan ‘İmam Gazali’den Altın Öğütler’ başlıklı yazı;
Büyük İslam âlimi İmam Gazali’den devrin Selçuklu Sultanı Melikşah’a yazılan bu nasihatler; huzurlu bir ülkenin, saadetli bir ailenin formüllerini ihtiva etmektedir. Nasihatlerinde özellikle adalet, merhamet ve doğruluğa dikkat çeken İmam Gazali, tâ 11. asırdayken yazdıklarının 21. asra merhem olacağını nerden bilebilirdi ki?
Ey sultan! Unutma ki, sen Yüce Yaratıcıya ait bir mahlûksun. Hizmetçin senin mecazen kölen iken, sen Rabbinin gerçek manada kölesisin. Sen hizmetçinden nefsin için ne bekliyorsan; Rabbine karşı öyle davranman gerektiğini kabul et!
Ey sultan! Şunu biliniz ki, sizinle Allah arasında olan şeylerin affedilmesi mümkündür. İnsanlara zulüm olan işlere gelince, Allah onun hakkını kıyamete kadar sizden kaldırmaz. Bunun tehlikesi çok büyüktür. Adaletli ve insaflı sultanlardan başkası bu büyük tehlikeden emin olamaz. Adaletin ve insafın kıymeti o zaman bilinir. Unutma! Adalet ve insaf, iman ağacının dalları ve meyveleridir.
ADALETİN ESASLARI
1.Esas: Liderlik ve İdarenin Önemi
Ey sultan! Önce, insanları idare etmenin kıymetini biliniz; onun tehlikelerini de öğreniniz. Çünkü liderlik büyük bir nimettir. Eğer onu hakkıyla yerine getirirseniz, kendisinden sonra başka mutluluk düşünülemeyen bir saadete ulaşırsınız. Şayet onun hakkını yerine getirmeyip zulümden geri durmazsanız, kendisinden sonra ancak kâfirliğin olabileceği bir bedbahtlığa düşersiniz.
Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:
“Sultanın bir günlük adaleti, Allah'a karşı yapacağı yetmiş yıllık nafile ibadetinden daha üstündür”
Bir diğer hadis-i şerifte şöyle buyrulmuştur:
“Nefsimi kudret elinde bulunduran Allah'a yemin olsun ki; Allah, adaletli sultanın amelini halkının ameli derecesine yükseltir. Adaleti müddetince kıldığı her namazın sevabı yetmiş bin rekât namaza denktir”
Durum böyle olduğuna göre; kişi için liderlik nimetinden daha büyük nimet yoktur. Onun ömrünün bir saati, başkasının ömrünün tamamı gibi kıymetlidir. Kim ki, bu nimetin kıymetini bilmez, zulüm ve nefsinin hevası ile meşgul olursa; onun Allah'ın düşmanları arasında olmasından korkulur.
Yine Efendimiz şöyle buyurmuştur:
“Kıyamet gününde en şiddetli azaba uğrayacak olanlar, halkın işlerini üstlenen ve onlara zulüm eden başkanlardır”
Hz. Ali şöyle demiştir: “Yerdeki hâkim, gökteki hâkimle (Yüce Allah ile) karşılaştığında vay hâline! Yalnız; halkına adil davranan, hak ile hükmeden, nefsine uymayan, akrabalarına meyletmeyen, korkudan veya (dünya servetine olan) aç gözlülüğünden dolayı hüküm değiştirmeyen, Allah'ın kitabını ayna kabul edip, gözünü ondan ayırmayan ve onda olan ile amel eden hâkim bunun dışındadır"
Hz. Ömer, geceleri bekçilerle beraber dolaşırdı ve şöyle derdi: “Su kenarının yanında unutulan zayıf, çelimsiz bir keçinin hesabının benden sorulacağından korkarım”
Ey sultan, iyi bak! Hz. Ömer nasıl adil ve ihtiyatlı davranıyor? Hiç kimsenin takvada kendisine yetişemeyeceği bu insan nasıl düşünüyor? Nasıl kıyamet gününden korkuyor? Siz ise halktan ve emriniz altındaki amirlerden gafil bir haldesiniz.
Hikâye: Rum Meliki Kayser, Hz. Ömer'in hâlini görmesi ve onun yaptıklarını araştırması için bir elçi gönderdi. Elçi Medine'ye girince halka: “Padişahınız nerededir?” diye sordu. Halk: “Bizim padişahımız yoktur, emirimiz vardır; fakat şimdi Medine'nin dışındadır” dedi. Elçi Hz. Ömer'i aramaya çıktı; onu, güneşin altında, sıcak kumların üzerinde, kamçısını yastık yaparak başının altına koymuş, başından akan terler, kumları ıslatır bir halde buldu. Onu bu halde görür görmez kalbine bir titreme girdi ve kendi kendine: “Yeryüzündeki bütün padişahların kendisinden korktuğu birisi nasıl böyle tek başına olabilir? Ey Ömer! Sen adilsin, onun için bütün korkulardan eminsin. Bu sebeple rahat rahat uyuyabiliyorsun. Bizim padişahlarımız ise zulüm ediyorlar. Onlar devamlı korku içerisindedirler. Ben şehadet ederim ki sizin dininiz haktır. Şayet elçi olarak gönderilmeseydim, elbette Müslüman olurdum. Fakat ileride geri döneceğim ve Müslüman olacağım” dedi.
Ey sultan! Liderliğin tehlikesi büyük, fitneleri ise çoktur. Unutma! Lider kişinin dünya ve ahiretteki emniyeti, gerçek din âlimleriyle beraber hareket etmesine bağlıdır.
2. Esas: Âlimlerle Birlikte Hareket Etmek
Adaletli ve insaflı olmanın ikinci yolu, başkanın devamlı âlimlerin görüşlerine başvurması, onların nasihatlerini dinlemeye iştiyaklı olması ve dünyaya aldanmış kötü âlimlerden sakınmasıdır. Çünkü bu kötü âlimler, liderlere övgü yağdırıp onları boş övgü ve vaatlerle aldatırlar. Liderlerin ellerinde bulunan dünya malına kavuşmak için, onları kendilerinden memnun etmek isterler. Bunu elde edebilmek için de hile ve aldatmalara başvururlar.
Gerçek âlim o dur ki, başkanın elinde olan maddî imkânlara göz dikmez, vaaz ve uyarmalarında nasihat ve insafı elden bırakmaz.
Nükte: Ömer b. Abdülaziz, Muhammed el-Kurazi'ye: “Bana adaleti tarif et” deyince; o âlim şunları söylemiştir: “Sizden yaşça büyük olanların çocuğu, yaşça küçük olanların babası, denginiz olanların ise kardeşi olunuz. Her suçluya suçu miktarınca ceza veriniz. Sakın bir suçu yokken, şahsi kininiz ile hiçbir Müslümana tek bir kamçı olsun vurmayınız; çünkü bu sizi ateşe götürür”
Nükte: Zahidlerden birisi bir gün zamanın halifesinin huzuruna geldi. Halife, ona: “Bana öğüt ver!” dedi. O da: “Ey müminlerin emiri! Ben Çin'e gittim. Çin devlet başkanı sağır olmuş, artık duyamıyordu. Onun ağlayarak şöyle dediğini duydum: “Duyamadığım için ağlamıyorum; ancak kapımda bekleşip de yardım bekleyen mazlumları işitemediğim için ağlıyorum. Fakat şükürler olsun ki, gözlerim sağlam” Sonra birisini görevlendirip şöyle ilan ettirdi: “Kim zulme uğramış ise kırmızı elbise giysin”
Bu başkan, her gün filine biner ve kırmızı elbiseli kimi gördüyse yardımcıları vasıtasıyla onu dinler, şikâyetini giderirdi. Ey müminlerin başkanı! Kâfir olmasına rağmen Çin devlet başkanının Allah'ın kullarına karşı gösterdiği şefkate bakınız. Siz ise Ehl-i Beyt'ten gelen bir müminsiniz. Bunun için halkınıza karşı şefkatinizin nasıl olması gerektiğini iyice düşününüz”
Bir devlet başkanı, tüm bunları devamlı göz önünde tutmalı, kendisine birisi öğüt verince onun öğütlerini dinlemeli, bir âlim gördüğünde ondan nasihat istemelidir. Âlimlerin de bu tür öğütlerle onlara nasihat etmesi, fakat onları boş vaad ve övgülerle aldatmaması ve hak sözü onlardan esirgememesi gerekir. Yöneticiyi aldatan kimse, onun zulmüne ortaktır. Yüce Allah en iyisini bilir.
3. Esas: İdarecinin Adaleti
Ey sultan! Sen, sadece kendi elini zulümden çekmekle yetinme! Kendini zulümden uzak tuttuğun gibi; hizmetçilerini, yakınlarını, görevlilerini ve kapınızı bekleyenleri de terbiye edip güzelleştirmen gerekir. Onların zulmüne razı olma, çünkü sen, kendi zulmünden sorgulanacağın gibi; onların işlediği zulümlerden de hesaba çekileceksin.
Tevrat'ta şöyle yazılıdır: “Sultan, memurlarının yapmış olduğu zulmü bildiği halde susarsa, bu zulüm sonuçta ondan bilinir; kendisinden hesap sorulur ve cezalandırılır”
Bir idareci şunu bilmeli: Başkasının dünyası için, dinini ve ahiretini satan kimseden daha fazla aldanan yoktur. İnsanların çoğu, şehvetlerine hizmet ederler. Gerçekten insanlar, şehvetlerine ve nefislerinin kötü arzularına ulaşmak için gizli yoldan birçok hilelere başvururlar. Devlet işlerinde görevli memurlar da böyledir. Onlar bir takım dünyevi nazlarına ulaşmak için, vali ve idareciyi aldatırlar, zulüm ve haksızlık olan işleri ona güzel gösterirler, böylece hedeflerine ulaşmak için onları ateşe atarlar. Elde edeceği birkaç kuruş için seni ve kendisini ateşe atan kimseden daha kötü hangi düşman olabilir?
Özetle, halkına karşı adaleti korumak isteyen bir idarecinin, hizmetçilerini ve görev yapan memurlarını adalet üzere tutması, amirlerinin hallerini gözetmesi, ailesinin, çocuklarının ve evinin durumunu görüp gözettiği gibi; onların da geçimlerini görüp gözetmesi gerekir. Bunu tam olarak sağlamak için idarecinin önce kendi içinde adaleti koruması gerekir.
Adalet güneşinin, ortaya çıkacağı ilk yer idarecinin kalbidir. Daha sonra bu güneşin ışığı onun ailesi ve özel çevresi içinde yayılır, sonra bu güneşin ışıkları bütün halka ulaşır. Bu ışığı güneşten başka bir yerde arayan kimse, imkânsız bir şeyin peşine düşmüş ve ulaşılmayacak bir şeye heves etmiş olur.
4. Esas: İdarecinin Öfkelenmemesi
Sultan ve idareciler çoğunlukla kibirli olurlar. Kibirlerinden dolayı kendilerinde hemen bir kızgınlık oluşur; bu onları karşı taraftan intikam almaya sevk eder. Hâlbuki kızmak, akıl için bir tehlikedir; o, aklın düşmanı ve afetidir.
İdarecinin gazabı kabardığında, işlerinde af tarafını tercih etmeli, kendisini iyilik ve affa alıştırmalıdır. Bu ahlak sende bir âdet hâlini alırsa sen, peygamberlere ve velilere benzemiş olursun. Kızgınlığını hemen yerine getirmeyi bir huy edindiğinde ise, yırtıcı hayvanlara ve canavarlara benzemiş olursun. Anlatmış olduğumuz bu haber ve hikâyeler, nasihat olarak bir idareciye yeter. Kalbinde iman nuru yerleşmişse, bunlar ona tesir eder. Eğer tesir etmezse, kalplerinde iman nuru kalmamış demektir; onların imanı sadece dillerindedir.
5. Esas: İdarecinin Merhameti
Ey sultan! İçine düştüğün her işte ve başına gelen her durumda kendinin halktan biri, başkasının da bir lider olduğunu düşün! Kendin için razı olmadığın şeylere, her hangi bir Müslüman için de razı olma! Kendin için razı olmadığın şeyleri, onlar için hoş görürsen, halkına ihanet etmiş ve emrin altındakileri aldatmış olursun.
6.Esas: Halkın İhtiyaçlarıyla İlgilenmek
Ey sultan! İhtiyaç sahiplerinin, sıkıntılarını arz etmek için kapınıza gelip sizi beklemesini küçük görmeyiniz. Bu tehlikeli işten sakının. Müslümanların ihtiyaçları ile meşgul iken nafile ibadetleri bir tarafa bırakıp bir an önce onların sorunlarını gidermeye çalışınız. Çünkü Müslümanların ihtiyaçlarını gidermeniz, nafile ibadetten daha üstündür.
7. Esas: İsraftan Sakınmak
Ey sultan! Nefsini, övünülecek giysiler giymek ve hoş yiyecek yemek gibi şehevî arzularına alıştırma. Her şeyde kanaatkâr ol; çünkü kanaatsiz adalet olmaz.
8. Esas: Şefkat ve Lütufla Davranmak
Ey sultan! Mümkün mertebe muamelelerinizde şefkatli ve lütufkâr olunuz; şiddet ve sertlikten sakınınız. Hz. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem, “Halkına şefkat göstermeyene (lidere) Allah da şefkat göstermez" buyurarak şöyle dua etmiştir: “Allah’ım! Halkına lütufta bulunan lidere sen de lütufta bulun. Şiddet gösterene sen de şiddetli ol”
9.Esas: Övgülere Aldanmamak
Ey sultan! İslam'ın kuralları çerçevesinde halkının senden hoşnut olmasına gayret et. Bu konuda Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: “Ümmetimin en hayırlı idarecileri; sizlerin onları, onların da sizi sevdiği idarecilerdir. İdarecilerin en kötüleri ise sizlerin onlara, onların da sizlere kızdığı ve lanet ettiği kimselerdir”
Lider olan kişinin, kendisine gelerek övgüler yağdıranlara aldanmaması, bütün halkın da onun gibi kendisinden razı olduğunu düşünmemesi gerekir İdarecinin, halkın dilinde dolaşan kusurlarını ve asıl hâlini öğrenmesi için, itimat ettiği kimseleri görevlendirip halkın içine göndermesi ve hakkında ne düşündüklerini sordurması gerekir.
10. Esas: Allah Rızası İçin İş Yapmak
Halkın idaresini üstlenen kimse, dine aykırı hareket ederek insanlardan hiç birinin hoşnutluğunu aramamalıdır. Zira dine aykırı hareket eden kişiye kızılmasında bir sakınca yoktur. Çünkü sana nefsi için kızan kimsenin, bu kızmasının bir zararı olmaz.
Hz. Ömer: “Ben, her sabah, insanların yarısının bana öfkeli olduğu halde sabahlarım” derdi.
İnsanların çoğu cahilliklerinden, halkın hoşnutluğu için Cenab-ı Hakk'ın razı olduğu şeyi terk ederler.