Toplumu sömüren zengin-fakir arasındaki uçurumu arttıran faiz ekonomisi büyümeye devam ediyor. Bankacılık sisteminin Eylül ayı sonu itibariyle aktif büyüklüğü 2 trilyon 533 milyar 733 milyon liraya yükselirken kar oranlarında da fahiş bir artış yaşandı. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu, bankacılık sektörünün yılın 9 aylık dönemine ilişkin konsolide olmayan ana göstergelerini açıkladı. Buna göre, Eylül sonunda Türk bankacılık sektörünün aktif büyüklüğü 2 trilyon 533 milyar 733 milyon liraya yükseldi. Sektörün aktif toplamı geçen yılın sonuna göre 176 milyar 301 milyon lira arttı.
FAİZ TOPLUMA BÜYÜK ZARAR VERİYOR
Sosyal yapıyı ve sosyal sınıflar arasındaki ilişkileri olumsuz yönde etkiler. Gelir ve servetin enflasyon sebebiyle adaletsiz bir şekilde dağılması, orta sınıfın erimesine yol açarak toplum piramidinde çok yüksek gelirliler ve çok düşük gelirliler, zenginler ve fakirler diye yekdiğerinden keskin bir şekilde ayıran iki kutbun oluşmasına yol açar.
Bediüzzaman’ın şu ifadesi, bu hususta gerçekten dikkat çekicidir; “Kavga kapısını kapamak için banka (faiz) kapısını kapayınız.”
Yani Dünyanın içinde bulunduğu karışıklık ve bozuklukların çoğunda bu faiz denen şeyin mesuliyeti vardır.
Faiz kurumu ve onun harekete geçirdiği kredi mekanizması sayesinde son derece küçük bir grup, bütün bir ekonominin tasarruflarının tamamına hükmeder ve kendi öz kaynaklarıyla orantısız, muazzam bir mali gücün tam avantajlarını kullanılır hale gelebilir.
Faizin önemli zararlarından birisi de, buhrana sebep olması; diğer bir ifadeyle kaos sebebi olmasıdır. Perviz Hatemi, 1931 ve 1939 yıllarında Amerika’nın yaşadığı buhranı şöyle anlatır: “Büyük ticari ve sınai kuruluşlar, para ihtiyacını karşılamak istemişler, borç senetleri ile büyük ölçüde borçlanmışlardır. Üretim fazlalaşıp talep azalınca da bir çıkmaza girmişlerdir, fiyatları düşürseler, masrafları ve ödemeleri gereken faizi karşılayamayacaklar, bu fiyatlarla da sürüm imkânı yok. O zaman hükümet karşılıksız para basmış ve sonuçta ciddi bir buhranla karşılaşmıştır.