İnsanlığın birleşmesi ve dünyanın bölünmesi

Rıdvan Seyyid yazdı… Gazze’ye ve Filistin’e yardım amacıyla Riyad’da düzenlenen Arap-İslam Zirvesi’nin dışişleri bakanları heyeti, Güvenlik Konseyi daimî üyelerine yönelik ziyaretlerine önce Çin, sonra Rusya, Birleşik Krallık, Fransa ve ABD ile başlamayı tercih etti. Önceden bir talebi ya da itirazı olan herkes, ziyarete ABD ile başlardı. Çünkü ABD, özgür dünyanın lideri ve BM Sözleşmesi ile … İnsanlığın birleşmesi ve dünyanın bölünmesi Devamı »

Eklenme Tarihi: 25 Kas 2023
5 dk okuma süresi
Güncelleme Tarihi: 25 Kas 2023
İnsanlığın birleşmesi ve dünyanın bölünmesi

Rıdvan Seyyid yazdı…

Gazze’ye ve Filistin’e yardım amacıyla Riyad’da düzenlenen Arap-İslam Zirvesi’nin dışişleri bakanları heyeti, Güvenlik Konseyi daimî üyelerine yönelik ziyaretlerine önce Çin, sonra Rusya, Birleşik Krallık, Fransa ve ABD ile başlamayı tercih etti.

Önceden bir talebi ya da itirazı olan herkes, ziyarete ABD ile başlardı. Çünkü ABD, özgür dünyanın lideri ve BM Sözleşmesi ile İnsan Hakları Evrensel Bildirisi’nde yer alan ilkelerin ve değerlerin kefiliydi. Ama şimdi işler değişti.

Arap ve Müslüman dışişleri bakanları ile Çin Dışişleri Bakanı, şu üç temel şeyi talep etti:

Gazze’ye yönelik savaşın durdurulması, İsrail’in zulmüne uğramış Gazze Şeridi’ne sınırsız yardım sunulması ve Filistin halkını meşru haklarına kavuşturacak ve Filistin’de yüz yıldır devam eden çatışma halini bitirecek iki devletli çözüm doğrultusunda ilerlenmesi.

Bugünlerde tüm taraflar, Ortadoğu’daki ana çatışmayı sona erdirmenin yolu olarak iki devletli çözümden bahsediyor.

Ancak Arap-İslam Zirvesi girişimi, daha önemli. Zira bölge halkının tasavvurunu ve davayı temsil ediyor. Bu girişimin ses çıkarma çabasına ancak Gazze Şeridi’ndeki insani felaketin yükü altında ezilen uluslararası ve insani kuruluşların korkunç çığlıkları denk olabilir.

İki taraf, yani Araplar ve Müslümanlar ile insani kuruluşlar, halen uluslararası yasaların ve insan hakları hukukunun ilkeleri çerçevesinde örgütleniyorlar, ama şundan şikâyetçiler: çifte standart uygulanması, uluslararası çatışmalar sebebiyle bu standartların yönlendirme ve yürütmesinin durdurulması ve de tek gözle bakılması!

Arap-İslam girişimi, bir denge gözetti. Çin ziyaretini ABD ziyaretine öncelemek ve hem uluslararası yasalara hem de uluslararası meşruiyet kurallarına bağlı kalmak suretiyle ABD ve Batı taraftarlığına iki kez karşı çıktı ve uluslararası sistemdeki güç dönüşümlerini hesaba kattı.

Batı, BM Sözleşmesi’nde ve İnsan Hakları Evrensel Bildirisi’nde bizzat koyduğu standartlara kendisi riayet etmiyor ve saygı duymuyor.

Buna karşılık yeni küresel güç ve dava sahipleri, siyasi ve insani hakların elde tutulması ve savaşların engellenmesi adına uluslararası düzene saygıyı geri getirmek istediklerini söylüyorlar.

Bu, Güvenlik Konseyi’nin, büyük güçler tarafından engellenmesi nedeniyle yerine getiremediği bir görev.

Kapsamlı insani girişimlerle ve küresel kamuoyuyla birleşen Arap-İslam girişimi savaşı durdurabilir mi?

Buna ek olarak Güney Afrika tarafından ortaya konan ve Batı dışındaki büyük ekonomik güçlerin ittifakı BRICS için sanal bir toplantı çağrısında bulunan yeni bir girişim de söz konusu.

1960’lı ve 1970’li yıllarda sömürgecilik yok olmaya yüz tutmuştu ve artık sadece iki sorun vardı: beyaz bir azınlığın siyahi bir çoğunluğa hükmettiği Güney Afrika’daki apartheid (ırkçı ayrımcı) rejim ve Filistin’deki Siyonist sömürgecilik sorunu.

Mandela, sömürgeciliğe ve ırk temelli ayrımcılığa karşı mücadelenin sembolü haline geldi.

Onun ortaya koyduğu örneklik, Hindistan’da şiddet içermeyen pasif direnişin lideri Gandi’nin ortaya koyduğu örnekliğe benziyor.

Verilen mücadele sonucunda ayrımcılık rejimi çöktü ve Güney Afrika devleti, Afrika’nın en önde gelen özgür ve yeni ülkelerinden biri haline geldi.

Ve insani özgürlüğe dair bu mirasla şimdi Güney Afrika, ayağa kalkarak BRICS üzerinden Gazze ve Filistin’deki yerleşim sömürgeciliğine, ayrımcılığa ve savaşa meydan okuyor.

Güney Afrika Devlet Başkanı, Gazze ve Filistin’de barış için ortaya koyduğu girişimiyle sadece sivillere yönelik savaşa karşı durmadı.

Aynı zamanda Filistin halkının aleyhine olarak İsrail’e gösterilen iltimasa da itiraz etti.

Siyonist rejimin eski siyasi ve askeri yetkilisi Gideon Levy, bu iltimasın üç ayağı olduğunu söylüyor:

İsrail’de çoğunluğun kendilerini uluslararası ve insani kriterlerden muaf tutulan seçilmiş bir halk olarak kabul etmesi; aynı çoğunluğun Filistinlileri insani bakımdan kendilerinden daha değersiz görmesi; İsraillilerin güven verici üstünlüklerini ABD’ye dayandırması.

Gideon Levy, İsrail’in insan ruhu açısından kaybolduğunu düşünüyor ve ABD’den onu kurtarmasını istiyor!

Güney Afrika Devlet Başkanı, BRICS’te yaptığı konuşmasında bu iltimasın ortadan kaldırılması gerektiğini ifade etti ve böylece teslim olmuş ABD’ye bel bağlamadı.

İsrail’in bir zamanı var. Yeniden işlevsel hale getirilip uygulamaya konması gereken asıl şey ise uluslararası insani standartlardır.

Kimsenin insanlığın birleştiğinden şüphesi yok. Sorun, ‘dünyanın bölünmesi’.

Bu, büyükler arasındaki çatışma meselelerinin ötesine geçerek hâkim değerler meselesine uzanan bir bölünme. Oryantalizm (Şarkiyatçılık) adlı eserinde Edward Said, oryantalistlerin asıl sorununun, Aydınlanma değerlerini geride bırakmak ve güç ile bilgi arasındaki ilişkilerin karmaşık dünyasında bu değerlere ihanet etmek olduğunu düşünüyordu.

Madun (Subaltern) ekolüne göre ise sorun, sömürgecilik zamanlarında ve sonrasında tanrılaştırılmış Batı’nın tekeli haline gelen Aydınlanma değerlerinin ta kendisi.

Bu ekole göre Batı, güç ilişkilerinde üstünlük ilkesine göre hareket ediyor ve insan haklarına ilişkin meseleleri çifte standartların bile ötesinde yönetiyor.

Dünyanın hastanelere, yerinden edilmişlere ve çocuklara yönelik bir savaşa dönüşen Gazze savaşının ortaya çıkardığı, değerlerin evrenselliği gibi bir meselede bile bölünmesi, insanın en derinlerine kadar indiriyor.

Sadece uluslararası sistem konusunda değil, iyi-kötü, doğru-yanlış ve insanlar arasındaki eşitlik değerlendirmeleri konusunda da yaygın bir güven eksikliği söz konusu.

Çocuklar hesapsızca öldürüldüğü için birçok insan felsefi düşüncelere ve hak-batıl tartışmalarına dalıyor.

Güney Afrika Devlet Başkanı ile Suudi Veliaht Prens’in BRICS’in sanal toplantısında yaptıkları konuşmalarda bu vizyonu görüyoruz.

Güney Afrika Devlet Başkanı, aklında Güney Afrika’da ve bahtsız kıtanın çeşitli yerlerinde hüküm sürmüş eski apartheid rejimi varken, bu ayrıcalığın ortadan kaldırılarak haklar ve yükümlülükler konusunda insanların eşitliği ilkelerine geri dönülmesinden bahsediyor.

Gerçekten de insanlığın gerektirdiği ve uluslararası yasalar ile insan hakları hukukunun dayattığı şekilde Gazzeli çocuklara yönelik bu savaşa son verilmesi lazım.

Suudi Veliaht Prens de Arap-İslam zirvesi kararları ile uluslararası meşruiyet kararlarından hareketle bir kez daha Gazze’ye yönelik savaşın durdurulması, uluslararası gıda, ilaç ve yakıt yardımları yapılması (ki şu an en büyük katkıyı Suudi Arabistan sunuyor) ve iki devletli çözümle adil ve kalıcı barış yolunda ilerlenmesi gerektiğini vurguladı.

Filozoflar, görevler ve gereklilikler ile erdemlilik ve erdemsizlik kriterleri üzerine düşünmeye devam edebilirler.

Bu, nihayetinde faydalı bir şey. Sadece dilsel bir alıştırmadan da ibaret değil. Ama şimdi gerekli olan şey cinayetin, tehcirin ve insanlarla medeni yaşama yönelik saldırıların durdurulmasıdır.

İnsanları, hür kadının çocukları ile cariyenin çocukları olarak ikiye ayıran ve insani değerlerle erdemleri yalnızca hür kadın ve ondan doğan çocuklar için geçerli sayan bu “dünya bölünmüşlüğünden” nasıl çıkılır?