Siyonist işgal rejiminin başbakanı Netanyahu, İran’a birtakım sürprizler yapabilecekleri, özellikle nükleer tesislerini hedef alan saldırılar düzenleyebilecekleri yönünde tehditlerde bulundu. Bunun üzerine İranlı yetkililer İsrail’in İran’ı hedef alan herhangi bir saldırısına çok daha geniş çaplı ve benzeri görülmemiş bir şekilde cevap vereceklerini dile getirdiler.
İsrail işgal rejiminin Askeri İstihbarat Dairesi Başkanı Aharon Haliva, geçtiğimiz pazartesi günü verdiği Herzliya Konferansı’nda İran’ın İsrail için gerçek bir tehdit olduğuna vurgu yaparak, onunla artık doğrudan karşı karşıya geldiklerini iddia etti ve bunun zamanla daha da kızışarak bir savaşa dönüşmesi ihtimalinin bulunduğunu söyledi.
Aslında işgal rejiminin son dönemde İran konusunu bu derece öne çıkarmasının ve Tahran’a açık tehditlerde bulunmasının arka planında kendi içinde yaşadığı kriz ve sıkıntılar olduğunu sanıyoruz.
Netanyahu hükümeti koalisyona ortak ettiği aşırı ırkçı partilerin idari mekanizmada daha etkin bir şekilde yer almalarının önünü açmak amacıyla hazırladığı sözde yargı reformu paketinden dolayı uzun süreden beri siyasi kriz yaşıyor. Ayrıca Filistin’in Batı Yaka bölgesindeki direniş eylemlerinin trendini yükseltmesi de ırkçı partilerin bölgede kontrolü sağlama ve direnişi durdurma konusundaki vaatlerini yerine getirmelerinin önünde engel oluşturdu.
Bu yüzden Netanyahu hükümeti hem içerideki siyasi krizi dışarı taşımak hem de, Batı Yaka bölgesindeki direniş eylemlerine son vermeleri konusunda direniş hareketlerini sıkıştırmak amacıyla 9 Mayıs Salı gecesi Gazze bölgesine saldırı başlattı. Ancak direniş hareketleri bu kez işgal rejimine karşı, hesabında olmayan ve beklemediği bir taktik uygulayarak onu köşeye sıkıştırınca yine ateşkes isteyen taraf olmak zorunda kaldı. Bu duruma düşmesi işgal hükümetinin siyonist kesim nezdinde imaj kaybetmesine neden oldu. Bu yüzden dikkatleri yeniden başka bir yöne çekmek ve caka satmak amacıyla İran’ı hedef gösterme ve ona tehditlerde bulunma stratejisini devreye sokma ihtiyacı duydu.
İşgal rejiminin İran’a yönelik tehditlerde bulunmaya başlamasının hemen ardından Hizbullah’ın Güney Lübnan’da tatbikat düzenlemesi, ardından da örgütün lideri Hasan Nasrullah’ın İsrail’le herhangi bir çatışma için hazırlıklı olduklarına dair açıklamalarda bulunması havanın biraz daha ısınmasına neden oldu.
Bizim tahmin ettiğimiz kadarıyla siyonist işgal yönetiminin bu sıralarda yeniden İran konusunu öne çıkarması ve onun kendisi için gerçek anlamda bir tehdit olduğu yönünde açıklamalarda bulunması bir savaş hazırlığı içinde olduğuna delalet etmez. İşgal rejiminin içinde bulunduğu şartlar böyle bir savaşa teşebbüs etmesini zorlaştıracak niteliktedir. Ancak siyonist işgal hükümetlerinin daha önce de benzer durumlarda İran’dan kaynaklanan tehdit konusunu ısıtıp sofraya koydukları biliniyor.
Görüldüğü kadarıyla Netanyahu her ne kadar ırkçı politikalarını uygulama ve yahudileştirme projelerini hayata geçirme konusunda katı bir tutum sergilemeye çalışıyor olsa da bir yandan Filistin direnişi karşısında yara almaya devam etmekte, bir yandan da muhalif siyonist partilerin kitlesel faaliyetleri karşısında yıpranmaktadır.
Muhalefetin başını çekenlerden Benny Gantz, Netanyahu’nun yargı reformu paketini tekrar gündeme getirmesi durumunda “İsrail”i karıştıracakları tehdidinde bulundu. Bu arada kamuoyu araştırmalarında, Netanyahu’nun siyonist tabanda basite alınamayacak kayıplar yaşadığının görüldüğü siyonistlere ait medya organlarında dile getiriliyor.
Batı Yaka bölgesindeki yahudileştirme faaliyetleri ve Homish yahudi yerleşim merkezi başta olmak üzere daha önce tahliye edilmiş bazı kaçak yahudi yerleşim merkezlerini yeniden yerleşime açma yönünde kararlar alması yüzünden ABD ve Avrupa Birliği’nin eleştirilerine hedef oldu. Bütün bu gelişmelerden dolayı gündemi değiştirmek ve dikkatleri başka bir yöne çekmek amacıyla İran dosyasını yeniden açma ihtiyacı duyduğunu düşünüyoruz.