İsrail, 29 Mart’ta Halep’i bombalayarak altısı Hizbullah üyesi olmak üzere 42 kişiyi öldürdü. İki gün sonra, 1 Nisan’da Şam’daki İran Konsolosluğunu vurarak Devrim Muhafızları Ordusundan Tuğgn. Muhammed Rıza Zahidi ve Tuğgn. Muhammed Raihi dahil 7 üst düzey İranlıyı öldürdü.
Özellikle hukuken İran toprağı sayılan konsolosluğun vurulması ve yüksek düzeyde İranlıların öldürülmesi son derece önemliydi. İran tepkisiz kalamazdı. Dini Lider Hamaney “cezasız kalmayacağını” söyledi. İran sisteminde bu siyasi bir açıklama ötesinde ‘fetva’ niteliğinde bir beyandır. Cumhurbaşkanı Reisi de “namert saldırının cezasız kalmayacağını” açıkladı.
Müslümanların Ramazan Bayramına dünya İran-İsrail savaşı korkusuyla girdi. Piyasalar düştü, altın zirve yaptı. Ekonomistler savaş tahminlerine göre projeksiyonlarda bulundu.
Elbette bu arada diplomasi işliyor, “itidal” çağrıları yapılıyordu. Hatta 11 Nisan’da ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, Fidan’ı aradı, bu konuyu görüştü. Bilinken, Fidan’dan Tahran’a “tepkisinin ölçülü olmasını” telkin etmesini istediği tahmin ediliyor.
Dahası var…
ÖNCEDEN HABER ALINIYOR
ABD gazetelerine göre, İran, İsrail’e yapacağı dron ve füze saldırısını Irak’a, Ürdün’e, Suud’a ve diğer Körfez ülkelerine bildirmişti; hava sahalarını kapatmaları için. Fakat, verdiği bu bilginin ABD’ye de ulaşacağını İran çok iyi biliyor olmalıdır. Haarets’in aktardığına göre, “ABD’nin baskısıyla” onlar da İran’ın saldırı planını ABD’ye bildirmişlerdi. Saldırı planında, Yemen’deki Şii Hussi’lerin de İran’a füze fırlatması vardı.
Ortadoğu’daki temel kutuplaşma İran-Suud kutuplaşmasıdır. Ortadoğu’da hiçbir Arap ülkesi Suud’a cephe alamaz. Tabanları itibariyle Muhafazakar Sünni- Devrimci Şii kutuplaşması olarak gözükse de temel sorun, İran’ın devrimci metotlarının bütün Arap ülkeleri için siyasi tehdit oluşturmasıdır.
Mısır’da İhvan iktidarına karşı askeri darbe yapıldığında, Suud hemen ertesi gün Mısır’a 5 milyar dolar bağışlamıştı. “Cahiliye devri”nin artık “Arap arkeolojisi” sayılarak araştırılmasına karar veren Suud seçim meçim istemez.
Bu birkaç saatlik erken haber alma sayesinde, ABD ve biraz da İngiliz sistemleri harekete geçmiş. Teknolojiyle dron ve füzeleri tesbit etmişler. Nitekim bütün haberlerde İran dron ve füzelerinin daha havada imha edildiği, İsrail’e düşen 7-8 füzenin ufak hasar ve yaralanmaya yol açtığı bildiriliyor.
SALDIRI TİYATRO MU?
İran’ın hem “saldırıyı cezalandırmış” görünmek hem bu eylemini İsrail’in sert tepkisine yol açmayacak şekilde planladığı anlaşılıyor. ABD ve İsrail de bunun kabullenmiş görünüyor. Nitekim İran “saldırımız hedefine ulaştı, bitti” diye açılmama yaptı. Biden İran’ı kınamakla birlikte İsral’in sert tepki vermemesi gerektiğini ilan etti. İsrail ise “uygun zamanda tepki vereceğiz” diyerek işi meçhul bir geleceğe erteledi. Kriz şimdilik bitti ya da ertelendi. Piyasalar biraz rahatladı!
Gazze’deki soykırımın gündemden düşmesi, ve “İsrail tehlike altında” propagandasına fırsat doğması Netanyahu’yu memnun etmiştir.
Bu yüzden İran’ın saldırısına “tiyatro” diyenler var. O kadar da değil. Diplomaside çok kullanılan bir terim vardır, “face saving”, Türkçede “zevahiri kurtarmak” diyoruz, görüntü kurtarmak. İran bunu yaptı. Engellenmeseler, kendi imalatı olan balistik füzelerin İsrail’e ulaşacağını gösterdi. Her ülke “demir kubbe” korumasında değil ki…
100 YILDIR ORTA DOĞU
Gerçekten İran çok gelişmiş bir harp sanayiine sahip. Azer-heş adını verdikleri kendi hava sistemini geçtiğimiz Şubat’ta büyük gösterilerle tanıtmıştı. Denizaltı yapımında “dünyanın önde gelen ülkeleri arasına” girdiklerini iddia ediyorlar.
Hele nükleer silah yapması, Türkiye’ye karşı da tehdittir. İran’ın PKK’yı desteklediği de biliniyor.
İsrail Netanyahu’nun liderliğinde tam bir “haydut devlet” oldu. İran’ın ekonomik kapasitesinin üstünde silahlanması, nükleer kapasitesi ve Hizbullah gibi “vekaleten” silahlı güçlere sahip olması bölgedeki herkes için tehdittir.
Orta Doğu yüz yıldır barış yüzü görmemiş ‘ateşli’ bir coğrafyadır.
Türkiye için doğru olan Batı ittifak sistemi içinde kalmak, Araplar arası kavgalara karışmamak, daima Ortadoğu’da barışı savunmaktır. Cumhuriyet’in geleneksel politikası yani.