İran nereye?

Taha Akyol Yazdı… İran Cumhurbaşkanı Reisi ve Dışişleri Bakanı Abdullahiyan helikopter kazasında vefat ettiler. Komşumuza başsağlığı diliyorum. Bu vesile ile İran rejimini değerlendirmek ve dersler çıkarmak lazım. İran hiçbir İslam ülkesine benzemez. İran’ın karakterini tarihî Pers/Fars kültürü ile İslam’ın Şii kolu olan Caferi mezhebi belirlemiştir. Sünni Osmanlıdan laik Türkiye Cumhuriyeti’nin, Şii İran’dan teokratik İslam Cumhuriyetinin … İran nereye? Devamı »

Eklenme Tarihi: 22 May 2024
3 dk okuma süresi
Güncelleme Tarihi: 22 May 2024
İran nereye?

Taha Akyol Yazdı…

İran Cumhurbaşkanı Reisi ve Dışişleri Bakanı Abdullahiyan helikopter kazasında vefat ettiler. Komşumuza başsağlığı diliyorum.

Bu vesile ile İran rejimini değerlendirmek ve dersler çıkarmak lazım.

İran hiçbir İslam ülkesine benzemez. İran’ın karakterini tarihî Pers/Fars kültürü ile İslam’ın Şii kolu olan Caferi mezhebi belirlemiştir.

Sünni Osmanlıdan laik Türkiye Cumhuriyeti’nin, Şii İran’dan teokratik İslam Cumhuriyetinin çıkması, Orta Doğu’daki diğer Müslüman ülkelerde bu ikisinin de dışında daha otoriter hatta geleneksel şeyhlik rejimlerinin bulunması tarihi ve sosyolojik bakımdan fevkalade önemli bir araştırma konusudur.

Şİİ USULÜ DEVRİM

Bugünkü İran rejimi, Şah’ın zalim istibdadına karşı, mollaların liderliğinde halk ayaklanmasıyla 1978’de kuruldu. Son Şah Rıza Pehlevi zamanında, petrol gelirleri sayesinde milli gelir ikiye katlanmış, şehirleşme yüzde 20’den yüzde 50’ye çıkmış, okuryazarlık sorunu neredeyse halledilmişti.

Bu düzeye gelmiş bir toplum, eskisi gibi Şah’ı kutsal otorite kabul edemezdi. Üniversitelerde ve şehirlerde karşı hareketler başladı. Şii İnancında “imam”lar, Hz. Ali’nin varisleridir. “12 İmam”dan sonuncusu İmam Mehdi, bir gün dönecek, adaleti tesis edecektir.

Bu köklü inanç sebebiyle, halk ayaklanmasına “Ayetullah”lar önderlik etti. Şah ise “Yezid”di…

Ayetullah Humeyni fıkıhta devrim gibi bir değişiklik yaptı. Aile hukuku kavramı olan “velayet-i fakih”i kamu hukukuna taşıdı. Kurulacak rejim “velayet-i fakih” yani ayetullahların velayeti, denetimi, vesayeti altında olacaktı.

Halk faktörü yani demokrasi… “Velayet-i fakih” yani teokrasi… İran İslam Cumhuriyeti bu iki esasa dayalı olarak İmam Humeyni’nin “rehberliğinde” 1 Nisan 1979(da ilan edildi…

TEOKRATİK VESAYET REJİMİ

Teokratik denetim altında sınırlı bir demokrasi… En tepede Dini Lider, bugün Ayetullah Hamaney var. Cumhurbaşkanı, onun başkanlığı altında bakanlar kurulu, meclis, hepsi Dini Lider’in altındadır.

İran Anayasası’nın 57. Maddesi şöyle:

İran İslam Cumhuriyeti’nde egemenlik kuvvetleri Velayet-i Fakih’in denetiminde yasama, yürütme ve yargı yetkisindedir. Bu kuvvetler birbirinden bağımsızdır.”

Dahası, Şura-i Nigehban (Denetçiler Konseyi) Dini Lider’in atadığı 6 ayetullah ile, Meclis’in seçtiği 6 üyeden oluşuyor, bütün seçim, atama ve yetkileri denetler vb…

İran’ın geleceği bu nokta şu soruya bağlıdır: Şehirleşme ve eğitim seviyesi yükselen, internetle dünyaya açılan toplum, yani rejimin demokrasi ayağı, daha ne kadar Ayetullahların vesayetine itaat eder?

İtaatsizlik gittikçe artıyor.

DEĞİŞİM SORUNU

İran’da kuvvetli bir entelektüel sınıf vardır. Uluslararası atıf indekslerine giren bilimsel yayınlarda İran Türkiye’nin önüne geçmiştir. Rejim, devrim heyecanıyla hayal edilen yer yüzü cennetini kurmadığı, muktedirlerin yolsuzluğa battığı görülüyor. “İslam devleti” kavramını eleştiren, İslam’ı ahlak ve erdem açısından yeniden yorumlayan muhalif fikir hareketleri gelişiyor. Bu konuda Dr. Asiye Tığlı’nın “Devrim Sonrası İran’da Dinî Düşüncenin Seyri” adlı eserini önemle tavsiye ederim. Rejim İslami entelektüellerin de desteğini kaybetmektedir.

Daha dikkat çekeni eğitimli ve kentli nüfusun özgürlük arayışının artması, sosyal muhalefetin güçlenmesidir.

16 Eylül 2022’de başını örtmediği için karakola götürülen genç kadın Mahsa Emini’nin orada öldürülmesinin yol açtığı sürekli ve yaygın protestolar bunun son örneğidir.

Rejimin ideolojik olması dış politikada çatışmalara yol açıyor. Çatışmalar “dış güçler” endişesini güçlendirdiği için rejim tarafından da körükleniyor. Fakat hem dünyaya bu bakış tarzı hem ambargolar İran’ın ekonomik ve teknolojik gelişmesini frenliyor.

İsmet Berkan güzel bir örnek yazdı, Reisi’nin ölümüyle sonuçlanan helikopter kazasının yerini, İran devleti bütün imkanlarıyla 13 saattir aradığı halde bulamamış, bizim Akıncı adlı İHA Batman’dan giderek kazadan sadece 3 saat 6 dakika sonra tespit etmiştir. İran “biz bulduk” dese de gerçek bu.

Netice: Demokrasi ve hukuk devleti sadece bireysel özgürlükler için değil, aynı zamanda ekonomik ve teknolojik gelişme için de zorunludur.

İran’ın istikrarı Türkiye ve bölge için değerlidir. Umarım demokrasiye geçişi, istikrar bozulmadan başarırlar.