Uluslararası Adalet Divanında (UAD) İsrail’in işgal ettiği Filistin topraklarındaki uygulamalarının hukuki sonuçlarının ele alındığı duruşmalarda İrlanda, İsrail’i yasa dışı Yahudi yerleşimlerle Filistinlilerin kendi kaderlerini tayin hakkını kullanmasını kalıcı şekilde engelleme çabasında olmakla suçladı.
Hollanda’nın idari başkenti Lahey’deki Barış Sarayı’nda faaliyetlerini yürüten UAD’de İsrail’in işgal ettiği Filistin topraklarındaki uygulamalarının hukuki sonuçlarının ele alındığı duruşmalar sürüyor.
Duruşmalarda İrlanda adına söz alan Başsavcı Rossa Fanning, “İrlanda’nın görüşü, İsrail’in Hamas saldırısına verdiği askeri karşılıkla sınırları aştığı yönündedir. Bu durum ölü sayısının giderek artmasından da anlaşılmaktadır. Gazze’deki evler de dahil olmak üzere mülkiyetin kapsamlı bir şekilde tahrip edilmesi, yaklaşık 2 milyon insanın yerinden edilmesi ve bunun sonucunda ortaya çıkan insani felaket. İrlanda defalarca ateşkes çağrısında bulunmuştur.” dedi.
Başsavcı Fanning, “Bize göre işgal altındaki Filistin toprakları meselesi doğrudan Birleşmiş Milletlerin kendisini ilgilendirmektedir.” diyerek İsrail’in iddia ettiği üzere bu görüşün sadece iki devleti değil çok sayıda devleti ilgilendirdiğini vurguladı.
Fanning, “Bu mahkemenin görüşünün yerleşik müzakere çerçevesine zarar vermeyeceğine inanıyoruz. Tam tersine. Mahkemenin önemli hukuki meselelere yetkili bir şekilde açıklık getirmesi, İsrail-Filistin ihtilafının kalıcı, kapsamlı ve adil bir çözüme kavuşturulması için gerekli temeli sağlayacaktır.” diyerek İsrail ve ABD’nin “danışma görüşü barış sürecine zarar verir” şeklindeki tezine karşı çıktı.
İsrail, işgal altındaki Filistin’de mümkün olduğunca çok toprağı askeri olmayan amaçlarla kontrol altına almak için güç kullandı. Kontrolü ele geçirdikten sonra İsrail bu topraklar üzerinde kalıcı inşaatlara girişmiş, özellikle de kendi vatandaşlarının büyük bir kısmının geçişini teşvik ettiği kalıcı yerleşim birimleri geliştirmiş ya da geliştirilmesini teşvik etmiştir.” değerlendirmesinde bulunan Fanning, İsrail’i Batı Şeria’nın demografik yapısını temelden değiştirmekle suçladı.
Fanning, Doğu Kudüs dahil Batı Şeria’daki Filistin topraklarında 2022 itibarıyla yaklaşık 700 bin yasa dışı Yahudi yerleşimcinin bulunduğunu hatırlattı.
“İsrail, iç hukukunun uygulanmasını yerleşim yerlerinde yaşayanlara genişleterek İsrail ile işgali altındaki Filistin arasındaki ayrımı bulanıklaştırdı. İsrail, işgali altındaki Filistin topraklarında belirli alanlarda yetki kullanımını askeri komutadan sivil kontrole devretmiştir. Bölgenin yönetimini İsrail’in yönetimine entegre etti. İsrail, kendi sivil nüfusunun bir kısmını işgal altındaki topraklara aktararak Dördüncü Cenevre Sözleşmesi’nin 49. maddesinin altıncı fıkrasını ihlal etmiştir.” diyen Fanning, İsrail’i yasa dışı yerleşimlerin genişlemesini teşvik etme ve kolaylaştırma politikasının bir parçası olarak işgal altındaki Filistin topraklarında mülkleri hukuka aykırı bir şekilde tahrip etmeye veya Filistinlilerin mülklerine el koymaya devam etmekle de suçladı.
Fanning, “Bu yıkım ve mülkiyete el koyma, askeri gereklilikle makul bir şekilde gerekçelendirilemez. Aksine, bunun yerleşimlerin genişlemesini kolaylaştırmak ve hatta teşvik etmek için yapıldığı açıktır. Mülkiyetin bu şekilde tahrip edilmesi ve el konulması, 4. Cenevre Sözleşmesi’ni ve 1907 Lahey Düzenlemeleri tarafından belirlenen savaş yasalarını ve kurallarını açıkça ihlal etmektedir.” dedi.
Son zamanlarda, uluslararası insancıl hukuka aykırı olarak, İsrail güvenlik güçleri tarafından çok az korunan veya hiç korunmayan Filistinli sivillerin, İsrailli yerleşimciler tarafından sürekli ciddi şiddete maruz kaldığına dair raporlarda belirgin bir artış olduğuna da işaret eden Fanning, “Güvenlik güçleri bu şiddeti müdahale etmeden izlemekle kalmayıp, bazı durumlarda bizzat şiddete katılanlar olmuştur. Bu durum 7 Ekim’den bu yana tırmanmıştır.” diye konuştu.
Askeri işgallerin esas itibarıyla geçici niteliğine işaret eden Fanning, “Uluslararası hukuk güç kullanarak toprak kazanımını yasakladığı sürece, işgal egemenlik sağlamaz. Aksine, egemenliğin geçici bir istisnasıdır ve buna bağlı olarak belirsiz süreli olamaz.” uyarısında bulundu.
“Filistin topraklarını uzun süredir işgal altında tutan, bu topraklarda sürekli yerleşim faaliyeti yürüten İsrail, Filistin halkının kendi kaderini tayin hakkını kullanmasını engellemiştir.” diyen Fanning, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Artan bu faaliyetler Filistin halkının toprak ve doğal kaynaklar üzerindeki varlığını giderek parçalamış ve Filistinlilerin bu toprakları kullanımını kısıtlamıştır. Gelecekte kurulacak bir Filistin devletinin uygulanabilirliğini tehdit etmektedir. Yerleşim faaliyetlerinin niteliği, ölçeği ve süresi, amacın yalnızca Filistin halkının kendi kaderini tayin hakkını kullanmasını kalıcı olarak engellemek olabileceğini göstermektedir.”
İsrail’in uluslararası hukuk açısında sorumluluk altında bulunduğunu belirten Fanning, İsrail’in hukuka aykırı faaliyetlerini yerleşim politikaları da dahil olmak üzere sonlandırması ve verdiği zararları tazmin etmesi gerektiğini ifade etti.
Diğer devletlerin, İsrail’in ihlallerine katkı sağlamaması gerektiğini vurgulayan Fanning, aksine diğer devletlerin, İsrail’in bu ihlallerinin sonlandırılması için işbirliği yapma yükümlüğü altına olduklarını belirtti.
Fanning ayrıca İsrail’in neden olduğu ağır ihlallerin diğer devletler tarafından tanınmaması gerektiğine dikkati çekti.
Fanning, Kırım’ı ilhakı sebebiyle BM ve AB tarafından Rusya’ya uygulanan ekonomik yaptırımları örnek göstererek, “Devletler, yerleşim faaliyetinin yarattığı durumun sürdürülmesine yardımcı olan ya da İsrail’in yerleşimini veya o toprakların ilhakını zımnen tanıyan veya meşrulaştırmaya hizmet eden ticareti engellemekle yükümlüdür.” dedi.
“Mevcut durumda, devletlerin, İsrail’in Filistin halkının kendi kaderini tayin hakkına saygı gösterme yükümlülüğünü ihlal etmesiyle ortaya çıkan durumun sürdürülmesine yardım etmemekle yükümlü olduğunu söylüyoruz.” diyen Fanning, ülkesi İrlanda’nın iki devletli çözümden yana olduğunu ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun iki devletli çözümü inkar eden açıklamalarının uluslararası kamuoyunu dehşete düşürdüğünü söyledi.
BM Genel Kurulu, UAD’den görüş istemiştiBM Genel Kurulu, 30 Aralık 2022 tarihli kararında UAD’ye, Divan Statüsü’nün 65. maddesine dayanarak 1967’deki savaştan bu yana İsrail’in Filistin’deki işgalinin hukuki neticelerine ilişkin iki soru yöneltti.
BM Genel Kurulunun Divan’dan cevaplarını talep ettiği sorular şu şekilde:
” İsrail’in, Filistin halkının kendi kaderini tayin hakkını sürekli olarak ihlal etmesinin, işgali sürdürmesinin, 1967’den bu yana Filistin topraklarındaki yerleşim ve ilhak faaliyetlerinin, Kudüs’ün demografik yapısını, karakterini ve statüsünü değiştirmeye yönelik faaliyetlerinin ve ilgili ayrımcı mevzuat ve tedbirleri kabul etmesinin hukuki sonuçları nelerdir?
İsrail’in, ilk soruda belirtilen uygulamaları, işgalin hukuki statüsünü nasıl etkilemektedir ve bu durumun tüm devletler ve Birleşmiş Milletler için doğurduğu hukuki sonuçlar nelerdir?”
Danışma görüşü talebi, 17 Ocak 2023’te BM Genel Sekreteri tarafından UAD’ye ulaştırılırken Divan, BM üyesi devletlere ve Filistin’e danışma görüşü istenen sorular hakkında yazılı ve sözlü beyanda bulunma haklarına ilişkin bildirim yaptı.
Danışma görüşünün etkisi nedir?UAD’nin verdiği danışma görüşleri, her ne kadar bağlayıcı olmasa da birçok devlet ve kuruluş tarafından dikkate alındığı ve verilen görüşe uygun hareket edildiği belirtiliyor.
Divan’ın, İsrail’in Filistin topraklarında inşa ettiği duvara dair 2004’te verdiği danışma görüşünde duvarın hukuka aykırı olduğunu tespitinin ardından birçok devlet ve şirketin, söz konusu duvarın inşasına katkı sunmaktan imtina etmesi, İsrail’e sattıkları inşaat malzemelerinin duvarın yapımında kullanılmaması şartını koyması dikkati çekiyor.
Yine UAD’nin 22 Temmuz 2010’da uluslararası hukukta bir devletin tek taraflı bağımsızlık ilan etmesinin yasaklanmadığı yönünde verdiği danışma görüşünün ardından, Kosova’nın bağımsızlığının meşruiyeti arttı ve bağımsızlığını tanıyan devlet sayısı çoğaldı.
UAD’nin görüşünün, işgalin uluslararası hukuka aykırılığı yönünde olması durumunda İsrail üzerindeki baskının artması ve ona açıkça destek veren ülkeleri uluslararası toplum tarafından tutumlarını gözden geçirmeye zorlamaları muhtemel.