İslam, Avrupa’nın Gerçeği ve Geleceğidir

Avrupa’da İslam ve Müslümanlar konusu daha ziyade göç olgusu çerçevesinde ele alınmaktadır. Buna göre, İslam’ın Avrupa’ya son yarım asırda ekonomik ya da siyasi kaynaklı göç hareketlilikleri ile birlikte geldiği yönünde bir algı oluşmakta ya da oluşturulmaktadır.

Eklenme Tarihi: 06 Haz 2022
3 dk okuma süresi
Güncelleme Tarihi: 26 Eyl 2024
İslam, Avrupa’nın Gerçeği ve Geleceğidir

Avrupa’nın kültürel kodlarına atıf yapılırken yalnızca Hıristiyan-Yahudi köklerine vurgunun öne çıkartılması da bu algıyı güçlendirmektedir.

Halbuki Endülüs’ten bu yana İslam ile iç içe olan bir Avrupa gerçeğini unutmamak gerekiyor. Tarihin değiştirilmesi, izlerin yok edilmesi, geleneğin reddedilmesi ya da görmezden gelinmesi bu gerçeği değiştirmemektedir.

Avrupa’nın sahip olduğu ilmi düzeyin bir birikim olduğunu ve birikimde Avrupa’da yedi asır hüküm süren Müslümanların payının ne denli etkide bulunduğunu reddetmek, gözünü kapatıp güneşin varlığını inkâr etmekten farksız olmaktadır.

Öte yandan İkinci Cihan Harbi’nden sonra Avrupa’da Müslümanların sayısının önemli bir noktaya ulaşması da demografik bir hakikattir.

Yalta Toplantısı sonrası kurulan yeni dünya düzeninde merkez olarak kabul edilen ülkelere, Osmanlı bakiyesi topraklardan yoğun göç hareketleri yaşanmıştır.

Bunun en belirgin örneği, sömürgecilik sonrası göçlerdir. Fas, Tunus, Cezayir gibi mağrip ülkelerinden milyonlarca insan daha iyi bir yaşam ümidiyle sömürgelerine doğru yani Fransa’ya yönelmiştir. Bugün istatistiklere yansıyan verilere göre Avrupa’da ( Rusya toprakları da dahil edildiğinde) 50 milyonun üzerinde Müslüman’ın yaşadığı bilinmektedir.

Avrupa toplam nüfusunun takriben yüzde 6’lık kısmını oluşturan bu oran, diğer değişkenlerle birlikte düşünüldüğünde gerçek anlamına kavuşmaktadır.

Şöyle ki, bugün Avrupa’nın sahip olduğu iki önemli özellik tüm berraklığıyla ortaya çıkmıştır. Bunlardan birincisi; Avrupa’nın toplumsal olarak büyük bir çöküş yaşamasıdır. Çok net bir ifadeyle, Avrupa toplumu yalnızlaşmakta ve yaşlanmaktadır.

Avrupa toplumunun yaş ortalaması 43-44 seviyelerinde iken Avrupa’da yaşayan Müslüman toplumunun yaş ortalaması 32-33 seviyelerindedir. Son yıllarda artan mülteci hareketliliği Müslümanların yaş ortalamasını daha da aşağıya çekmektedir.

Bu yaş oranı gerek işgücü piyasaları bakımından gerekse sosyal ve siyasi dengeler bakımından önemli ipuçları sunmaktadır.

Yine Avrupa ortalaması bakımından değerlendirildiğinde boşanma oranları Avrupa’da yalnızlaşma eğilimlerini belirgin hale getirmektedir. Avrupa’da ortalama boşanma oranının %50 mertebesinde olduğu görülürken bu oran örneğin Lüksemburg’da %89, Finlandiya’da %60, İspanya ve Fransa’da %55 seviyesindedir.

Bir başka önemli veri, Avrupa’nın geleceğini de tehdit eden madde bağımlılığı oranlarıdır. Sadece esrar bağımlılığında ömür boyu kullananların sayısı 90 milyon düzeyindedir.

Resmi verilere yansıyan bu dehşet verici orana kokain, amfetamin, opioid kullananların sayısı da eklendiğinde yaklaşık 130 milyon kişinin, diğer bir ifade ile Avrupa toplam nüfusunun dörtte birinin madde bağımlılığına yakalandığı ortaya çıkmaktadır.

Bu veriler tam anlamıyla Avrupa’nın ne kadar büyük bir çöküşün içerisinde olduğunu gözler önüne sermektedir.

İkinci bir diğer önemli husus, Avrupa’nın yakın ve uzun vadede geleceğini şekillendirmesi beklenen en önemli değişken olarak öne çıkan göç hareketlilikleridir.

Hâlihazırda 300 milyon mertebelerinde olan uluslararası göçmen sayısının 2050 yılında 1 milyarı aşması beklenmektedir.

Bu göç hareketliliğin kaynak ülkeleri daha ziyade Müslümanların yaşadığı ülkeler olurken hedef rotasında ise en azından bugün için Avrupa’nın yer aldığı bilinmektedir.

Bunun anlamı toplam Avrupa nüfusu içerisinde Müslüman toplumunun oranının yüzde 6 seviyelerinden yüzde 15’e kadar yükselme potansiyeli taşımasıdır. Önümüzdeki hafta mevcut parametreler üzerinden Avrupa’da yaşayan Müslümanların sorumlulukları konusuna değinmeye çalışacağım. Ancak müsaadelerinizle yazıyı bir teşekkür ile bitirmek istiyorum.

Geçtiğimiz hafta sonu Avrupa Gençlik Derneğinin Bosna-Hersek’te düzenlediği Gençlik Eğitim Kampı’na davetli konuşmacı olarak katılmak nasip oldu.

Yukarıda kısa bir özetinden bahsettiğim konu ile ilgili bilgi ve yorumlarımızı bu programda katılımcılarla paylaşmaya çalıştık.

Oldukça verimli geçtiğini düşündüğüm programa Avrupa’nın tüm noktalarından 200’e yakın genç katıldı. Katılımcı gençlerin önemli kısmının lisans ve lisansüstü seviyede eğitim aldığını, alanlarında önemli konumlara gelmiş olduğunu görmek bizi ziyadesiyle umutlandırdı.

Avrupa’nın geleceği ile ilgili projeksiyonlar, Avrupa Gençlik Derneğinin aslında ne denli önemli bir misyonu yerine getirdiğine ve getireceğine işaret etmektedir. Bu vesileyle bizleri misafir eden başta Genel Başkan Arif Şen Bey olmak üzere tüm Avrupa Gençlik Derneği yöneticilerine tüm çaba ve gayretlerinden ötürü hassaten teşekkür ediyorum.