İslam Büyüklerinin Peygamber Sevgisi

Furkan Nesli Dergisi 48. sayıda yer almış ve Peygamber Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem’e muhabbeti konu alan derlemeyi istifadenize sunuyoruz.

Eklenme Tarihi: 04 Ağu 2018
3 dk okuma süresi
Güncelleme Tarihi: 26 Eyl 2024
İslam Büyüklerinin Peygamber Sevgisi

Hz. Ebu Bekir’in Peygamber Sevgisi

Mekke fethedilmiş, İslam tüm ihtişamıyla Arabistan yarımadasına hâkim olmuştu. Mekke halkı gruplar halinde Peygamber Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in huzuruna gelip Müslüman olmuştu. Hz. Ebu Bekir’in yüreğinde bayram sevinci vardı. Ama bir köşesi yine sızlıyordu.

Herkes İslam’ın saadetli sinesine koşarken, yaşı doksana ulaşmış babası hâlâ bu saadetten mahrum bir halde evinde oturuyordu. Yüreğindeki bu acıyı yok etmeliydi. Yaşlı baba Ebu Kuhafe’nin gözleri de görmez olmuştu artık. Eve vardı ve babasının elinden tutup Peygamber Efendimiz’in huzuruna getirdi.

Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem: “Ey Ebâ Bekir! Neden ihtiyarı yorup getirdin. Onu evinde ziyaret etseydik olmaz mıydı?” dedi. Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem Hz. Ebu Bekir’i seviyordu, dolayısı ile babasının da hatırını ondan dolayı sayıyordu. Ama Hz. Ebu Bekir babasının Efendimiz’in yanına gelmesini uygun buldu ve şöyle dedi: “Ey Allah’ın Rasulü! Senin, onun yanına gitmenden, onun Senin yanına gelmesi daha uygundur.” Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem mübarek ellerini Ebu Kuhafe’nin göğsüne koydu ve: “Müslüman ol, ey Ebâ Kuhafe” dedi. O ana kadar bir türlü hakka ısınmayan Ebu Kuhafe’nin gönlünde iman nimeti birden bitiverdi ve onu İslam’ın saadeti ile buluşturdu.

Bu duruma sevinmesi gereken Hz. Ebu Bekir bir köşeye çekilmiş hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlamıştı. Herkes şaşırdı ve bunun üzerine Efendimiz sordu: “Neden ağlıyorsun ey Ebâ Bekir?” Hz. Ebu Bekir; “Ey Allah’ın Rasulü, babamın müslüman olmasını çok istiyordum. Ancak ben, bugün babamın yerinde amcanız Ebu Talib’in olmasını ne kadar çok isterdim. Zira Sen de onun iman etmesini çok istiyordun. Bunu hatırladım da gözyaşlarımı tutamadım.” İşte Peygamberi sevmek buydu...Hz. Ebu Bekir’i yüce kılan da buydu...

İmam Malik’in Peygamber Sevgisi

Medine’nin büyük fakihi, dört mezhep imamının büyüklerinden, İmamı Şafii’nin de hocası olan İmam Malik, yanında Hz. Peygamberin adı anıldığında ağlamaya başlardı. Öylesine ağlardı ki sırtı kamburlaşır, bükülürdü. Bu hali görenler hayret ederler ve hatta ona üzülürlerdi.

Bir gün sordular: “Resûlullah’ın adı anıldığında kendini tutamıyor, ağlamaya başlıyorsun ve hatta sırtın kamburlaşıyor. Nedir bu halinin sebebi?” O şöyle cevap verirdi: “Eğer Hz. Peygamberin Allah katındaki makamının yüksekliği hakkında benim bildiğimi bilseydiniz benim bu halimi yadırgamazdınız.

Üstad Bediüzzaman’ın Dilinden Peygamberimiz;

Hz. Peygamber;

1-Ebedi saadetin müjdecisi,

2-Bir rahmeti sonsuzun kâşifi, göstericisi,

3-Allah’ın güzelliklerinin dellalı, seyircisi,

4-İlahî isimlerin hazinelerinin keşşafı ve ilancısıdır.

Kulluğu açısından O’na bakıldığı zaman O, bir muhabbet misali, rahmet timsalidir. Peygamberliği açısından bakıldığında Hakk’ın delili, hakikat lambası, hidayet güneşi ve saadet vesilesidir.

Yukarıdaki sözü manası itibariyle destekleyen Bediüzzaman’ın bir bedi sözü de şudur: “Mucize-i Muhammedî, ayn-ı Muhammed’dir.” Bu cümle ile denilmek istenmiştir ki: Peygamberden mucize istemeye ne gerek vardı? Mucize karşınızda duruyor; Hz. Muhammed!

Adı güzel, yâdı güzel Hz. Muhammed.

Eli güzel, yolu güzel, dili güzel Hz. Muhammed.

Sireti güzel, sûreti güzel, kalbi güzel, kalıbı güzel Hz. Muhammed.

Halkı güzel, ahkâmı güzel, ahlâkı güzel Hz. Muhammed.

Şeriatı güzel, medeniyeti güzel Hz. Muhammed.

Muhterem Alparslan Kuytul Hocaefendi’nin Dilinden Peygamberimiz;

Efendimiz denildiğinde aklımıza ilk gelmesi gereken; sadece ahlâk peygamberi, gece-gündüz namaz kılan, oruç tutan bir Peygamber değildir. O’nu andığımızda bir dava adamı, tevhidi yerleştirmek üzere yola çıkmış, bütün Firavunî sistemlere meydan okuyan bir babayiğidi hatırlamalıyız. O bir yelkenli gibi değil, vapur gibi rüzgâr esse de esmese de giden bir gemi gibidir. O’nun motoru kendi içindendir.

Allah Azze ve Celle ile irtibat halindedir. O hiçbir zaman dininden taviz vermeden yoluna devam etmiştir. O bir dava adamı, mücadele insanıydı. O yeryüzünde büyük inkılâplar gerçekleştirmek üzere gönderilmişti. Hem iman alanında, hem ibadet alanında, hem ahlâk alanında, hem de muamelat alanında hayatımızın içerisinde her ne var ise hepsinde inkılâplar yapmak üzere gönderilmiştir.

Allah Rasulü’nün vazifesi sadece bir vazifeden ibaret değildi. Bütün hayatı incelendiği zaman O’nun vazifesi tam olarak anlaşılabilir. Kur’an hakkıyla incelendiği zaman O’nun vazifesi anlaşılabilir. Allah anlaşılmadan Kur’an anlaşılmaz, Kur’an anlaşılmadan da Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem anlaşılamaz. Bir müslümanın Hz. Peygamberi anlamadan görevini anlaması da mümkün değildir.