Günümüzde bilhassa sosyal medyanın gelişmesi, internete erişimi olan herkesin fikirlerini açıkça beyan edebilmesi gibi bir sonuç doğurdu.
Fikri anlamda kurak bir atmosferde yaşadığımızdan, sosyal medyada ifade edilenlerin ciddi bir çoğunluğu da maalesef genellikle temelsiz, farklı maksatlar taşıyan ve basit bir mantık örgüsünden dahi mahrum bulunan fikirler.
Bilhassa birçok kişi, benimsedikleri düşüncelerin “meşruiyetini” göstermek için, gerçekle temas ettiği hiçbir nokta bulunmayan düşünceleri serbestçe ifade edebiliyor. Zaman geçtikçe benzeri düşüncelerin sıklaşması, kümülatif bir hal alması hatta “kamuoyu” denilebilecek bir seviyeye ulaşması dikkat çekiyor.
Filistin ve Mahmud Abbas örneği
Bu düşüncelerden biri de İslam coğrafyasını devletler, daha doğrusu kukla yönetimler üzerinden okuduğunu zanneden insanların düşünceleri.
Örneğin son dönemde Filistin’e dair Arap karşıtı düşüncelerin ve İsrail’e yönelik desteğin meşru olduğunu dillendirmek amacıyla, Ramallah yönetiminin başındaki Mahmud Abbas’ın politikaları örnek gösteriliyor.
Abbas’ın Türkiye’ye karşı pozisyonlarda bulunması, Yunanistan ve Güney Kıbrıs ile görüşmeleri gibi gerekçelerle Filistin meselesi karalanmaya çalışılıyor. Esasen bu, Filistin’de neler olduğunu bilen bir kişi için oldukça gülünç bir durum. Zira Mahmud Abbas, Ramallah’ta bile herhangi bir ciddi etkiye sahip olmayan, Filistin halkını temsil etmeyen, Filistin meselesiyle isminin yan yana anılması mümkün olmayan bir isim. Abbas’ın kendisi dahi Filistin mücadelesinde İsrail tarafını tutmakla suçlanırken, Abbas’ın açıklamalarını Filistin ve Arap karşıtlığı için kullanmak abes bir yaklaşım.
Üstelik Mahmud Abbas, Beşar Esed, Abdulfettah el Sisi gibi figürlerin seküler Arap milliyetçiliği geleneğinden geldiği ve bu geleneğin Türkiye’de hangi kesime tekabül ettiğini görmek de pek zor olmasa gerek. Kısacası, Abbas üzerinden Arap dünyasına ve ümmet coğrafyasına yönelik eleştiri yaptığını zannedenler, aslında Arap coğrafyasında kendileriyle aynı kimliği taşıyan insanların tavrını eleştiriyorlar. Nihayetinde bu eleştiri de kendilerine dönüyor ancak bunu fark edecek fikri bir düzeyi bulmak oldukça zor.
İslam coğrafyasını hayali devletler üzerinden değerlendirmek
İslam coğrafyasında 150 seneye yakın süredir İslam adına değerlendirilecek bir devlet, bir hükümet, bir idare bulmak oldukça zor. Belirli dönem ve coğrafyalar haricinde böylesi bir oluşum ortaya çıkmadı.
Ancak malum kesimler, İslam coğrafyasında Batılılar ve diğer işgalciler tarafından teşkil edilen rejimleri, bütün bir İslam ümmetini karalamak amacıyla kullanmaya çalışıyor.
Halbuki bu rejimlerin ne İslam’la ne de Müslüman halklarla bir ilgisi var. Maalesef söz konusu yönetimler küresel güçlerin çıkarlarını korumak için İslam coğrafyasına yerleştirilen ve sadece kendilerini düşünen bir avuç insandan ibaret. Müslüman halkların meseleleriyle, hayalleriyle, çıkarlarıyla ve gelecekleriyle hiçbir ilgileri yok.
Hal böyleyken, kartondan, hayali devletler üzerinden 1.5 milyarlık bir İslam coğrafyasını değerlendirmeye kalkışmanın ne kadar sorunlu olduğunu anlamak güç değil.
Bu kadar basit bir siyasi ve fikri çıkarımı dahi yapmaya muktedir olamayan kişilerin yazıp çizdiklerinin itibar görmesi de, entelektüel açıdan hangi düzeylerle muhatap olmak zorunda kaldığımızı gösteriyor.
İslam coğrafyasını değerlendirmek, ancak halkları tanımakla, halkların yaşadıklarını, acılarını, hayatlarını anlamakla, onlarla aynı frekansı yakalamakla mümkün olabilir. İslam ve Arap başkentlerine yerleştirilmiş birkaç şahsı baz alarak yapılan okumalar ise hiçbir anlam ifade etmemektedir.