İslami camia için endişeye mahal yok (mu?)

Mahmut Cemil İnce yazdı… Türkiye’de seçim gündemi günden güne hararetleniyor. Taraflar kazanabilecekleri birkaç oy için dahi kıyasıya mücadele içerisine girmiş durumda. Bu süreçte belirli kesimlere güven telkin etmek ve endişelerini gidermek de siyasi partilerin en önemli kaygıları arasında. Söz konusu minvalde Müslümanlar olarak, duymaya alıştığımız cümle kalıplarından biri de “İslami camia/muhafazakarlar için endişeye mahal olmadığı” … İslami camia için endişeye mahal yok (mu?) Devamı »

Eklenme Tarihi: 18 Nis 2023
3 dk okuma süresi
Güncelleme Tarihi: 18 Nis 2023
İslami camia için endişeye mahal yok (mu?)

Mahmut Cemil İnce yazdı…

Türkiye’de seçim gündemi günden güne hararetleniyor. Taraflar kazanabilecekleri birkaç oy için dahi kıyasıya mücadele içerisine girmiş durumda.

Bu süreçte belirli kesimlere güven telkin etmek ve endişelerini gidermek de siyasi partilerin en önemli kaygıları arasında. Söz konusu minvalde Müslümanlar olarak, duymaya alıştığımız cümle kalıplarından biri de “İslami camia/muhafazakarlar için endişeye mahal olmadığı” ifadesi.

Seçim yarışına giren, dolayısıyla iktidara talip olanlar, Müslüman seçmen kitlesinin desteğini alabilmek için iktidara geldiklerinde Müslümanların herhangi bir sorunla karşılaşmayacağını garanti etmeye çalışıyorlar.

Bu noktada seçim sürecine bağımsız bir üçüncü taraftan bakan bir kimse olarak, bu ifadeler bana iki ayrı hususu düşündürüyor.

İslami kitlede edilgenlik ve reaksiyon

İlk mesele, İslami kesimlerin bu denli kapsamlı ve güçlü kurumlar teşkil etmelerine rağmen halen siyasi iktidarın değişmesi ihtimalinden bu kadar fazla etkilenebilme riskinden muzdarip olmaları.

İslami camia halen, siyasi iktidar karşısında edilgen pozisyonda ve topluma yön veren aksiyonlar karşısında reaksiyon safhasında kalmış vaziyette. Bu durum, İslami kitlenin kendi sosyal, siyasi ve dini bakış açısını topluma bir türlü yansıtamıyor olmasının da ana sebepleri arasında gösterilebilir.

Ne yazık ki Müslümanlar halen dışsal etkilerin şekillendirdiği bir ortama reaksiyon vererek işlerini yürütmek gibi zayıf bir aşamada bulunuyorlar. Ciddi bir medya, siyaset, kültür, akademi, yayın, sosyal iktidar, zihniyet iktidarı güçleri yok. Bu noksanlık da maalesef Müslümanları şartlardan aşırı etkilenmek hatta şartların değişimine tamamen bağımlı olmak gibi bir soruna sürüklüyor.

Toplumun da ötesinde dünyayı değiştirme gibi bir ideale sahip olan Müslümanların hiçbir gerçek iktidar vasıtasına büyük bir ortak dahi olamadığı, acı bir gerçek olarak ortada duruyor. Bu hal ise açık bir şekilde Müslümanları pasif ve edilgen, hareket tarzlarını ise reaksiyondan ibaret kılıyor.

Endişeye mahal yok mu endişeye sebep çok mu?

İkinci mesele ise Müslüman kitleye “endişeli olmamanın” tavsiye edilmesi hususu.

Şahsen Müslümanlara dünyanın neresinde olurlarsa olsunlar “endişeli olmama” tavsiyesi verilmesinin, yırtıcı hayvanlarla dolu bir ormanda bir kirpiye “dikenlere gerek yok” tavsiyesi verilmesi ile eşdeğer olduğu kanaatindeyim. Zira içerisinde bulunduğumuz çağ, bu çağa hakim olan zihniyet ve bu zihniyetin taşıyıcısı olan güçlerin her biri başlı başına birer endişe sebebidir.

Türkiye’nin (sadece cumhuriyet döneminin değil) yakın ve uzak geçmişine göz atıldığında, bir kesimin endişe etmesine gerek olmadığı söyleminin altının tamamen boş olduğu kolayca anlaşılabilir. Zira şartlar ekstrem derecelerde değişken, zemin gayet kaygandır. Endişeli olmayan, rehavete kapılan, kendini güvende hissederek korumacı önlemleri terk eden kim olursa olsun, elindekileri kaybetmek zorunda bırakılacaktır.

Söz konusu olan kesim Türkiye Müslümanları olduğunda, yakın tarihte yaşananlar endişe etmek için gayet geçerli birçok sebep sunar. Öyle ki bu endişeleri siyasi partiler, anayasalar, kanunlar, sözleşmeler gideremez.

Zira bundan birkaç sene öncesine kadar yoğun şekilde süren ve halen de kendisini hissettiren yasak ve kısıtlamalar anayasal da kanuni de değildi. Tamamen bürokrasinin, vesayetin ve siyasi iktidar ötesi güçlerin zihniyeti sebebiyle uygulanan, en temel hukuki normlara dahi aykırılık teşkil eder nitelikteydi. Hal böyleyken anayasalar, kanunlar, seçim ittifakları, partilerin vaatleri İslami kesimin “endişe” parantezine alınarak küçümsenen krizlerini hafifletemez.

Bugün muhalif partilerin muhafazakar kesimlerin desteğine talip olarak yapmaya çalıştığı “endişe giderici” beyanlar, samimiyetle yapılıp yapılmadıkları hiçbir önem taşımaksızın, inandırıcılıktan ve gerçekçilikten uzaktır. Kendinde olmayan, başkasına veremez.

Daha da ötesini konuşacak olursak bugün çeşitli söz ve söylemlerle Müslümanların desteğine talip olan tüm liderler ve siyasiler -tümü- bir araya gelse, Amerika’nın elinde tutsak olan bir Müslüman kadını dahi kurtarmaya muktedir olamazlar. Bilakis kendilerini iktidara taşıyacağını-iktidarda tutacağını bilseler, Müslümanlara işkence eden ellerle el ele vermekten de bir an olsun çekinmezler.

Seçimlerde yarışacak tarafların hiçbiri Müslümanları tehdit eden hayati krizleri Müslümanlardan gideremez. Müslümanlar kendi sorunlarını, kendi krizlerini ancak kendi güçleriyle, kendi yolları ve zihniyetleriyle aşabilir. İthal fikir ve zihniyetler ise sadece rehavete ve tahribata yol açacaktır.

Rabbim bizlerden şerri gidersin, hayrı bizlere yakınlaştırsın. Zalimlerin ve onlara meyledenlerin sofralarından bizleri uzak etsin.