Allah Azze ve Celle insanlığın problem yaşamaması için birtakım esaslar koydu. “Irka bakmayacaksınız” dedi. Allah Azze ve Celle bu konuda; “Ey insanlar, gerçekten, biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizle tanışmanız için sizi halklar ve kabileler (şeklinde) kıldık” buyurdu. Allah, ırkları insanların birbiriyle tanışması için yarattı. “Bir Türk dünyaya bedeldir”, “Bir Kürt de marsa bedeldir” gibi söylemlerle birbirlerine karşı üstünlük taslamaları için yaratmadı. Türk, Kürt, Arap gibi isimler bir isme ihtiyacımız olduğu içindir. Dolayısıyla insanların ırkıyla övünmesine gerek yoktur. Çünkü hepimizin kökeni Hz. Âdem ile Havva’ya dayanmaktadır. Allah katında üstünlük ırka göre değil takvaya göredir. Kur’an-ı Kerim, “Allah katında en üstün olanınız en takva olanınızdır” buyuruyor. Allah katında en üstün olanlar en takva olanlardır. Takvanın yeri de kalptir. Kimin kimden daha takva olduğu belli olmadığı için hiç kimse kimseye üstünlük taslayamaz. Allah Azze ve Celle şaşmaz bir ölçü koydu. İnsanlar ölçülerini Allah’tan almadılar, başkalarından aldılar ve ırkçılık yaptılar.
Samuel Huntington, “Medeniyetler Çatışması” makalesinde diyor ki; “Batılılar önceleri kralları, imparatorları uğrunda savaşıyorlardı. Kültür seviyeleri, medeniyet seviyeleri biraz daha yükseldi. İmparatorlar için savaşmayı bıraktılar, ırkları uğrunda savaşmaya başladılar. Sonra biraz daha yükseldiler. Irkları uğrunda da savaşmayı bıraktılar. Şimdi ideolojiler uğrunda savaşıyorlar. Kimi demokrasi, kimi faşizm, kimi sosyalizm için…” Bu durum, batılı insanın geldiği son noktadır. Halbuki Allah Azze ve Celle insanın sadece ve sadece Allah için savaşabileceğini ilan etti. Efendimiz de “Irk için savaşan cehennemdedir, ırkçılığa çağıran, ırkçılık uğrunda savaşan bizden değildir. Irkçılık uğrunda ölen de bizden değildir” buyurdu. Hazreti Peygamber bu şekilde ırkçılığı reddederek insanoğlunu yükseltmiştir.
Irka bakılamaz çünkü insan, anne-babasını kendisi tercih etmiyor. Ama inancını kendisi tercih ediyor. Bu yüzden kişi doğru bir inanca sahipse onunla övünebilir. İnsan övünecekse imanıyla övünebilir ama ırkıyla övünemez. Eğer bu anlayış yerleşmiş olsaydı, insanoğlu ırkçılık belasından kurtulacaktı. Bugünün dünyasında savaşların birçoğu ırkçılıktan kaynaklanmaktadır. İnsanlığın önemli bir bölümü hâlâ ırkçılık yapmaya devam etmektedir. Halbuki Hazreti Peygamber insanlığın tek hocasıydı ve tek başına mücadele ederek ırkçılığın kökünü kazıdı. Çünkü kutsalın böyle bir gücü var. Kutsala inanırsanız ve bir toplumu kutsala iman ettirirseniz o kutsalın yasakladıklarını derhal bırakabilir ve başkalarının da bıraktıklarına şahit olabilirsiniz. Çünkü onun kutsallığına iman etmişsinizdir. Kur’an, “En üstününüz takvaca üstün olanınızdır” dediği zaman herkes ırkçılığı bırakıyordu.
Aktarıldığına göre: Hz. Ebu Zer (RA) ile Hz. Bilal-i Habeşi (RA) arasında bir konuda görüş ayrılığı olmuştu. Aralarındaki konuşma uzadı, derken sertleşme oldu. O arada Hz. Ebu Zer, Hz. Bilal`e: “Sen bu işlerden anlamazsın ey siyah kadının oğlu!” demiş. Bu sözden incinen Hz. Bilal, bunu Hz. Peygamber (s.a.v.)`e haber verip, “Müslüman olduktan sonra da hala rengimizden dolayı suçlanacak mıyız ya Resulullah!” demiş. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.v.) Hz. Ebu Zer`e hitaben: “Kiminizin içinde hala cahiliye kalıntılarını görüyorum. Kişi hiç anasından dolayı kınanır mı?” diye onu azarladı. Hatasının bu kadar derin yaraya sebep olabileceğini hesap edemeyen Hz. Ebu Zer`i büyük bir pişmanlık ateşi sardı. Ne yapıp edip Hz. Bilal`in gönlünü almalıyım, hatamı telafi etmeliyim düşüncesiyle sabah erkenden Hz. Bilal`in kapısına vardı. Yüzünü Hz. Bilal`in eşiğine koyup uzandı. Biraz sonra dışarıya çıkan Hz. Bilal, bu durum karşısında:
- Bu ne haldir ya Bilal! Lütfen hemen kalk! deyince, Hz. Ebu Zer:
- Ya Bilal, kesinlikle kalkmayacağım, ayaklarınla yüzüme basarsan kalkarım, karşılığını verdi.
Hz. Bilal (RA):
- Ya Ebu Zer, sen ne diyorsun lütfen kalkar mısın?
Hz. Ebu Zer (RA):
- Asla kalkmam, ancak o mübarek ayağınla, bu kaba yüzüme basarsan kalkarım.
Hz. Bilal, Hz. Ebu Zer`in kalkmayacağını anlayınca onu yerden kendisi kaldırıp:
- “Kalk kardeşim, bu yüz basılmaya değil, öpülmeye değer; ben hakkımı sana helal ettim.” deyip onu kucaklıyor.
Ayet ve hadislerle İslam’ın ırkçılığa bakışı;
"Ey insanlar! Sizi bir erkekle bir kadından yarattık. Hem de sizi şubeler ve kabilelere ayırdık ki, birbirinizi tanıyasınız. Şüphesiz ki, Allah katında en şerefliniz, takvaca en ileride olanınızdır"(Hucurât sûresi, 13)
“Ancak müminler birbirinin kardeşidirler.” (Hucurat 10)
Hud Sûresinden ulvî bir ders: Nuh (as.) tufan hâdisesinde, “Ey Rabbim! Şüphesiz oğlum da benim ailemdendir. (benim ehlimdendir)” dediğinde, İlâhî cevap şöyle gelir: “Ey Nuh o senin ailenden (ehlinden) değildir.” Demek ki; insanın, inanmayan, isyan eden oğlu onun ehli sayılmıyor. Öyle ise inanmayan ırkdaşı da onun dostu, kardeşi olamaz.
Irkçılığa (asabiyyeye) çağıran Bizden değildir; ırkçılık için savaşan Bizden değildir; ırkçılık üzere, asabiyye uğruna ölen Bizden değildir.” (Müslim, İmâre 53, 57, hadis no: 1850; Ebû Dâvud, Edeb 121; İbn Mâce, Fiten 7, hadis no: 3948; Nesâî, Tahrim 27, 28)
“Asabiyet (kavmiyetçilik) dâvâsına kalkan, onu yaymaya çalışan, bu dâvâ yolunda mücâdeleye girişen Bizden değildir.” (Ebû Dâvud, Edeb 112)
Vasîle bin el-Eskâ (r.a.) anlatıyor: “Ben, ‘Yâ Rasûlallah! Adamın kendi kavmine bir zulüm üzerine yardım etmesi asabiyetten (ırkçılıktan) mıdır?’ diye sordum. Hz. Peygamber (s.a.s.): “Evet” buyurdu.” (İbn Mâce, Fiten 7, hadis no: 3949; Ebû Dâvud, Edeb 121, hadis no: 5119; Ahmed bin Hanbel, 4/107, 160)
Rasûlullah (s.a.s.)’a soruldu: “Kişinin soyunu, sülâlesini (kavmini, ulusunu) sevmesi asabiyet (kavmiyetçilik, ırkçılık) sayılır mı?” Hz. Peygamber şöyle cevap verdi: “Hayır. Lâkin kişinin kavmine zulümde yardımcı olması asabiyettir/kavmiyetçiliktir.”(Ahmed bin Hanbel, 4/107, 160; İbn Mâce, Fiten 7, hadis no: 3949)
“Zulüm ve haksızlıkta kavmine yardıma kalkışan kişi, kuyuya düşmüş deveyi kuyruğundan tutup çıkarmaya çalışan gibidir.” (Ebû Dâvud, Edeb 113, 121, hadis no: 5117)
“Kim kâfir olan dokuz atasını onlarla izzet ve şeref kazanmak düşüncesiyle sayarsa, cehennemde onların onuncusu olur.” (Ahmed bin Hanbel, 5/128)
“Bir kısım insanlar vardır ki, cehennem kömüründen başka bir şey olmayan adamlarla iftihar ederler, övünürler. İşte bunlar ya bu övünmeden vazgeçerler, ya da Allah nezdinde, pisliği burunlarıyla yuvarlayan pislik böceklerinden daha değersiz olurlar.” (Ahmed bin Hanbel, 2/524; Ebû Dâvud, Edeb 111)
“Aziz ve Celil olan Allah sizden câhiliyye devrinin kabalığını ve babalarla övünmeyi gidermiştir. Mü’ min olan, takvâ sahibidir. Kâfir olan ise şakîdir. Siz, Âdem’in çocuklarısınız. Âdem de topraktan yaratılmıştır. Bazı adamlar, (kâfir olarak ölen) kavimleriyle övünmeyi terketsinler. Çünkü onlar cehennemin kömüründen bir kömürdürler, yahut onlar, Allah indinde burnu ile pislik yuvarlayan pislik böceğinden daha aşağıdırlar.” (Ebû Dâvud, Edeb 120, hadis no: 5116)
“Müslüman cemaatten ayrılan ve itaat yolunu terketmiş olarak ölen kimsenin ölümü, câhiliyye ölümüdür. Ümmetime karşı harekete geçerek mü’minin imanına saygı duymaksızın ve sözleşmeli bulunduğu kimseye karşı olan ahdine vefâ göstermeksizin suçlusuyla suçsuzuyla bütün ümmetimi vurmaya kalkışan kimse Benim ümmetimden değildir. Asabiyet/ırkçılık duygusuyla öfkelenen, asabiyet uğruna savaşırken yahut ırkçılık dâvâsı güderken körü körüne açılmış bir bayrak altında ölen kimsenin ölümü câhiliyye ölümüdür.” (Müslim, İmâre 57; Nesâî, Tahrim 27; İbn Mâce, Fiten 7; Ahmed bin Hanbel, 2/306, 488.)
“Kim hevâsına uyarak bâtıl yolda cenkeder, kavmiyetçiliğe (asabiyet) çağrıda bulunur veya kavmiyetçiliğin sevkiyle öfke ve tehevvüre kapılırsa, câhiliyye ölümü üzere (kâfir olarak) ölür.” (İbn Mâce, Fiten 7)
“Bir kimseyi ameli geri bırakmışsa, nesebi, soyu onu kurtaramaz, yükseltemez, ilerletemez.” (İbn Mâce, Mukaddime 17, hadis no: 225)
“Her doğan çocuk millet (İslâm fıtratı) üzere doğar.” (Müslim, S. Müslim Terc ve Şerhi, c. 8, s. 135)
“Allah’ın ismi ile Allah(‘ın yardımı) ile ve Rasûlullah’ın milleti (dini) ile gidin, yürüyün.” (Ebû Dâvud, 3/38)
“Allah indinde en şerefliniz takvâca en ileri olanınızdır. Arabın Arap olmayan (acem) üzerine bir üstünlüğü yoktur. Arap olmayanın da Arap üzerine bir üstünlüğü yoktur. Siyah derili olanın beyaz derili üzerine bir üstünlüğü yoktur, beyazın da siyah derili üzerine bir üstünlüğü yoktur. Üstünlük sadece takvâ iledir.” (Cem’u’l-Fevâid, 1/510, hadis no: 3632)