İsrail Hapishanelerinin ‘Ebu Gureyb’ten’ farkı yok!

“İnsanlık Ebu Gureyb’de neler olduğunu hatırlarsa, belki görüntülere yansımıyor ama İsrail hapishanelerinde olan da aynıdır. Yemek vermek için, her türlü fiziki ve psikolojik baskı yapıyorlar mesela. Bizzat tanıdığım bir arkadaşım anlattı, yemek vermeden önce mahkûmlardan köpek gibi havlamalarını istiyorlar. Onurlarını kırmak, onları aşağılamak için bunu istiyorlar. Daha sonra hapishaneden çıkmış birisi, hala yemek öncesinde istem … İsrail Hapishanelerinin ‘Ebu Gureyb’ten’ farkı yok! Devamı »

Eklenme Tarihi: 09 Eyl 2023
5 dk okuma süresi
Güncelleme Tarihi: 09 Eyl 2023
İsrail Hapishanelerinin ‘Ebu Gureyb’ten’ farkı yok!

“İnsanlık Ebu Gureyb’de neler olduğunu hatırlarsa, belki görüntülere yansımıyor ama İsrail hapishanelerinde olan da aynıdır. Yemek vermek için, her türlü fiziki ve psikolojik baskı yapıyorlar mesela. Bizzat tanıdığım bir arkadaşım anlattı, yemek vermeden önce mahkûmlardan köpek gibi havlamalarını istiyorlar. Onurlarını kırmak, onları aşağılamak için bunu istiyorlar. Daha sonra hapishaneden çıkmış birisi, hala yemek öncesinde istem dışı havladığını söylüyor.” Norma Haşim

Aşkı, umudu ve onuru taşıyan çocuklar, Filistin’de tabutlara sığmıyorlar. Musa ile saf tutuyorlar, Davud ile taş atıyorlar, İsa ile diriliyorlar, Yakub ile arayışlarını sürdürüyorlar. Ölüme nişanlı çocuklar “Nasıl ölünür?” bunu bize öğretiyorlar. [1]

Norma Haşim, birçok uluslararası sivil toplum kuruluşunda görev alan ve ‘herkes için adalet’ anlayışıyla çalışan beş çocuk annesi Malezyalı bir aktivist. İsrailliler tarafından hapse atılan mahkumların hikayesini kaleme alan zulme kalem bileyen nadir ve dertli insanlardan…

Norma Haşim’in çıkarımlarına göre; Irak’taki Ebu Gureyb Hapishanesinde yaşananlar, İsrail hapishanelerini anlamak için yeterli bir örnek! Çünkü İsrail hapishanelerini görmek mümkün değil!

İsrail Hapishaneleri Ebu Gureyb’ten daha mı kötü o kadarını bilemeyiz tabi ama Ebu Gureyb’in şartları İsrail hapishaneleri ile aynı demek mümkün.

“Yani insanlık Ebu Gureyb’de neler olduğunu hatırlarsa, belki görüntülere yansımıyor ama İsrail hapishanelerinde olan da aynıdır. Yemek vermek için, her türlü fiziki ve psikolojik baskı yapıyorlar mesela. Bizzat tanıdığım bir arkadaşım anlattı, yemek vermeden önce mahkûmlardan köpek gibi havlamalarını istiyorlar. Onurlarını kırmak, onları aşağılamak için bunu istiyorlar. Daha sonra hapishaneden çıkmış birisi, hala yemek öncesinde istem dışı havladığını söylüyor.”

Malezyalı aktivist Filistinlilerin “Ülkeleri özgür olsun” diye özgürlüklerinden feragat ettikleri düşüncesine sahip. Filistinli mahkûmların çok cesur insanlar olduğunu söyleyen Norma Haşim; bu cesareti Filistinlilerin “toprak özgürlüğünü” sağlayabilmek için kendi şahsi özgürlüklerinden feragat etmelerinde görüyor. Norma Haşim’e göre bu duruş ve tavır çok önemli!

“Aslında tam tersini yapabilirlerdi. Topraklarının hür olmasını, bir vatana dönüşmesini tercih etmeyip kendi özgürlüklerini muhafaza edebilirlerdi ama tam tersini yapıyorlar. Bu çok kıymetli bir şey!”

İsrail hücrelerindeki Filistinlilerin bir günü çok ürkütücü…

Malezyalı aktivist Norma Haşim’e Filistinli bir mahkum şöyle anlatıyor:

Mahkumları bir odaya atıyorlar. Odanın sıcaklığı aniden düşüp yükseliyor. Rahat uyuyamasın diye odaya böcekler atılıyor. Mahkumların hem sağlıklarını hem de ruh hallerini bozmaya çalışıyorlar.

İsrail Hapishanelerinde bilinen kayıtlara göre en uzun süre tutuklu kalan Filistinli mahkûm Nail el-Bergusi. Bergusi’nin de oldukça enteresan bir hikâyesi var. Bergusi 33 yıl sonra hapisten çıktığında ilk gençlik yıllarında sevdiği kızla tekrar buluşuyor ve onunla evleniyor. O kız da Bergusi’yi, gözü bir başkasını görmeden yıllarca bekliyor. Bergusi, hapisten çıktığında 54 yaşında, sevdiği kız da 47 yaşında. Bu inanılması güç bir vefa ve sadakat örneği. Her şeyi bir kenara bırakın; bu durum çok sık rastlanır bir şey değil. O binlerce mahkûm arasında böyle yüzlerce örnek var. Yirmi yıl boyunca dışarı çıkmayı bekleyen nişanlılar var mesela…

İsrail, aşkın da düşmanı…

Dünya bir yana Filistin bir yara!

“Seni yok sayacaklar sen daha çok vâr olacaksın!”[2]

Belki bir savaşın kurbanısın, belki acılı bir Baba belki de gözü yaşlı bir Anasın… Kim bilir belki de sınavını hayata bir/ sıfır yenik doğarak verenlerdensin. Tok gezenlerin içinde açlık, sırtı pek olanların yanında muhtaçlık çekiyorsundur. Özgürsündür de sırtında kamçı izleri vardır. Ya da tutsak hissediyorsundur kendini en gözde hürlüğün içinde… Kendini var sandığın kadar yoksundur; belki de yok sandığın yerdesindir bilmiyorsun. Ayağın çorapsız, sırtın hırkasızdır, yokluktur payına düşen belki de. Unutma, yüzü olup da gülemeyenlere, hiçbir şeyi olmayıp gülebilenler öğretir tebessümü.

Belki müptelasısındır seni içine çeken girdabın, belki de o girdaba düşmemek için içini çekenlerdensindir kim bilir! Yahut hiç çekinmeden elini uzatanlardansın girdaptakilere. Bilemezsin, nerden yakalayacağını hayatı ve nerede bulacağını kendini? Defineye malik viranelerin kapılarını çalıyor musun; harabat ehlini tanıyor musun? Evvela insan kendi viran şehirlerini dolaşmalı. Kendi definesini bulamamışın, başka bir gönle merhem olması beklenemez! Gövdende başın, kolunda elin, tutunabilmen için parmağın olduğunu unutuyorsun. Unutuyorsun da hakkını veremiyorsun şerefli varlığının.

Neticede kimi mahrum kimi memnun bu hayatta. Kimileri de haddini bilmeyen…

Ve Filistin; Müslümanlar için bir varoluş meselesi bir istiklal ve istikbal mücadelesidir. Elbette Kudüs için de özgür bir sabah gelecek kardan aydınlık… O gün hala gelmedi ve bilakis terörizm son noktasında ….

İşgal güçleri Filistin’de El Halil bölgesindeki okullara ve anaokullarına gaz bombası attı. Birleşmiş Milletlerin işlevsizliğinin ve kuruluş amacından şaştığının en somut örneğiydi bu manzara… BM, Dünya’da adalet ve barışı sağlamak; kadınların, çocukların haklarını korumak yerine; kaostan beslenen ve genel kurulunu güvenlik konseyindeki beş ülkenin inisiyatifi altında hiçe sayan bir kuruluş.

Filistinli çocukların duyduğumuz çığlıkları; küresel vicdanın can çekişiyor oluşunun bir kanıtı… Bu çocukların zulümden kaçarken; attığı her adım ve döktüğü her damla gözyaşı, Dünyayı büyük bir savaşa sürüklüyor. Hem de kimsenin altından kalkamayacağı eşi benzeri görülmemiş bir savaşa…

Hiç kimse #dünyaçocukhaklarıgünü adındaki hashtag’den öteye geçemeyen artistik fanteziyle vicdanını avutmasın. İslam Coğrafyalarında zulme uğrayan çocuklar için elini taşın altına koymayan her kişi hakkaniyetten mahrum, vicdandan yoksundur.

Zulmün sesi bu kadar yüksekken onu süslü cümlelerle bastırmaya kimin gücü yetebilir? Ben kutlayacak bir zafer göremiyorum. Aksine büyük bir hezimet söz konusu…

Batının gözünde Afganistan, Suriye, Filistin azınlık ve aciz, gelişmemiş halklar olarak anılıyor, zulme layık görülüyor ve kimse yüksek sesle konuşmuyor onları. Şundan emin ve şunun farkında olmak gerekir ki; Filistin devlet meselesi değil; yalnızca İslam davası… Masaya yatırılsa da üzerine konuşulsa da bir sonuç çıkmaz. Müslümanlar tek bir yürek olmadıkça bir netice alınamaz.

Cevabını bildiğimiz soruların ardına düşmek yalnızca bir zaman kaybı! Soruyu değiştirmek gerek! “Neden dünya Filistin’i konuşmuyor?” yerine; “Filistin nasıl özgür kalabilir?” Müslümanlar nasıl birleşebilir?” “Müslüman Müslümana neden sahip çıkmıyor?” gibi sorularla bu çilenin çaresi güncellenmeli.

Bir haberde şöyle bir manşetle karşılaşmıştım:

❝Milyonları olan Araplar, İsrail ile anlaşıp Filistin’i unuttu❞

Bu manşetteki söz; 2022 yılı içerisinde İsrailli komedyen Noam Shuster’in, İsrail ile işbirliği yapan Arap ülkelerini tiye alan şarkısından bir kesit. Bu şarkıda Müslüman Liderlerin açtığı gedikten; Müslümanların arasına zulmün nasıl sızdığını görebilmek mümkün! Kendi kardeşini boğazlıyan “cahiliye devrinden kalma” bir tablo. Ne acıdır ki; Hz. Peygamber (SAV)’ in o mürüvvetli ikliminden, insanlığın şeref, hak ve haysiyetinin en üst düzeyde korunduğu Saadet Asrından hiç hisse almamışız.

Ahh şu susanlardan olmak ne korkunç bir afet. Zulüm sarmışken dört bir yanı, susanlardan olursak; Sen sakın affetme Allah’ım…