İsrail Şabbat günü olarak ülkede idrak edilen 7 Ekim Cumartesi sabahı güne Aksa Tufanı adı altında yürütülen saldırılarla uyandı. Aynı zamanda Sukot Bayramı olarak kutlanan günde yaşanan saldırılar İsrail’de şok etkisi yaptı. Bu ani saldırılar 1973 yılında yaşanan Yom Kippur Savaşı’nı hatırlatmakla beraber içerik olarak farklıydı, zira 73 Savaşı’nın yaşandığı süreçte Hamas tarafının konvansiyonel askerî kapasitesi bulunmuyordu. Savaşta İsrail iki gün önce yaşandığı gibi önce bir zafiyet göstermiş ve sonrasında toplanmıştı. Saldırı gününde İsrail tarafından yapılan açıklamada 40 kişinin hayatını kaybettiği, 700 küsur yaralının 200’e yakınının ağır olduğu ifade edilmişti. Fakat aradan geçen zamanla birlikte gerçek bilanço ortaya çıktı: İsrail tarafında 1.100 kişi hayatını kaybetti, 130 bin kişi ise hayatını kurtarmak için evlerini terk etti.
1973 Yom Kippur Savaşı’na benzer bir zafiyet gösteren İsrail’in karar alma mekanizması ve İsrail ordusu Hamas’tan gelen açıklamalarla aslında nasıl bir durumla karşı karşıya kaldıklarını da görmüş oldular. Zira Hamas’tan gelen açıklamalarda bunun bir “saldır-kaç” operasyonu olmayacağı, aksine İsrail’e karşı topyekûn bir savaş başlatıldığı ifade edildi. Hava, deniz ve karadan gerçekleştirilen operasyona İsrail, abluka altındaki Gazze Şeridi’ne yönelik ağır bir bombardımanla karşılık verdi.
Hamas şimdiye kadar İsrail topraklarına 5 bin roket atıldığını ifade ederken, İsrail ordusu Hamas’a karşı “Demir Kılıç Operasyonu” başlattığını açıkladı. Fırlatılan roketler Tel Aviv’e kadar ulaştı. Hamas ayrıca Güney İsrail’e tugaylarını gönderdi. İsrail medyası, şu anda silahlı çatışmaların Kfar Aza, Sderot, Sufa, Nahal Oz, Magen, Be’eri ve Re’im askeri üssü kasabalarında ve çevresinde gerçekleştiğini bildirdi.
Aksa Tufanı Saldırıları Bekleniyor muydu?
Yaşanan saldırı sonrası İsrail’in bu kadar büyük ölçekli bir saldırıyı nasıl öngöremediğine dair değerlendirmeler gündeme geldi. Bilindiği üzere Gazze şeridinde Hamas’ın etkili olduğu 2005 yılından beri devam eden bir abluka süreci yaşanıyor. 360 kilometrelik bir alana 2 milyon insanın sıkıştığı, stratejik derinliği oldukça zayıf olan Gazze Şeridi, İsrail tarafından sürekli olarak bir güvenlik meselesi olarak değerlendiriliyor. Birleşmiş Milletlerin (BM) 2022 yılını “bölgedeki en kanlı yıl” olarak ilan etmesi İsrail’in hem Gazze’yi hem de Batı Şeria’da bulunan Cenin kampına dönük saldırıları bağlamında ele almak doğru olacaktır. Zira son dönemde bölgede yeni bir intifadanın patlak vereceği ve birtakım gruplar tarafından bir intifada ateşini alevlendirilmeye çalışıldığı bilinmekteydi.
Özellikle 1 Kasım 2022 seçimleri sonrasında iktidara gelen aşırı sağ koalisyonun Filistinlilere yönelik aşırılık yanlısı politikaları ve şiddet olaylarında yaşanan artış bölgede bir patlamanın meydana geleceği şeklinde yorumlanmaktaydı. İsrail tarafından gelen yorumlarda Hamas’ın ve İslami Cihad’ın daha önce Gazze’deki güvenlik duvarını farklı şekillerde geçtiği, fakat ilk defa savunma hattını bu kadar bariz bir şekilde yarabildiği yorumları yapıldı. Bu durum aslında her ne kadar İsrail tarafından fark edilmese de Hamas tarafının Siderot ve Aşkelon gibi İsrail’in önemli şehirlerini ele geçirecek hava ve deniz kapasitesine sahip olduğuna işaretti.
Daha önce 2014 yılında Gazze’nin doğusuna Hamas bir saldırı yapsa da bu saldırıların demir kubbe sistemi üzerinden yakalanması söz konusuydu fakat kısa sürede 5 bin roketin İsrail topraklarına fırlatılması, bahsi geçen demir kubbe sisteminin zayıf kalmasına neden oldu. Esir alınan İsrail askerleri arasında tuğgeneral rütbesine sahip askerlerin olması Filistin-İsrail tarihinde ilk defa bu çapta bir rehine vakasının yaşanmasına neden oldu. Hamas Sözcüsü Khaled Qadomi yaptığı açıklamada başlatılan askerî operasyonun Filistinlilerin on yıllardır karşılaştığı tüm zulümlere yanıt olduğunu söyledi. Hamas Başkan Yardımcısı Salih el-Arouri ise İsrail’e karşı mücadelelerinin “kutsal yerlerimizin özgürlüğü elde edilene kadar devam edeceğini” ifade etti.
İsrail Nasıl Tepki Verdi?
Yaşanan saldırılar sonrası İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu İsrail’in bir savaş hali içerisinde olduğunu açıkladı. Netanyahu ülkesinin “kazanacağı” bir savaşa girdiğini vurgulayarak savaş ilanı etti.
İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant ise, Hamas’ın 7 Ekim sabahı İsrail Devleti’ne karşı bir savaş başlatarak büyük bir hata yaptığını söyledi. İsrail ordusu, Gazze yakınlarında yaşayan İsraillileri evlerinde kalmaları veya barınaklara gitmeleri konusunda uyardı ve Hamas saldırılarının hemen ardından Gazze yerleşim yerlerine hala devam eden ağır bir bombardıman başlattı.
Uluslararası Tepkiler
Saldırılar sonrasında özellikle Amerika ve Avrupa Birliği (AB) ülkeleri İsrail’in kendini savunma hakkını uyguladığına dair açıklamalarla öne çıkarken, Türkiye ve Suudi Arabistan tarafları itidal çağrısında bulundu. İran’daki Hizbullah ve Taliban rejiminin ise Filistin tarafına destek verdiği görüldü. Hamas tarafından yapılan açıklamalarda İsrail’e karşı başlatılan bu büyük çaplı operasyona İslam aleminin destek vermesinin elzem olduğu ifade edildi. İsmail Haniye tarafından yapılan açıklamada “Hamas’ın İslam âleminin yapmaktan imtina ettiği bu harekâtı kutsal beldelerin özgürlüğü için başlattığı” ifade edildi.
Süreci bölgedeki gelişmeler açısından değerlendirdiğimizde bu saldırıların son dönemde Körfez ve İsrail arasındaki yakınlaşma sürecinin akabinde gerçekleşmiş olması dikkat çekiyor. 2022 yılında ABD’de Donald Trump’ın görevde olduğu süreçte Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn, Fas, Sudan ve İsrail arasında normalleşme süreçleri başlatılmıştı. Fakat Joe Biden’ın ABD’de iktidara gelmesi sonrasında bu normalleşme sürecinin yavaşladığı görülmüştü. Her ne kadar normalleşme sürecinin Suudi Arabistan ve Türkiye’ye doğru genişletilmesi istense de gerek Türkiye gerekse Suudi Arabistan’ın İsrail ile olan ilişkilerinde önemli gelişmeler yaşanmamıştı. Özellikle Körfez ülkelerindeki halkların İsrail’le normalleşme süreçlerine şüpheli bakması arka planıyla da düşünüldüğü zaman yaşanan saldırıların Arap-İsrail normalleşmesine ciddi bir darbe vuracağı açık.
Saldırının İsrail’in İç Siyasetine Olan Etkisi
İsrail’de yaşanan 1 Kasım 2022 seçimlerinde ülkedeki en sağcı koalisyon göreve geldi. Koalisyon göreve geldikten sonra ülkedeki çalkantılar bitmemiş, özellikle 2023 yılının ocak ayında İsrail Adalet Bakanı tarafından duyurulan yargı reformu sonrasında ülkede protestolar devam etmişti. Bu protestoların etkisi tüm ülkede hissedilmiş, İsrail ordusu içerisindeki birtakım görevli ve rezerve askerleri de reforma karşı çıkarak İsrail hükümetine tepki göstermişti.
Hükümette bulunan aşırı sağcı iki bakan Itamar Ben-Gvir ve Bezalel Smotrich aşırı sağcı olmaları arka planıyla sürekli olarak İsrail’in içerisinde bulunduğu güvenlik tehditlerine dikkat çekmiş fakat Netanyahu bölgedeki tansiyonun daha da yükselmemesi için komisyon içindeki bu iki lidere mesafeli durmuştu. Hatta Ulusal Güvenlik Bakanı Ben Gvir’in ülkedeki bazı güvenlik temalı toplantılara davet edilmediği ve dışarıda bırakıldığına dair yorumlar gelmişti.
Yaşanan saldırılar İsrail’deki aşırı sağ güçlerin Başbakan Netanyahu’ya baskısını arttırmasına neden olabilir. Bundan sonraki süreçte İsrail’in Hamas ve İslami Cihad’a karşı daha radikal bir tavır koymasının yaşanan saldırıların bir sebebi olarak yorumlanması muhtemel olduğu gibi İsrail’deki sağcı liderlerin Netanyahu’ya bu saldırıların faturasını kesmesi de muhtemel. Dolayısıyla ilerleyen süreçte yaşanan gelişmenin nasıl yönetileceğine bağlı olarak Netanyahu’nun olanlardan önemli sonuçlar çıkarması, hatta ülkede yeni bir seçime gidilmesi mümkün olabilir. Netanyahu’ya hükmedemeyen aşırı sağın daha da marjinal bir tutumla Netanyahu’yu devre dışı bırakmaya çalışma gayreti de ihtimal dahilinde.
Sonuç: Kara Harekâtı ve Esir Askerler
Yaşanan tüm bu gelişmeler sonrasında İsrail’in Gazze’ye bir kara harekâtı hazırlığı içerisinde olduğu biliniyor. Fakat Netanyahu’nun bu süreçte Hamas, İslami Cihad ve diğer destek veren örgütlerin bu operasyona ne kadar hazır olduğunu düşünmesi gerek. Halihazırda İsrail ordusunun tarihi boyunca halk nezdinde imajını zedeleyecek böyle bir vaka ilk kez yaşandı. Yenilmezlik mitine sahip olan İsrail savunma kuvvetlerinin bu süreçte önemli bir yara aldığını söyleyebiliriz.
Bu süreçten sonra savaşın tüm bölgeye yayılması durumunda sürecin İsrail’e dönük riskleri arttıracağı dolayısıyla savaşın Gazze sınırında tutulmasının daha rasyonel olması nedeniyle İsrail’in ihtiyatlı davranacağı beklenebilir. Aynı zamanda esir alınan İsrail askerlerinin Gazze’nin farklı bölgelerinde nerelerde meskûn olduklarının bilinmemesi İsrail’in operasyon sürecini titizlikle yürütmesi gerektiğine işaret ediyor. Halihazırda devam eden çatışmalar nedeniyle nereye gideceği öngörülemeyen bu savaşın Lübnan ve Suriye’de bulunan Filistinli gruplar tarafından desteklenmesi durumunda bölgedeki mevcut durumun farklı bir yöne evrileceği açık.