İyiliğe Çalışanların Ecrini Zayi Etmeyiz...

"Kitab'a sımsıkı sarılıp namazı dosdoğru kılanlar var ya, işte biz böyle iyiliğe çalışanların ecrini zayi etmeyiz." (A'râf-170)

Eklenme Tarihi: 07 Haz 2016
3 dk okuma süresi
Güncelleme Tarihi: 26 Eyl 2024
İyiliğe Çalışanların Ecrini Zayi Etmeyiz...

Bunlar, İsrailoğulları'nın Musa'dan sonraki kıssasını tamamlama bağlamında gelmiş bulunan Medeni ayetlerin bir devamıdır. Musa'dan sonra yahudiler yeryüzüne dağıldılar. Mezhepleri ve düşünceleri, ekolleri ve davranış biçimleri (meşreb ve meslek) birbirinden ayrı gruplara ayrıldılar. Bu grupların bir kısmı iyi, bir kısmı iyi değildi. Yalnız Allah'ın rahmeti halâ onları muhafaza ediyor, bazan nimetlerle, bazan da sıkıntılarla arka arkaya onları sınavlardan geçiriyordu. Belki tekrar Rabblerine dönerler, olgunluğa kavuşurlar ve doğru yola gelirlerdi:

"Ola ki doğru yola dönerler diye onları iyilikler ile ve kötülükler ile sınavdan geçerdik."

Arka arkaya sınavlardan geçirilmek Allah'ın kullarına bir rahmetidir. Onlar için sürekli bir uyarı niteliğindedir. İnsanı gayrete ve vurdumduymazlığa iten unutkanlığa karşı koruyucu bir önlemdir...

-Onların arkasından yerlerine Kitab'a (Tevrat'a) varis olan başka bir kuşak geçti. Bunlar bu alçak dünyanın menfaatini alıyorlar ve "Nasıl olsa affedileceğiz" diyorlar. Kendilerine o menfaatin bir katı daha verilse onu da kaparlar.

Musa peygamberin peşisıra gelen nesillerden sonraki bu nesillerin ana vasıfları şudur: Onlar, Kitab'ı miras almışlar ve onu incelemişlerdir. Yalnız onun direktifleri doğrultusunda şekillenmiş, kalpleri ve davranış biçimleri de ondan etkilenmemiştir. Nitekim etüdlere tabi tutulan bir kültüre, ezberlenen bir bilgiye dönüşen her inanç sisteminin durumu budur. Bunun yanında onlar, dünya hayatının mallarından birini gördüklerinde, hemen üzerine üşüşmüşlerdir. Sonra da dönmüşler, bu yaptıklarını te'vile kalkışmışlar ve: "Nasıl olsa affedileceğiz" demişlerdir. İşte bu mantıkla onlar, her ne zaman yeni bir dünya malı ile karşılaşmışlarsa yeniden onun üzerine atılmışlardır!

Yüce Allah onların bu tutumlarını olumsuz bir soru ile ortaya koyuyor:

"Peki Allah hakkında yalnız doğruyu söyleyecekler" diye bu Kitap'ta onlardan söz alınmamış mıydı? Bu kitabın içirdiği mesajları okumamışlar mıydı?

Tevrat'ta onlardan söz alınmış değil miydi? Onu te'vil etmemek ve hükümlerini hilelerle saptırmamak, Allah adına gerçeğin dışında hiçbir şeyi söylememek üzere söz vermemişler miydi? Öyleyse nasıl oluyor da, "Nasıl olsa affedileceğiz" deyip dünya hayatının malları üzerine atılıyorlar? Allah adına yalan sözlerle kendilerini temize çıkarıyorlar. O'nun kendilerini bağışlayacağını kesin söylüyorlar: Halbuki onlar, yüce Allah'ın ancak gerçekten tevbe edenleri, fiili olarak günahlardan dönüş yapanları bağışlayacağını biliyorlar. Kendilerinin böyle bir durumları olmadıklarını, dünya hayatının mallarından herhangi biri ile karşılaştıklarında hemen ona sarıldıklarını görüyorlar. Ve onlar bu Kitab'ı inceleyip içindekilerini öğrendikten sonra, böyle bir tavır takınıyorlar!

Evet! Onlar Kitab'ı incelemişler, ancak inceleme kalplerini harekete geçirmediği sürece, hiçbir fayda sağlamaz. Dini incelemiş-öğrenmiş nice bilginler vardır ki, kalpleri ondan tamamen uzaktır. Onların incelemeleri sırf onu te'vil etmek açık bir kapısını bulmak ve hükümlerini saptırmak içindir. Niyetleri, kendilerini dünya hayatının nimetlerine kavuşturabilecek fetvalar çıkarmaya yöneliktir. Dinin karşısındaki en büyük felâket; dini bir bilim dalı olarak incelediği halde, bir inanç sistemi şeklinde ona sahiplenmeyen ve Allah'tan korkup sakınmayan bilginlerden başka nedir ki!