En önemli tedbir: Geçmişten ders çıkarmak
Japonya, deprem ve afet bilinci söz konusu olduğunda ilk akla gelen ülkelerden biri ve dünyadaki depremlerin yüzde 80’inin gerçekleştiği ‘Pasifik Ateş Çemberi’ içinde yer alıyor. Japonya takımadaları, coğrafi konumu nedeniyle tarihi boyunca depremin yanı sıra tsunami ve tayfun da dahil olmak üzere pek çok doğal afetle karşı karşıya kaldı. Ülkede 111 aktif yanardağ bulunuyor; son yıllarda tüm bunlara iklim değişikliğinin bir sonucu olan şiddetli ‘gerilla yağışları’ da eklendi.
Peki Japonya afetlerle başa çıkma konusunda edindiği acı deneyimi, eğitim sistemine ve kültürüne entegre etmeyi nasıl başardı? Yıllar içerisinde afet riski yönetiminde tartışmasız bir dünya markası haline gelen ülkenin en büyük başarısı, yaşanan felaketlerden ders çıkarması gibi görünüyor. Yatırım, bilimsel araştırma ve teknoloji transferi ile sık sık yenilenen bu yaklaşım ve yöntemlere biraz daha yakından bakalım istedik.
Bosai kültürü nedir? Japonca ‘Bosai’ iki kelimenin birleşmesinden oluşuyor. ‘Bo’nun koruma, önleme ve hafifletme gibi birkaç farklı anlamı var. İkinci kelime ‘Sai’ ise dilimize afet olarak çevrilebilir.
Çok eski zamanlardan beri Japon halkının hayatta kalma mücadelesi, afetlere hazırlıklı olma, acı tecrübeden ders çıkarma ve bu bilgileri kültürel miraslarının bir parçası olarak nesilden nesile aktarma becerilerine bağlı oldu. Okuryazarlığın yaygın olmadığı dönemlerde doğal afetlerden kurtulan insanlar, bu travmatik olayların doğası ve kötü etkilerinden kaçınmak için neler yapılabileceği konusunda torunlarını bilgilendirdi.
‘Bosai’ afetlerin (ölüm, ekonomik kayıp, altyapı hasarı ve diğer) kötü sonuçlarını azaltmaya yönelik bütüncül bir yaklaşımı içeriyor: Müdahale, iyileştirme, zararı azaltma ve hepsinden önemlisi önleme.
Ocak 1995’te Japonya’yı vuran Büyük Hanshin Depremi, 1.5 milyon nüfuslu Kobe’de büyük hasar yarattı; 7.2 büyüklüğündeki deprem ve sonrasında çıkan yangınlarda 6 bini aşkın insan hayatını kaybetti. Mart 2011’de gerçekleşen 9.0 büyüklüğündeki Tohoku depremi ve ardından gerçekleşen tsunami, yaklaşık 18 bin 500 kişinin yaşamını yitirmesine yol açtı. Ülke tarihinde milat kabul edilen bu iki felakette can kayıplarının çoğu yangın ve tsunamiden kaynaklandı.
Bu unsurlar bir araya gelerek Japonca’da ‘Bosai kültürü’ olarak bilinen; teknik önlemleri, gereklilikleri, yasaları, felaketlerle yüzleşmeyi, ders çıkarmayı sağlayan ve güçlü bir yurttaşlık bilincini kapsayan eşsiz bir ‘önleme kültürü’ ortaya çıkardı.
Kuşaktan kuşağa aktarılan bu kültür, afetlerden sıklıkla etkilenen topluluklarda geliştirilen bir dizi davranış ve uygulamayı kapsıyor. Japonya, afete hazırlık konusuna üç temel düzeyde yaklaşılıyor: Kamu desteği, toplum desteği ve kendi kendine yardım.
Eğitim ve ‘Kamaishi mucizesi’
‘Afet riskinin azaltılması’ size yakın olan tehlikeleri bilmek ve bir afet meydana geldikten sonra zararı en aza indirmek anlamına geliyor ve Japonya’nın afet ile mücadelesinde bu kavram çok önemli; anaokulundan liseye kadar tüm okul çağındaki çocuklar risk yönetimi konusunda düzenli eğitim alıyor.
Japonya’daki eğitim politikalarından Eğitim, Kültür, Spor, Bilim ve Teknoloji Bakanlığı (MEXT) sorumlu. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra eğitim sistemi neredeyse hiç değişmemiş ve 6+3+3+2/4 düzenini takip ediyor. Yürülükte olan Temel Eğitim Yasası ise her 10 yılda bir yapılan çalışmalarla yenileniyor ancak hazırlık için zaman tanımak amacıyla uygulamaya koyulması birkaç yıl sürüyor.
1984 yılında gerçekleştirilen eğitim modelindeki reformunun özünde ezbercilikten sıyrılma, eleştirel düşünme, hoşgörü ve yaratıcılık gibi sosyal becerilerin gelişimini artıran aktif öğrenme metodolojilerinin kullanımına geçiş yatıyor.
Afetlerin etkilerini azaltmak için risk eğitiminin önemi pek çok kez kanıtlandı ancak belki de en bilineni 2011’deki tsunami sırasında yaşanan Kamaishi örneği. Kıyı kentindeki yaşanan 1.000 can kaybına rağmen, 3.000 okul çocuğunun tamamı daha yüksek bir yere tahliye edildi ve hiçbiri hayatını kaybetmedi. Afet sırasında hızlı ve yerinde kararlar alındı ve koşullara uygun eylemler gerçekleştirildi.
Bugün ‘Kamaishi Mucizesi’ olarak anılan bu olay aslında olağandışı bir duruma değil düzenli tatbikatların, acil durum tahliyelerinin, okul müfredatında yer alan ilk yardım tekniklerinin ve diğer pratik becerilerin hayati önemine işaret ediyor. Japonya’daki eğitim sistemi, öğrencilerin acil bir durum ortaya çıktığında proaktif bir şekilde hareket edebilmeleri için uygulama yoluyla beceri kazanmalarını şart koşuyor. Yani afet ile mücadelede, ezber ve alıştırmaları tekrarlamak değil aktif öğrenme ve sosyal beceri geliştirme ihtiyacı öne çıkıyor.
‘Afet Risk Yönetimi’ doğası gereği çok disiplinli ve ülkenin yaşlanan nüfusu, okul merkezli yeni bir toplumsal iyileşme konseptini gündeme getirdi. Çünkü eğitim söz konusu olduğunda çocuklara ve gençlere erişim her zaman daha kolay. Çocuklar, ülke genelinde risk kültürünün geliştirilmesi için birer elçi kabul ediliyor ve onların ‘değişim ajanı’ olarak bilgilerini paylaşması ve ailelerini eğitmesi hedefleniyor.
Afet ile mücadele becerilerini keskin tutmanın bir yolu: Hafıza
Japonya’nın halkının gelecekteki doğal afetlere karşı aldığı en büyük tedbirlerden biri geçmişten ders çıkarmak. 1995 yılında Kobe şehri, yaklaşık 6.000 kişinin ölümüne ve on binlerce evin yıkılmasına neden olan Büyük Hanshin Depremi ile sarsıldı. Şehrin yeniden inşasının ardından felaket sırasında kaybedilen insanları anmak için ‘Kobe Depremi Anma Müzesi’ kuruldu. Müze, aynı zamanda felaketten korunma ve hayatta kalma konusunda yararlı etkinliklerin gerçekleştiği bir eğitim merkezi olarak faaliyet gösteriyor.
Japonya’da her yıl 1 Eylül’de, 1923 Büyük Kanto Depremi’nde ölen 100 bin kişi anılıyor. ‘Bosai no hi’ yani Afet Önleme Günü’nde Japonya’nın dört bir yanında seminerler, sergiler veya tahliye tatbikatları gibi çeşitli etkinlikler düzenleniyor. Afet Önleme Günü, farkındalığı artırmanın ve hayatta kalma becerilerini keskin tutmanın bir yolu olarak görülüyor.
Ayrıca festivaller, seminerler ve yangın tatbikatları gibi çeşitli afet önleme faaliyetleri sivil toplum alanının aktif bir parçası. Hemen her mahallede gönüllü afet önleme örgütleri (jishu bosai soshiki) ve afete hazırlık konusunda çalışan gönüllü sivil toplum örgütleri bulunuyor. Gençler, yaşlılar, vatandaşlar, işletmeler, hayır kurumları, STK’lar, yerel yönetimler… Afet riskinin azaltılması herkesi ilgilendiren bir konu olduğu için hepsini sürece dahil etmek çok önem taşıyor. Her evin depreme nasıl hazırlandığı farklılık gösterse de birçok evde depreme karşı hayatta kalma kitleri bulunuyor. Hazır olarak da satın alınabilen hayatta kalma kitlerinde, ilk yardım malzemeleri, su, yiyecek stokları, eldiven, maske, el feneri ve radyo yer alıyor.
Depreme hazır hızlı trenler ve teknoloji
Japonya’da afetler hakkında bilgi edinebileceğiniz ve simüle edilmiş afetleri deneyimleyebileceğiniz birçok tesis yer alıyor. Örneğin Tokyo İtfaiyesi’ne ait ‘Honjo Yaşam Güvenliği Öğrenme Merkezi’ ailelerin birlikte katılabileceği bir deneyim turu sunuyor; deprem simülasyonu, geçmişte gerçekten meydana gelmiş bir depremle aynı sarsıntıyı hissetmenizi sağlıyor. Bir personel bu ürkütücü deneyimi şu sözlerle özetliyor:
Felaketlerin korkutucu olduğunu anlamak önemli. Bu sayede bir sonraki adımda neler yapabileceğinizi düşünebilirsiniz.
Ülkedeki hemen her akıllı telefonda deprem ve tsunami için acil durum uyarı sistemi bulunuyor. Yaklaşan felaketlerden yaklaşık beş ila on saniye önce tetiklenen bu sistem, kullanıcılara gerektiğinde hızlı bir şekilde korunmak için zaman kazandırmayı amaçlıyor.
Ülkede bir deprem meydana geldiğinde tüm televizyon kanalları derhal resmi deprem yayınına geçerek halkın nasıl güvende kalacağı konusunda bilgilendirilmesini sağlıyor.
Japonya trenlerin yaygın olarak kullanıldığı bir ülke ve ‘shinkansen’ adı verilen hızlı tren ağı deprem sensörleriyle donatılmış vaziyette. 2011 yılında 9.0 büyüklüğündeki Tohoku depremi Japonya’yı vurduğunda hareket halinde 27 shinkansen vardı. Ancak hareketi algılayan trenlerin hepsi durdu ve bu da sıfır ölüm ve hatta yaralanmayla sonuçlandı.
Depreme dayanıklı binalar ve Kenchikushi sistemi
Şehirler zaten epey karmaşık habitatlar ve nüfus arttıkça bu karmaşıklığın katlanması ve bazı sorunların daha da kötüleşmesi kaçınılmaz. Japonya’da tüm evler depremlerin sürekliliği göz önüne alınarak ve belli bir sarsıntı seviyesine dayanacak şekilde inşa ediliyor.
Sıkı yasalar başta okullar olmak üzere tüm yapılan için geçerli, örneğin Tokyo’daki binaların yaklaşık yüzde 87’sinin depreme dayanıklı olduğu belirtiliyor. 1980’lerin başından beri Japonya’da kullanılan ve yaygın bir sistem olan ‘sismik izolasyon’ yönteminde, binanın temelleri amortisör görevi gören çelik ve kauçuk katmanlar içeriyor. Bu teknik şu anda Apple Inc. şirketinin Silikon Vadisi’ndeki genel merkezi de dahil olmak üzere binlerce binada kullanılıyor.
Japonya’da 1995’te meydana gelen Kobe depremi sonrasında, yetkinlik süreçleri ve yasalarda değişiklik yapıldı. Kenchikushi sistemi ile yeni mezun bir mühendisin alabildiği sorumluluk küçük ahşap evlerle sınırlandırıldı. Japonya’da mimar ve mühendisler zorunlu eğitimleri bittikten sonra sınavdan geçerek onay alıyor. Kenchikushi sisteminde tanımlanan uzman kişiyi istihdam eden kurumlar da inşaatı denetliyor. Bloomberg, lisanslı mimar ve mühendislerin 10 yıl süreyle bina kusurlarından sorumlu tutulabildiğini vurguluyor. 2006 yılında yapı sertifikaları ve denetimler daha sıkı bir hâle getirildi. Belirli bir yüksekliğin üzerindeki binalar hakem incelemesine tabi tutuluyor ve üç katın üzerindeki yapılar inşaat sürecinin belli aşamalarında denetleniyor.
Ve bütçe… Aralık 2020’de hükümet, afet ile mücadele hazırlıklarını güçlendirmek için 144.4 milyar dolarlık yeni bir plan devreye soktu. Öngörülen büyük depremlerin yanı sıra rüzgâr ve sel risklerini azaltmayı amaçlayan önlemler, yolların, okulların ve havaalanlarının iyileştirilmesinden yağış tahmini yapan bir süper bilgisayara kadar uzanıyor. Toplam 123 afet riski azaltma projesi içeren plan, hükümetin mevcut üç yıllık acil durum projesinin can ve mal güvenliğini sağlamada yetersiz olduğuna karar vermesinin ardından kabul edildi.
Dayanıklılık bir yandan zorluklara karşı direnç göstermekle, diğer yandan bir şoktan sonra normale geri dönebilme ya da yeni duruma uyum sağlama yeteneği olarak açıklanıyor. Yıllar boyunca afet yönetimi konusunda edindiği deneyim Japonya’yı afet riskinin azaltılması konusunda uluslararası bir referans haline getirdi ve ülkenin kriz yönetiminde elde ettiği sonuçlar, potansiyel risklere karşı dirençli toplumlar yaratmanın önemini vurguluyor.
Culture Trip, japan.org, Bloomberg, İMO ve OECD makalelerinden derlendi.