Kaostaki Batı

Bercan Tutar yazdı… ABD’nin 11 Eylül 2001’den sonra ‘demokratik realizm’ ya da bilinen ismiyle ‘terörle savaş’ stratejisi kapsamında dünyanın geri kalanını renkli devrimler, askeri işgaller, darbeler, sokak hareketleri, etnik-ideolojik çatışmalar veya ekonomik krizlerle dizayn etme projesi fiyaskoyla sonuçlandı. Şimdi Batı kendi renkli devrimleriyle karşı karşıya. Sömürgeci zihniyet can çekişiyor. Çünkü Avrupalı müttefikleri bile Ukrayna ve Gazze’deki hezimetlerden sonra ABD’nin ulusal çıkarlarının aynı zamanda evrensel düzenin de en güvenilir … Kaostaki Batı Devamı »

Eklenme Tarihi: 14 Eyl 2024
2 dk okuma süresi
Güncelleme Tarihi: 14 Eyl 2024
Kaostaki Batı

Bercan Tutar yazdı…

ABD’nin 11 Eylül 2001’den sonra ‘demokratik realizm’ ya da bilinen ismiyle ‘terörle savaş’ stratejisi kapsamında dünyanın geri kalanını renkli devrimler, askeri işgaller, darbeler, sokak hareketleri, etnik-ideolojik çatışmalar veya ekonomik krizlerle dizayn etme projesi fiyaskoyla sonuçlandı. Şimdi Batı kendi renkli devrimleriyle karşı karşıya. Sömürgeci zihniyet can çekişiyor. Çünkü Avrupalı müttefikleri bile Ukrayna ve Gazze’deki hezimetlerden sonra ABD’nin ulusal çıkarlarının aynı zamanda evrensel düzenin de en güvenilir garantisi olduğuna dair ideolojik varsayımı artık açıkça reddediyor.Amerikalı elitler zihinleri artık uyuşturamıyor. İngiltere, Almanya ve Fransa başta olmak üzere Avrupalı ülkeler ABD’nin Ukrayna’daki vekâlet savaşına ve soykırımcı siyonist lobinin Gazze’deki barbar projelerine körü körüne uymanın yol açtığı krizlerle boğuşuyor.Batılı yöneticiler kendi halklarının hemen her gün onları devirme tehdidiyle karşı karşıya. Ve bu risk giderek artıyor. Yükselen isyan dalgası Batı’nın ‘demokratik’ diye lanse edilen siyasi rejimlerinin sahteliğini, oligarşik ve despot içyüzünü de deşifre ediyor.

Dolayısıyla 5 Kasım’daki seçimlerde kim kazanırsa kazansın ABD kaybedecek. Ülkeyi son on yıldır felç eden zehirli siyasi kutuplaşma daha da derinleşecek. Amerika’yı birleştirebileceğini iddia eden Kamala Harris’in kazanması iç savaşa bile yol açabilir. Zira 2020’de olduğu gibi Donald Trump ve destekçileri yenilgiyi kabul etmeyecek ve ABD’yi bekleyen ‘kan banyosu’ öngörüsü gerçeğe dönüşebilir. Trump’ın zaferi ise zaten sonun başlangıcı olacak. İngiltere’de de siyasi ve ekonomik krizlerle beslenen istikrarsızlık giderek artıyor. Önümüzdeki dönemde geçen aylarda yaşanan ayaklanmalar daha da büyüyecektir. Almanya ve Fransa’daki siyasi istikrarsızlık ise Ukrayna’daki çatışmanın ağır ekonomik etkilerinden dolayı İngiltere’dekinden çok daha ileri boyutlara ulaşmış durumda. Olaf Scholz liderliğindeki koalisyon hükümetinin gelecek yılki seçimlerde düşmesine kesin gözüyle bakılıyor. Aşırı sağın Thüringen ve Saksonya eyaletlerinde kazandığı seçimler bunun somut kanıtı. Buna rağmen Almanya, ABD’nin her dediğini yapmaya devam ediyor.

Fransa aylardır süren siyasi felçle boğuşuyor. Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, son seçimlerin ardından solun ortak adayını atamayı reddederek merkez sağdan eski dışişleri bakanı Michel Barnier’yi başbakan atadı. Bir bakıma aşırı sağcı Marine Le Pen’e boyun eğdi. Fakat bu tavizler ABD’nin taşeronu Macron’u kurtaramayacaktır. Onunla birlikte müesses nizamı da alıp götürecektir Zira siyonist lobinin atadığı küresel elitler, ABD’nin hezimetlerinin bedelini ödüyor. Zincirleme yenilgiler ve krizler güçlü bir popülist isyana yol açtı. Periferideki yangın artık emperyal merkezi de sarmış durumda. Batılı statüko sarsılıyor. Bu nedenle kaostaki Batı’da siyaset artık kronik kriz yönetimine dönüştü. Ve bu krizler yakın dönemde artık kontrolden çıkacak gibi görünüyor.