Karayılan röportajda yaşanan çatışmalar için “Bu savaşı Erdoğan başlattı. Doğru devlet içindeki bir takım inkarcı-imhacı eğilim taşıyan kesimler de ittifak halinde bu sürece dahil oldu ama Erdoğan esas olarak 400 milletvekili için bu savaşı yürütüyor. Normal koşullarda bu sonuca ulaşamayacağını görünce savaşla tüm dengeleri alt-üst ederek 1 Kasım seçimlerini kazanmak istiyor” derken 19 Haziran 2012’den beri Hakkari’nin PKK’nın denetiminde olduğunu ve bunun kamuoyundan gizlendiğini iddia etti: “19 Haziran 2012’den bu yana Hakkari coğrafyasının yüzde 80’i gerillanın denetimindedir. Ancak burada sorun AKP hükümetinin ve devlet yetkililerinin ısrarlı bir biçimde gerçekleri kamuoyundan gizlemeleridir. Örneğin Dağlıca denilen yerde son yaşanan çatışma bir pusu veya basının çokça bahsettiği gibi ‘hain’ bir tuzak olayı değildir. Orada 5 gün boyunca geniş bir alanda yoğun çatışmalar yaşanmıştır. Ancak gerçekler kamuoyundan gizlendiği için sanki sadece bir patlama yaşanmış gibi yansıtılıyor.”
YDG-H YÖRÜNGEMİZDE
Karayılan şehirlerde hendek kazan, silahlı faaliyetlerde bulunan YDG-H’la ilgili olarak ”mücadelemizin yörüngesinde oluşan bir gençlik hareketidir. Ama her üyesi için ‘bir PKK’lidir’ ya da YDG-H için ‘PKK’yle aynıdır’ demek yanlış olur” derken şu ifadeleri kullandı: “benim bildiğim örgüt yönetimimiz 2 kez YDG-H’nin silahtan uzak durması ve silahlanmaması için karar aldı. Her karar alındığında da o genç arkadaşlar uymaya çalıştılar. Fakat sürekli bir biçimde gelişen polis baskıları karşısında ciddi bir zorlanmayı da yaşıyorlardı. Sonuç olarak içinde bir ayrışma yaşandı. Geniş kitlesel gençlik kesimi yeni bir yapılanmaya giderken, YDG-H olarak kalanlar da illegal bir biçimde mücadelesini sürdürmeye başladı. Bu yapı, özellikle Kobanê direnişi sürecinde gelişen 6-7-8 Ekim olaylarında önemli bir rol oynadı. Hatta saldırılar karşısında Amed merkezinde bir silah mağazasının camlarını kırıp içindeki av tüfeklerini alarak yeniden silahlanmaya başladığını, yine şuradan buradan bulduğu silahlarla mahalleleri tutmaya başladığını biliyoruz. Bu olaylardan sonra üç ay boyunca Cizre’de, Nusaybin’de, Bağlar’da, Suriçi’nde, Silopi’de bu gençlik mahalleleri tuttu, hendekler kazdı ve buralara polisin girmesini engelledi. Polis saldırıları karşısında kendisini savunma yöntemi olarak bunu buldu. Hatırlarsanız, o zaman İmralı Heyeti araya girdi, onlarla görüştü biz de çok uğraştık ve zor bela o hendekleri kapatmaya ikna ettik. Bundan sonra durum normalleşti.”
ELİ SİLAHLI GENÇLER
Karayılan “Halkın ortasında şehirlerde eli silahlı gençlerin dolaşmasını onaylıyor musunuz” sorusunaysa “normal yasaların işlediği, güvenlik sorunlarının olmadığı bir ülkede gençlerin eli silahlı bir biçimde halkın arasında dolaşması onaylanacak bir şey değildir. Ama ülkemizde de görüldüğü gibi, eğer bir ülkede kanun, hukuk diye bir şey ciddiye alınmıyorsa, şiddet yöntemiyle insanlar hizaya çekilmek isteniyorsa, burada o toplumun kendini bu zulüm karşısında savunma ihtiyacı doğar. Eğer bir grup genç bu savunma ihtiyacından yola çıkarak öne atılıyor ve fedakarlık yapıyorsa, buna halk da sempati ile yaklaşıyorsa, bu, normal karşılanması gereken bir şeydir” diyerek yanıt verdi. Karayılan konuşmasının devamında “demokratik özerkliğin toplum tarafından benimsenen, kabullenen ve savunulan bir sistem olma gerçekliği göz önünde bulundurulduğunda, şehirlerde şiddetin bu kadar öne çıkarılması bizce de gerekmeyebilirdi. Ama polisin sürekli panzerle ve zırhlı araçlarla tarayarak, hatta sonradan toplarla ve tanklarla müdahale ederek yönelmesi karşısında doğal olarak oradaki direnişçi güçler de buldukları tüm silahlarla kendilerini savunmaya geçmişlerdir. Devletin yönelimleri durursa aslında direnişçilerin kendi konumlarını toplumsal bir harekete göre düzeltmeleri gerekir. Yani devlet şiddetle yönelmezse, direnişçilerin silahlı değil toplumsal eylemselliği öne çıkarmaları gerekiyor. Asıl olan budur” ifadelerini kullandı.
EVE DÖNÜN DİYEMEYİZ
Karayılan “bu gençleri KCK olarak kontrol edebildiğinizi, ‘evlerinize dönün’ dediğinizde döneceklerini düşünüyor musunuz” sorusunaysa “bana göre artık o eşik aşılmıştır. Yani bu saatten sonra hiç bir şey olmamış gibi gençlere, ‘evinize dönün’ demenin zamanı geçti. Çünkü bir pratik süreç yaşandı. Ortada bir savaş durumu var, yine ilan edilen öz yönetimler var. Normalleşme ancak bir uzlaşma temelinde mümkün olabilir. Eğer bir uzlaşma projesi olursa, o zaman KCK bu projeye dayalı olarak gençlere çağrı yapabilir, ‘şöyle şöyle hareket etmeniz lazım’ diyebilir. Ama herhangi bir proje olmadan, bir uzlaşma durumu olmadan, polisin kendilerine yönelmeyeceği garantisi verilmeden hiç kimse gençlere, ‘evinize dönün’ deme hakkına sahip değildir” yanıtını verdi.
APO’NUN KOŞULLARI YOK
Karayılan, Öcalan’ın “çatışmayı durdurun desem de durmazlar o nedenle konuşmamın anlamı yok önderliğimi sorgulatmam” ifadelerini kullandığı iddiasınıysa “eğer Önderliğimiz sizin belirttiğiniz gibi konuşmuş ve cevap vermişse, doğru olanı yapmıştır. Çünkü mevcut koşullarda Önder Apo’nun çıkıp da, ‘direniş sürecini durdurun’ demesinin koşulları yoktur ve zorlayıcı olacağı açıktır” dedi ve ekledi: “Önder Apo, ancak bir proje üzerinde mutabakat olursa çağrı yapabilir. Yoksa o bir önderlik iki de bir kalkıp kendi konumunu tartışmaya açacak pozisyona tabii ki girmez.”
SAVAŞI ERDOĞAN BAŞLATTI
Karayılan, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı çatışmaları başlatmakla suçladı: “Savaşı durdurmak isteyen bütün kesimler şunu görmeli: Bu savaşı Erdoğan başlattı. Doğru devlet içindeki bir takım inkarcı-imhacı eğilim taşıyan kesimler de ittifak halinde bu sürece dahil oldu ama Erdoğan esas olarak 400 milletvekili için bu savaşı yürütüyor. Normal koşullarda bu sonuca ulaşamayacağını görünce savaşla tüm dengeleri alt-üst ederek 1 Kasım seçimlerini kazanmak istiyor. Bu yüzden savaşı sürdürmek isteyen bir taraf var. İktidar olan bu tarafın tutumunun değişmesinde ısrar etmek gerekiyor. Yani ‘sen savaşla sonuç alamazsın’ tutumunu görürlerse, bundan vazgeçmeleri mümkün olabilir. Dolayısıyla Türkiye toplumun ve barış ile demokrasiden yana olan değişik çevreler seslerini daha fazla yükselterek ve de AKP’nin bu saldırganlığına daha fazla tepki göstererek onu bundan vazgeçirebilirler.”
BAŞIMIZIN ÇARESİNE BAKARIZ
Karayılan önümüzdeki döneme ilişkin tehdit de etti: “son tahlilde biz Türkiye halkıyla birlikte yaşama tercihi olarak çözümde ısrarlıyız. Bunun yolu da Türkiye’nin demokratikleştirilmesinden, Demokratik Özerkliğin Kürdistan’da ve Türkiye’de geliştirilmesinden geçmektedir. Bu tercihimiz önemli bir tercihtir. Türkiye yetkilileri özünde bu tercihimizi takdir etmeliydiler. Çünkü bizim başka seçeneklerimiz de vardır ama dikkat edin şimdi onları hiç tartışmıyoruz. Çünkü öncelikli gündemimiz değildir. Fakat bütün barışçıl ve çözümcül yaklaşımlarımıza rağmen tek düze bir biçimde, ‘ya köle olacaksınız ve bunun için teslim olacaksınız ya da sizi öldüreceğim’ derlerse o zaman biz de başımızın çaresine bakmaya yönelmek durumunda kalırız.