Bugünkü yazımı Katar’ın başkenti Doha’dan yazıyorum. Bilindiği üzere cumhurbaşkanı Recep Tayyib Erdoğan da geçtiğimiz günlerde Suudi Arabistan, Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri’ni kapsayan bir ziyaret gerçekleştirdi. Bizim gelmemizden bir gün önce de Katar’daydı. Dolayısıyla biz onu takiben buraya gelmiş olduk ama bizim gelişimizin onun ziyaretiyle ilgisi yok. Bizimki ailevi bir ziyaret ve inşallah üç hafta burada kalacağımız için bu süre içinde yazılarımızı buradan göndermeye çalışacağız.
Katar’a ben daha önce de değişik vesilelerle ziyaretlerde bulunmuştum. Ziyaretlerimizden biri de merkezi Beyrut’ta bulunan ve Genel Kurul üyesi olduğum Uluslararası Kudüs Müessesesi’nin yıllık kongrelerinden birinin Katar’ın başkenti Doha’da gerçekleştirilmesi vesilesiyle idi. Asya ülkelerine yaptığım muhtelif ziyaretlerde aktarmalı yolculuklar sebebiyle birçok kez Dubai’ye bir kere de Katar’a uğramıştım.
Sıcak hava dalgası yüzünden bu sıralarda havalar hayli sıcak. Ama ben geçmişte Temmuz sıcağının şiddetli olduğu günlerde Afrika’nın en sıcak bölgeleri arasında yer alan Sudan’ın başkenti Hartum’a da bir ziyarette bulunmuş ve yazın yakıcı sıcağını tecrübe etmiştim. Uluslararası Kudüs Müessesesi’nin yıllık kongresi vesilesiyle geldiğim zaman da Katar’da sıcaklar yüksekti. Ancak bugünlerdeki sıcakların son dönemin rekor düzeyi olduğu söyleniyor. O yüzden açık alanlarda pek kimsenin dolaştığına şahit olmuyorsunuz. İnsanlar ya serinletilen kapalı mekanlarda kalarak çalışmayı veya dinlenmeyi ya da klimalı araçlarıyla dolaşmayı tercih ediyorlar.
Toplumları etnik kimliklerinden dolayı dışlamanın veya yadırgamanın ne kadar tutarsız olduğunu Katar’da çok açık bir şekilde görüyorsunuz. Çünkü insanların birbirlerine yönelik tavırlarını ve yaklaşımlarını etnik kimlikler değil değerler ve ilişkiler belirliyor.
Katar’ın Körfez İşbirliği Konseyi’ne (KİK) üye ülkeler tarafından ablukaya alındığı dönemde Türkiye’nin bu ülkenin elinden tutması ve ablukanın etkisini ciddi şekilde zayıflatan ekonomik bağlantılar kurması da bu insanlarının yaklaşımını ve ilgisini ciddi şekilde etkilemiş. Doha Havaalanı’na indiğimizde aslen Katarlı olduklarını tahmin ettiğimiz bazı kişilerin bize Türkçe, “Hoş geldiniz!” diye hitap etmeleri hoşumuza gitti. Pasaport kontrolünden geçerken de misafir muamelesi gördük.
Türkiye’yle ilişkilerin gelişmesinden dolayı Türkiye sermayesi bu ülkeye daha önce girmiş ve muhtelif sektörlerde yatırımlar yapmaya başlamıştı. Cumhurbaşkanının son ziyareti sırasında yapılan anlaşmaların ardından yatırımların ve karşılıklı ticaretin daha da artması bekleniyor. Benzer şekilde Katar sermayesinin de Türkiye’de muhtelif sektörlerde yatırımları var ve bunun da önümüzdeki yıllarda artması bekleniyor.
Geçmiş yıllarda nakit zengini bazı ülkeler paralarını ABD ve Avrupa bankalarında tutmayı ve böylece paradan para kazanmayı tercih ediyorlardı. Ancak özellikle 11 Eylül olaylarından sonra Suudi Arabistan’ın ABD bankalarındaki paralarının bloke edilmesi bir tür ders oldu ve şimdi bazı riskleri göze alma pahasına da olsa paralarını aktif yatırıma aktarmayı tercih ediyorlar. Bu durumda yatırıma yöneltilen sermayenin bir kısmı Türkiye’ye çekilebilirse bunun ekonomiye önemli bir katkısının olması mümkündür.
Geçmiş yıllarda Avrupa ülkelerinden ev ve yazlık almayı tercih eden Körfez ülkeleri vatandaşlarının son yıllarda Türkiye’ye yönelmelerinin Türkiye’deki gayrimenkul piyasasını etkilediği ve bunun da ev fiyatlarında belirgin bir artışa neden olduğu, dolayısıyla Türkiye vatandaşlarından düşük gelirli olanların ev satın almalarını zorlaştırdığı bilinen bir gerçek. Bu durum serbest piyasanın ve özellikle gayrimenkul pazarını uluslararası ticarete açmanın bir realitesi. Bu realiteden kaynaklanan bazı zorlukların aşılması devletin katkılarıyla ve ödeme kolaylıkları sağlanmasıyla mümkündür. Bunun için de dış ticarette açılan yeni kapıların getirilerinin bu tür sorunların aşılması için devreye sokulması faydalı olabilir.