Toplumda kemikleşmiş olan ve sadece ender insanların yıkmayı başardığı tabular vardır. Eskiler, “böyle geldik, böyle gideriz” diye diye asla başaramayacakları (!) şeyleri ve hayatlarına koydukları sınırları, yeni nesillere öğretir ve bu şekilde başarısızlık kültürünü oluştururlar. Bu kültür içerisinde büyüyenler ise neleri ‘yapabileceklerini ve yapamayacaklarını’ öğrenmiş olurlar. Hiçbir zaman gerçek performanslarına ulaşamazlar ve sonuçta bir nesil daha kabiliyet çöplüğüne atılmış olur ve bir nesil daha bu şekilde yerinde saymış olur. Peki, başarısızlık/ kaybetme kültürü nasıl yaygınlaşıyor?
Bir internet sitesinde yapılan ankette iş hayatında işlerin nasıl döndüğünü özetleyen en iyi hikâyenin ne olduğu sorulmuş ve “beş maymun arasında yaşananların” hikâyesi birinci seçilmişti. Hikâyeye göre; “Beş maymun bir kafese yerleştirilir. Ortaya bir merdiven kurulur. Kafesin tepesine de muzlar asılır. Herhangi bir maymun merdiveni tırmanarak muzları almak istediğinde, tüm maymunların üzerine soğuk su sıkılır. Sadece merdiveni çıkmaya çalışan maymun değil, diğerleri de bu soğuk sudan nasibini alır. Bazı maymunlar birkaç defa muza erişmeye çalışır ama sıkılan suyla hepsi ıslanır. Bir süre sonra içlerinden biri muza yöneldiğinde diğer maymunlar hemen onu engellemeye başlar. Sonra maymunlardan biri dışarı alınıp yerine yeni bir maymun (adı A olsun) konulur. A’nın ilk yaptığı iş muzlara ulaşmak için merdivene tırmanmak olur; fakat diğer dört maymun buna izin vermez ve yeni maymunu döverler! Daha sonra ıslanmış maymunlardan biri daha, yeni bir maymunla (adı B olsun) değiştirilir. B’de merdivene yaptığı ilk atakta dayak yer. Bu yeni maymunu en şiddetli ve istekli döven, sonradan kafese giren A maymunudur. Islak maymunlardan üçüncüsü de değiştirilir. Yeni gelen maymun (adı C olsun) muza ulaşmaya çalışınca dayağı yer. Döven dört maymundan ikisinin (sonradan gelen A ve B) yeni gelen C maymununu niye dövdükleri konusunda hiçbir fikirleri yoktur ama yine de onu döverler! Son olarak en başta ıslatılan maymunların dördüncüsü ve beşincisi de (D ve E ile) değiştirilir. Fakat tepelerinde bir salkım muz asılı olduğu halde hiçbiri merdivene yaklaşmaz! NEDEN Mİ? Çünkü burada işler böyle gelmiştir, böyle gitmelidir.” Maymunlar neyin yapılmayacağını dayak yiyerek öğrendi ve kendisinden sonra gelenlere zorla öğretti. Kendi içlerinde bir “yapmama” ve “yaptırmama” kültürü oluşturdular. Maymunlar “birlik ve beraberlik halinde başarısız olmanın” iki kutsal şartını yerine getirdi: Düşündüklerini birbirlerine yaptırmadılar ve yaptıkları üzerinde düşünmediler!
Bu öykü bize bir toplulukta başarısızlığa alışan ve bu fikri dayatmaya çalışan insanların varlığını hatırlatıyor. Çünkü onlar hayat boyunca başarısızlığa uğradıklarını düşünerek bu durumu kabullenmiş, geçmişteki başarısız denemelerinin ve düz mantıklarının kurbanı olmuşlardır. Bu nedenle bahsi geçen örnekten de anladığımız üzere “başarısızlık kültürü” toplumda yaygınlaşmaktadır.
“Bu dünyaya bir dâhinin geldiğini şuradan anlayabiliriz: Bütün sıradan insanlar ona karşı birleşmiştir!” der Jonathan Swift. Eğer çığır açacak bir projeniz varsa, bazı insanlar iki kelimeyi sürekli kafanıza vurarak sizi durdurmaya çalışacaktır.
1. YAPAMAZSIN! 2.YAPMAMALISIN!
“Boşuna uğraşma yapamazsın” ile cesaretinizi kırmaya, “Buna gerek yok, yapmamalısın” ile kafanızı karıştırmaya çalışırlar. Bu insanlar kötü niyetli değildir ama başarısız deneyimler ile yanlış sonuçlar elde etmişlerdir. Dünya girişimcilik tarihi, gelecekte çığır açacak fikirlerini ilk ortaya attıklarında alay edilen, reddedilen ve engellenen insanların öyküleriyle doludur.
Bilgisayar, otomobil büyüklüğünden nasıl bu hale geldi hiç düşündünüz mü? “Amerika’da Steve Jobs ve arkadaşı sıradan insanların kullanabileceği ilk kişisel bilgisayarı akıl ettiklerinde, üniversiteyi henüz bitirmemiş yirmili yaşlarında iki gençtir. O dönemde çok popüler olan Atari firmasına gidip, her eve girebilecek bir bilgisayar yaptıklarını, bu ürünü yaparken de Atari’nin bazı parçalarını kullandıklarını, eğer seri üretimini yapmak isterlerse onlara verebileceklerini söylerler. Firma kişisel bilgisayarları kimsenin almayacağını söyleyerek kabul etmez. Bazıları ise “Fikrinize ve size ihtiyacımız yok, daha üniversiteyi bile bitirmemişsiniz!” diyerek reddeder. Fakat sonrasında bu iki arkadaş kendi şirketlerini kurarlar. Kurdukları Apple şirketi zaman içinde sektörün en büyüklerinden biri olur. Apple’nin 2011’deki piyasa değeri ise 422 milyar dolara ulaşır!” Türkiye’nin toplam gayrisafi milli hasılasının (GSMH) 2016 yılı sonunda 730 milyar dolar olduğu da düşünülürse Amerikan Apple şirketi tek başına piyasa değeri bakımından Türkiye’den daha büyük bir ekonomik güç olarak ortaya çıkıyor. Bir başka deyişle Apple bir ülke olsaydı 752 milyar dolarlık Hollanda’nın üzerinde yer alarak dünyanın en büyük 16’ıncı ekonomisi olacaktı…
Başarıya atılan ilk adımlar genel olarak kabul edilmeme ve yargılanma ile karşılanmıştır. Fakat çağın ortalama insanının taşladığı birçok kişi, ilerleyen çağlarda insanlık tarafından onurlandırıldı. Geçmiş, gelecekteki neslin önünü aydınlatacak kişilere taş attığının farkında değildi.
Bugün bizlere, “Bu davanın sonu gelmez, mücadeleniz sadece sizi yoracaktır. Bu nesli değiştirmek imkânsızdır ve bu düzen böyle gelmiş böyle gidecektir” diyen ve yolumuza set çekmek isteyenlere cevaben biz de diyoruz ki; “Başarısızlık anlayışı, düz bir mantık ve aynı zamanda insanlara dayatılan yanlış bir kültürdür. Bir davanın haklılığını ispatlayan en büyük delil ise, “Allah’ın yardımı ve onlardan taraf olmasıdır.” Sözün özü; Bu davanın komutanı Allah’tır ve Allah’ın yardım ettiğini hiç kimse mağlup edemez. Bizim lügatimizde “başarısızlık” yoktur. “Bi iznillah, ya bu dünyada ya da ahirette başarı esastır.” Nebevi Hareket Metodu ile yön bulan İslami hareket mensuplarının bilmesi gerekir ki; tek sancak İslam’ındır ve Hak dinin hâkimiyetini göremesek de bu yolda ölmek bizim için bir şereftir…