Kayseri’de tökezleyen Ensar-Muhacir kardeşliği

Önceki gece bir Suriyelinin, yine Suriyeli bir çocuğu taciz olayı, Kayseri’yi karıştırmıştı. Suriyelileri hedef alan yakıp yıkmalar, linç ve yağma girişimleri zor yatıştırıldı. Dün sabahsa Cumhurbaşkanı Erdoğan, partsinin yerel yönetimler kampından ilk tepkisini gösterdi. Şu sözlerinde haklıydı: Bir: “Birilerinin kendi beceriksizliğinin faturasını, savaşlar ve terör sebebiyle evini barkını, vatanını terk etmek zorunda kalmış sığınmacılara kesme … Kayseri’de tökezleyen Ensar-Muhacir kardeşliği Devamı »

Eklenme Tarihi: 02 Tem 2024
3 dk okuma süresi
Güncelleme Tarihi: 02 Tem 2024
Kayseri’de tökezleyen Ensar-Muhacir kardeşliği

Önceki gece bir Suriyelinin, yine Suriyeli bir çocuğu taciz olayı, Kayseri’yi karıştırmıştı. Suriyelileri hedef alan yakıp yıkmalar, linç ve yağma girişimleri zor yatıştırıldı.

Dün sabahsa Cumhurbaşkanı Erdoğan, partsinin yerel yönetimler kampından ilk tepkisini gösterdi.

Şu sözlerinde haklıydı:

Bir: “Birilerinin kendi beceriksizliğinin faturasını, savaşlar ve terör sebebiyle evini barkını, vatanını terk etmek zorunda kalmış sığınmacılara kesme kurnazlığına da göz yumulmamalıdır. Dün Kayseri’de küçük bir grubun yol açtığı müessif olayların sebeplerinden biri, muhalefetin zehirli söylemleridir.”

İki: “Vandallık yapmak, sokakları ateşe vermek kabul edilemez. Toplumda yabancı düşmanlığını ve sığınmacı nefretini körükleyerek hiçbir yere varılamaz.”

Üç: “Siyasi kazanım uğruna nefret siyasetine tevessül edilmesini acizlik olarak görüyoruz. Ayrımcılık, ötekileştirme, düşmanlaştırma AK Parti siyasetinde yer bulmayacaktır. İstiyoruz ki sosyal barışımız bozulmasın, ağzımızın tadı kaçmasın..”

Vandallığın, yağmanın, ateşe vermenin hiçbir mazereti tabii ki olmaz.

Erdoğan, göçmen düşmanlığını kışkırtan aşırı sağcı muhalefetle ilgili de haklıydı. İfadesinden, bütün muhalefeti sorumlu tutuyor gibi anlaşılsa da…

Ama bir konuda daha haklı. Çünkü Kayseri’deki sosyal patlamanın sebeplerinden yalnızca birinin muhalefet olduğunu belirtiyordu.

Peki ya diğerleri? Ve iktidarın sorumluluğu? Siyasi kazanım uğruna ayrımcılığı, ötekileştirmesi, düşmanlaştırması hiç mi yok?

Hem faturası, evini barkını terk etmiş göçmenlere kesilen beceriksizlik kimin? Yanlış, plansız açık kapı politikası da mı muhalefetin işi?

Ensar-Muhacir söylemine dayalı göçmen politikası, halkta tutmadı. Kayserilileri de durdurmadı. İktidar, yine deneme-yanılma yoluyla öğreniyor.

Denerken Ensar-Muhacir nedir, din kardeşliği nedir bilmiyorlar, diye muhalefeti suçluyorlardı.

Yanılırken de suçu muhalefette buluyorlar.

Bir kıvılcımla tutuşacak barut fıçıları üzerinde oturuyorsak, toplum en ufak bir olayda patlamaya hazırsa… Muhalefet; göçmen sorununu doğru yönetemediği, rahatsız halkı rahatlatamadığı için mi?

KİM ESAD’LA ARAMIZI BOZDUYSA İKTİDAR DÜZELTECEK

Son Cuma çıkışı, Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan şunu işittik:

“Zamanında Sayın Esed’le ailece nasıl görüştüysek yarın yine olmaz diyemem… Suriye’nin iç işlerine karışmak gibi bir derdimiz asla yok…”

Mısır’la, Suud’la, Emirlikler’le, Suriye’yle ipleri koparırsak bir gün yine lâzım olacağı belliydi.

‘İpleri koparma, lâzım olur’ şeklindeki bir Japon atasözüyle bunu anlamadan önce de riskler öngörülemez değildi.

İktidarın, dış politikada yanlış yaptığını anlaması 10 yıl sürdü. O süre boyunca da bütün uyarılara kulak tıkadı. Uyaranları ise kendi ülkesine karşı terör kışkırtıcısı, darbeci ve katil düşmanı tutmakla suçladı.

‘Daha da seni tanımam’ diye kestirip atmanın bir bedeli olacaktı. O bedeller gerçekleşmeden, millete ödetilmeden yanlıştan dönülmedi.

Meğer yanlışlarımızdan başkaları yararlanıyormuş.

Erdoğan, “sayın Sisi”yle barışıp tokalaşmanın gerekçesini nasıl açıklamıstı:

“Çünkü Mısır, Emirlikler ve diğerleriyle onca yıllık sıkıntıdan bize karşı yararlananlar oldu. Fırsata çevirdiler, bu ülkeleri onlara kaptıramazdık. Tokalaşınca menfaatlerini bozduk, ondan rahatsızlar…”

İktidar, 10 yıllık zarar ziyandan sonra ‘monşer’lerin dediğine gelmişti.

Demek ki uyaranlar haklıydı. Yutturmaca değildi. Oyunları bozuyoruz, coşkusuyla bozduğumuz tek şey çıkarlarımızdı.

Tabii bıçak kemiğe dayanınca barışmak isterseniz karşı taraf, koşarak gelmiyor. Barışma tekliflerimizin üstüne atlamadılar. Ağırdan aldı, şartlar öne sürdüler.

2 yıl önce Cumhurbaşkanı Erdoğan, elini uzattığında Esad’ın sattığı tafraları unutmadınız herhalde.

Esad, Ankara’yı istekli ve taleplerini karşılamaya hazır gösteriyordu. Ama önce icraat görmek istiyor, samimiyet ispatı bekliyordu. Şartlar koştu. Kendilerinden taviz beklenmedikçe neden olmasın, havalarına girdi.

Artık bizin borumuz ötecek, bölge bizden sorulur, süper güç olduk, diye bir hışımla kapıyı yüzlerine kapatmıştık.

Komşularla bitirdiğimiz sıfır sorun politikasına geri dönmeye uğraşıyoruz şimdi. Fakat komşular eski komşu değil, burunları havada.

3 yıl geçti, hâlâ ağırdan alıyor Esad.

İktidar propagandasıysa halka, bükemedikleri bileği öpmek için aslında onların kuyruğa girdiğini anlatıyor. Zorda olan, köşeye sıkışan, barışmak için can atan onlarmış…

Az daha sıkın dişinizi, Esad’la aramızı her kim bozduysa onu da 13 yıl sonra iktidar düzeltecek inşallah. Bu başarıya ancak hainler sevinmez.