Hani o dağı (Tur Dağı'nı) başları üzerine çıkarmıştık, onlar dağın üzerlerine düşeceğini sanmışlardı. Bu durumda kendilerine "Size verdiğimiz Kitab'a sımsıkı sarılınız ve içindeki mesajları sürekli aklınızda tutunuz. | Araf Suresi 171. Ayet Meali
Ayetin Tefsiri
Bu unutulmayacak bir sözleşme, unutulmayacak şartlarda alınmıştı. Bu sözü aldığında yüce Allah, dağı bir gölgelik gibi üzerlerine kaldırmıştı. Onlar dağın tepelerine ineceğini sanmışlardı! Önceden bu sözü vermekten geri durmuşlardı. Ne var ki, korkunç bir harikanın gölgesinde bu sözü vermekten başka çare bulamamışlardı. Ve bu korku onları bir daha döneklik yapmaktan alıkoymalıydı. Bu güçlü harikanın altında, bu sözlerine kuvvet ve ciddiyetle sarılmaları istenmişti. Var güçleriyle ve kesinlikle ona bağlı kalmaları emredilmişti. Bu sağlamlaşmış sözleşmelerinden geri dönmemeleri, onu basite indirgememeleri ve hafife almamaları, bu sözleşmeyi bütün muhtevasıyla hatırda tutmaları istenmişti. Belki böylece kalpleri kendilerine gelir ve Allah'tan korkarlardı. Sürekli Allah'a bağlı kalır, O'nu unutmazlardı!
Ne var ki, yahudi bildiğimiz yahudidir, sözleşmeyi bozdu. Allah'ı unuttu. Günahlara daldı. Neticede Allah'ın gazabına ve lânetine müstehak oldu. Allah'ın cezasını haketti. Halbuki Allah onları o zamanlar tüm insanlar arasından seçmişti. Onları bol bol nimetleri ile donatmıştı. Yine de yahudi nimetlere şükretmedi, sözleşmeye bağlı kalmadı, verdiği kesin sözü hatırlamadı... İşte böylece Allah'ın kurallarına asla zulmetmediğini daha net olarak kavrayabiliyoruz...
TEVHİD VE ŞİRK
Şimdi ele alacağımız ders tamamıyla Tevhid ve Şirk konusu etrafında yoğunlaşıyor. Nitekim daha önce surede yer alan bütün kıssalar da bu konuyu ana eksen olarak almışlardı. Her peygamberin sürekli olarak insanlara Tevhid gerçeğini hatırlattığı, şirke bulaşmanın akıbetinden onları sakındırdığı, bu hatırlatma ve sakındırmalardan sonra yapılan uyarıların teker teker gerçekleştiği surede yer alan kıssalarla işlenmiştir.
Şimdi ele alacağımız bölüm Tevhid konusuna yeni bir açıdan, köklü bir perspektiften bakmaktadır. Allah'ın insanlara sunduğu fıtrat açısından Tevhid'e bakmaktadır. Allah, daha zerrecikler aleminde iken onların ruhlarından ve oluşumlarından Tevhid'e ilişkin söz almıştır! Allah'ın ortaksız ilâhlığını kabul etmek, insanın oluşumunda yer alan fıtratın gereğidir. Bu yüce yaratıcının insanın yapısına yerleştirdiği ve insanı öz varlığının yargısı ile kendi üzerine tanık tuttuğu fıtratıdır. Yaratılışının derinliklerinde bu gerçeğin bilincinde oluşunun yargısı da ayrıca bu hükmün pekiştiricisi niteliğindedir. Allah tarafından insanlara iletilen mesajlara -peygamberliklere gelince, bunlar ancak birer hatırlatma ve ilk fıtratın doğrultusundan sapıp hatırlatmaya ve uyarıya muhtaç konuma düşenlere birer uyarıdırlar. Tevhid, ilk yaradılışında insanın, fıtratı ile yaratıcısı arasında gerçekleşen sarsılmaz bir sözleşmedir. Kendilerine hatırlatmada ve uyarıda bulunacak peygamberler gönderilmese bile, onlar için bu sözleşmenin bozulmasında haklı bir gerekçe olamaz. Yalnız yüce Allah'ın rahmeti insanları icabında yolunu şaşırabilecek fıtratları ile başbaşa bırakmamayı, aynı şekilde sapıklığa sürüklenebilecek olan akıllarına da onları havale etmeyi uygun görmemiştir. Yüce Allah'ın bu konuda uygun gördüğü yöntem, insanlara müjdeleyici ve uyarıcı olarak peygamberler göndermek ve peygamberlerin gönderilişinden sonra insanlara, sapıklığa düşmeleri için ellerinde hiçbir bahane bırakmamaktır!
Şimdi ele alacağımız derste Tevhid konusu bu açıdan işlenirken, Kur'an'ın anlatım tarzı bu önemli meseleyi değişik çizgilerden ele almaktadır:
1- Hikaye ile ifade edilen çizgi: Bazı rivayetlere göre İsrailoğulları'nın tarihinde böyle bir durumun sözkonusu olduğu dile getirilirse de tercihe şayan görüşe göre, bu hiçbir yer ve zamanla sınırlı olmayan bir örnektir. Bu insanların iç dünyasında ve tarihte her zaman tekrarlanan bir durumun tasviridir. Her ne zaman insanlardan bazısına ilimden bir pay verilmişse bu ilmin onları gerçeğe ve doğru yola iletmesi beklenmiştir. Fakat insan kendisine verilen bu ilimden sıyrılabilir, ondan hiçbir şekilde yararlanmayabilir. Kendilerine ilimden hiçbir şey verilmeyenler gibi sapıklık yolunda yürümeye devam edebilir. Hatta yolun karanlıklarında aydınlatıcı bir fener olan iman zevkiyle kaynaşmamış olan bu ilim, insanı daha uğursuz, daha sapık ve daha bedbaht bir yola çekebilir!
2- Başka bir hikâye ile ifade edilen çizgi: Bu kıssadan fıtratın Tevhid'den adım adım şirke doğru nasıl kaydığı tasvir edilmektedir. Burada yüce Allah'ın kendilerine vereceği çocuktan hayır bekleme umudu ile yaşayan bir insan çifti örnek gösterilmektedir. Her ikisinin de fıtratı Rabbleri olan Allah'a yönelmektedir. Eğer kendilerine iyi bir halef verecek olursa, şükredenlerden olacaklarına dair kesin olarak Allah'a söz vermektedirler. Allah'ın onların dileklerini yerine getirmesinden sonra kalpleri sapmakta, Allah'ın kendilerine verdiğini O'na ortak koşmaya başlamaktadırlar!
3- Bu kıssada tasvir ile ifade edilen unsur: Burada insanın öz yapısında var olan alıcı cihazlarının nasıl köreldiği ve insanları insanlık derecesinden aşağıya yuvarlatıp hayvanların seviyesine indiren, gerçekten ve haklı olarak onları cehennemin yakıtı haline getiren sapıklığa nasıl vardığı tasvir edilmektedir. Bu duruma düşen insanların kalpleri vardır, fakat onlarla bir şey duyamazlar. Gözleri vardır onlarla bir şeyi göremezler. Kulakları vardır onlarla bir şeyi işitemezler. Ve bunların hepsinin ötesinde onlar dönüşü ve kurtuluşu olmayan bir sapıklığa düşmüşlerdir!
4- Mesaj unsurunu ifade eden çizgi: Bu direktifler, körden bu alıcı cihazları harekete geçirmek, düşüncelerini ve değerlendirmelerini sağlamak, onları göklerin ve yerin harika sistemine yöneltmek ve bu cihazları ardında ölümün gizlendiği geliş zamanı belli olmayan ecelle ilişkiye geçirmek, onları doğru yola çağırdığı halde sapıkların kendisini delilikle ihtar ettiği bu onurla peygamberin durumunu değerlendirmeye davet etmekle ilgilidir.
5- Onların sözde ilâhları etrafında yoğunlaşan, tartışma ile ifade edilen çizgi: Halbuki onların ilâhları, ilâh olmanın özelliklerinden, hatta hayatın özelliklerinden bile yoksundur!
Bu direktiflerin hepsi Peygamberimizin -salât ve selâm üzerine olsun- onlara ve onların ilâhlarına meydan okumaya yönlendirilmesi, hem onlardan, hem ilâhlarından hem de ibadetlerinden tamamen ayrı ve uzak olduğunu ilan etmesi, kendisinden başka hiçbir dostun bulunmadığı yegâne dosta sığınması ile sona ermektedir:
"Benim dostum, koruyucum Kitab'ı (Kur'an'ı) indiren Allah'dır. O, iyileri dost edinir, koruması altında tutar." (A'raf Suresi, 196)'
Geçen dersin, sonu İsrailoğulları kıssasının son bölümünde yer alan yüce Allah'ın onlardan havaya kaldırılmış dağın gölgesi altında söz alması sahnesiydi. Bu yeni ders ise onu izlemektedir. Yüce Allah'ın insanın fıtratından aldığı söz ile büyük sözleşme ile başlamaktadır. Bu sahne üstünlüğü ve şaheserliği ile havaya kaldırılmış dağ sahnesinin bile kendisine yetişemeyeceği bir sahnedir!
Fi Zilalil Kur'an