Ahmet Varol yazdı…
Soyadı Saklanan olsa da o Filistin’deki, Kudüs’teki zulüm karşısında bariz olmak, oradaki mazlum insanlar için yüreğinde duyduğu acıyı, zalimlere karşı taşıdığı nefreti açığa çıkarmak ve gidip yerinde mücadele etmek gerektiğini düşündü. “Allah’ın bu dünyada bize verdiği en kıymetli varlığımız canımız, onu da niçin Allah yolunda harcamayalım?” diye düşündü ve ölümü göze alarak siyonist katillere karşı, “Bu dava sadece Filistinlilerin, Kudüslülerin davası değil, bakın burada biz de varız!” diye haykırdı.
İmam Hasan Saklanan günümüzün Sütçü İmamı mesabesindedir. Zaten siyonist işgal rejimini en çok endişelendiren de Hasan Saklanan’ın eyleminin bir örnek teşkil etmesi ve başkalarını da cesaretlendirmesidir.
Aslında Gazze direnişiyle Filistin ve Kudüs davası fikri düzeyde küreselleşmiş, siyonist vahşete karşı vicdanları harekete geçiren bir duyarlılık oluşmaya başlamıştır. Ancak siyonist işgal rejimini asıl endişelendirecek olan bu davanın eylem düzeyinde de küreselleşmeye başlaması ve Afganistan’daki Sovyet işgaline karşı oluşan dayanışmanın bir benzerinin Filistin toprakları ve Kudüs üzerindeki siyonist işgale karşı da oluşmaya başlamasıdır. Bu yönüyle Hasan Saklanan’ın eylemi son derece anlamlıdır. O, Kudüs için bir can feda etmiş ama bu dava uğrunda belki binlerce can kazanmıştır. Yüce Allah’tan dileğimiz onun şehadetini de en güzel şekliyle kabul etmesi ve kendisini dünyada feda ettiği cana karşılık sonsuz bir hayat süreceği cennet nimetleriyle mükafatlandırmasıdır.
Gazze’ye yönelik son soykırım olayı da gözler önüne serdi ki Filistin toprakları üzerindeki gayri meşru işgal sadece siyonist işgal rejimi tarafından sürdürülmüyor. Bu işgalin arkasında bir küresel işbirliği ve ittifak var. Böyle bir işgalin oluşturulmasında da emperyalizmin ortak planı vardı. Bugüne kadar varlığını sürdürebilmesinin arkasında da bu işbirliği ve ittifakın çok büyük bir payı var. Zaten son dönemde siyonist işgal güçlerinin Gazze’de tek başlarına değil başta ABD olmak üzere kendisine destek veren ülkelerle birlikte savaş verdiğini çok açık bir şekilde gözler önüne sermiştir.
ABD ve Batı ülkeleri Rusya karşısında Ukrayna’ya daha çok silah, teçhizat, malzeme ve para yardımında bulundu. Ama Gazze’de bu kadarla yetinmeyip bizzat askerlerini göndererek cephede bilfiil savaştı. Ukrayna, Rusya gibi dünyanın bir süper gücüyle karşı karşıya gelmesine rağmen orada malzemeyle savaşmayı yeterli bulurken, Hamas karşısında İsrail’e sadece silah ve malzeme yardımını yeterli bulmayarak askeriyle de savaşma ihtiyacı duydu.
Arkasında küresel emperyalizmin desteği olmasından dolayı vahşette iyice arsızlaşan ve ileri giden siyonist işgal karşısında vicdani başkaldırının ve direnişin de küreselleşmesine yani bir küresel intifadaya ihtiyaç var. Bu yerine göre siyonist vahşete destek veren ürünlerin boykot edilmesiyle, yerine göre siyonist vahşeti protesto eylemlerine iştirakle, yerine göre bir alanda oluşmuş duyarlılığın alanını genişletmeye katkıda bulunmakla ve yerine göre de başka türlü faaliyetlerle olacaktır. Ama mücadelenin en üst kademesi canı feda etmeyi göze alma pahasına da olsa siyonist işgalciyle doğrudan karşı karşıya gelebilmektir. İşte Hasan Saklan mücadelenin bu kademesine kadar çıkma cesareti göstererek siyonist zulme ve vahşete tepkisini ortaya koydu.
Kudüs’te ve Filistin topraklarının tümü üzerindeki siyonist işgal gayri meşrudur. Dolayısıyla bu işgalin son bulması için verilen her mücadele de meşrudur. Bir yerde bir Müslüman halk kendini savunamayacak durumda kalmış ve zalimler tarafından iyice eziliyorsa başka Müslümanların ona bir şekilde yardım etme sorumluluğu bulunmaktadır. Bu belki her zaman gidip bilfiil savaşmakla olmayabilir. Ama bu katkının fiili olarak mücadeleye iştirak etme şekli de meşru ve haklıdır. Çünkü sürdürülen işgal, zulüm, katliam ve soykırım gayri meşrudur. Bu itibarla Hasan Saklanan’ın Kudüs için gerçekleştirdiği eylem de gayet yerinde ve haklıdır. Kendisini tebrik ediyoruz.