Kur'an'da Yahudiler-1

Furkan Nesli Dergisinin 40. sayısında yayınlanan bu yazı Muhterem Alparslan Kuytul Hocaefendi’nin 25 Temmuz 2014 tarihli ‘Kur’an’da yahudiler’ konulu dersinden düzenlenmiştir.

Eklenme Tarihi: 13 Ara 2017
6 dk okuma süresi
Güncelleme Tarihi: 26 Eyl 2024
Kur'an'da Yahudiler-1

Kıymetli Kardeşlerim!

Filistin’de yapılan zulüm sebebiyle bugün “Yahudi Gerçeği” konusunu ele almak istiyorum. Evet, bu zulümler ne ilk, ne de son… Müslümanlar bu kadar gaflet ve cehalet içerisinde oldukça ve tefrika devam ettikçe bu zulümler son bulmayacaktır. Allah Azze ve Celle bize, Kitab’ında Yahudileri uzun uzun anlatmıştı hâlbuki… Biz Kitab’a bakmadık ve onu dikkatlice okumadık. Dostumuzu-düşmanımızı Kuran’a göre tayin edeceğimize, düşmanlarımızın da yönlendirmesiyle kafamıza göre belirledik.

Kuran’da Yahudiler 1

Yahudiler bugün dünyada sevilmedikleri gibi Kur’an’ın indiği dönemde de sevilmezlerdi. Çünkü kendilerini diğer insanlardan üstün görüp, ırkçılık, fitnecilik ve faizcilik yapıyorlardı. Kendilerini Allah’ın özel kulları olarak görüyor ve “Biz Allah’ın oğullarıyız ve Allah’ın sevgilileriyiz” diyorlardı.

Kur’an’da en çok anlatılan kavim İsrailoğulları yani Yahudilerdir. Kur’an’ı eline alan, ilk olarak Bakara suresiyle yani Yahudilerle ve biraz da Hıristiyanlarla karşılaşır. Hassaten Bakara ve Al-i İmran sureleri Ehl-i Kitab’ın ne olduğunu anlatır. Fakat Müslümanlar, aşağılık kompleksi içerisinde olunca bu sureleri konuşmak hatta anlamak bile istemediler. Bakara’yı da unuttular, Al-i İmran’ı da unuttular, ehl-i kitab ile diyalog yapmaya başladılar.

Kur’an Bize Nasıl Bir Yahudi ve Hıristiyan Tarif Ediyor?

Kur’an’ın indiği dönemde Yahudiler İslam’ın karşısında önemli bir güç değillerdi. Bir devletleri bile yoktu. Aşiret halinde yaşarlardı. O günün güçlü devletleri Bizans ve İrandı. Onlardan da biri Hıristiyan, biri Mecûsi idi. Ama Allah Azze ve Celle onlardan ziyade bize Yahudilerden bahsetmektedir. Onları yaratan ve bütün sırları bilen Allah, onların kalplerini, sırlarını ve planlarını bilmektedir.

Allah Azze ve Celle’nin onlardan bu kadar çok bahsetmesinin iki önemli sebebini söyleyebiliriz; Sebeplerden birincisi;

Aslında Allah Celle Celâluhu, Yahudileri anlatmanın ötesinde Yahudiliği, Yahudi mantığını, Yahudi kafasını ve Yahudi ahlâkını anlatmaktadır. Çünkü Müslümanlar da bir gün gelecek onlara benzeyecekler. Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in ifadesiyle “Onlar kertenkelenin deliğine girseler Müslümanlar da onların peşinden gidecekler.” Sahabe: “Ya Rasulallah, onlar kim? Ehl-i Kitab’ı mı kastediyorsunuz?” diye sorunca “Ya kim olacak?” buyurdu. Yani; ‘öyle günler gelecek ki onlar kertenkelenin deliğine girseler, saçma-sapan modalar üretseler, siz de onların peşinden gideceksiniz. Tembellikleriniz ve hatalarınız yüzünden gücünüzü kaybedince bu şekilde onlara karşı aşağılık kompleksine kapılacaksınız. Onların yaptığı yanlışlar bile size doğru gibi gelecek. O kadar ki onların mukallitleri durumuna geleceksiniz.’ Allah Azze ve Celle öncelikle Müslümanları Yahudi ahlâkından muhafaza etmeye çalışmaktadır. Dininiz, inanç esaslarınız onlardan farklı olabilir, Müslüman olabilirsiniz. Ancak ahlâk olarak onlara benzeme ihtimaliniz vardır. Onun için sürekli olarak onlardan bahsedilmekte ve “Onlar gibi olmayın” denilmektedir.

Kur’an’da Yahudilerden çok bahsedilmesinin 2. sebebi ise;

Allah Azze ve Celle bilmektedir ki Yahudilik ve Hıristiyanlık bitirilinceye kadar o ahlâk onların çoğunluğu tarafından sürdürülecektir. Ve yine Allah bilmektedir ki, Yahudiler Efendimizden itibaren en azından Hz. İsa’nın tekrar geleceği döneme kadar yeryüzünde müfsidler olarak faaliyet yapacaklar; yeryüzünü fesada verecekler, ahlâkı bozacaklar ve sürekli olarak savaşlar çıkmasına sebep olacaklardır. Ve şeytanın Hz. Âdem’e kin beslemesi gibi sürekli olarak İslam’a karşı kin beslemektedirler.

Şeytan Hz. Âdem’e Ve İnsana Neden Düşmandır?

Şeytan aklınca insan yüzünden cennetten kovulduğuna inanmaktadır. Hâlbuki insan yüzünden değil kendi kibrinden dolayı cennetten kovulmuştu. Onu cennetten kovan da insan değil Allah’tı. O, kendini suçlayacağına Allah’ı suçladı, insanı suçladı. Nasıl ki o günden sonra şeytan, Âdem Aleyhi’s Selam’a ve nesline düşman kesildi Yahudiler de aynen öyle İslam’a düşmanlık yaptılar. Nasıl ki şeytan dedi ki; “Ya Rabbi! Tekrar diriliş gününe kadar bana müsaade et. Ben insanlara önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından yaklaşacağım. Onları saptıracağım.” Allah da “Sen müsaade verilenlerdensin. Ama benim Allah tarafından ihlâsa erdirilmiş olan samimi kullarım var. Onlara hiçbir zaman gücün yetmeyecek” dedi… Ve nasıl ki bu sözün neticesi olarak şeytan insana dört-bir taraftan saldırıyor, insanlardan kimini kadın, kimini içki, kimini spor, kimini müzik, kimini para, kimini makam ile kandırıyor ve herkese göre bir tuzak hazırlıyorsa, yeryüzünde şeytanın temsilcileri olan Yahudiler ve onlarla birlikte olanlar da aynısını yapmaktadırlar. Gençlere başka, yaşlılara başka, kadınlara başka, erkeklere başka bir tuzak hazırlıyorlar. Kısacası aynı şeytan gibi; her balığa göre bir yem, her balığa göre bir olta, her balığa göre usta bir balıkçı hazırlayarak Yeryüzünde ahlâkı bozmaya çalışmaktadırlar. Bunun için Siyonist liderlerin protokollerinde ‘Bir memleketi ele geçirmek istiyorsanız o memlekete kadını ve içkiyi sokun’ diye karar almışlardır.

Bütün fesatların, bütün dinsiz ideolojilerin perde arkasında onlar vardır. Bir takım insanları tahrik ettiler ve onlarla bir takım ideolojiler ortaya attılar. Yeryüzünde dinsizliği meydana getirip, ahlakı ve dini çökertmek istediler. Çünkü toplumları ayakta tutan bunlardır. Dinlerini ve ahlâklarını ellerinden alırlarsa o toplumlara hâkimiyet kurmaları kolaylaşacaktır. İşte onun için dinsiz ideolojiler, ahlaksız moda evleri meydana getirirler. Kadın düşkünü, dini bozacak, başörtüsünün farz olmadığını söyleyecek, dini tahrif edecek olan sahte mehdiler meydana getirirler. Dünyanın her tarafında ne kadar fitne-fesat var ise, ne kadar ahlâk bozuldu ise bunların büyük ya da küçük mutlaka payları vardır. Bunlar insanlığın düşmanlarıdır. İnsanlığı bir beden gibi düşünürseniz Yahudiler bedendeki kanserli kisttir. Nasıl ki o kisttin kesilip-atılması gerekiyorsa bunlar da aynen öyle kesilip-atılması gereken mikrop yuvalarıdır!

Bunlar ümmettiler. Allah Azze ve Celle onlara sancağı teslim etmişti. Yeryüzünde adaleti sağlayacaklar, farzları yerleştirecekler, haramlara engel olacaklardı, yapmadılar. Ümmet olmak; yeryüzünün lideri olmak, sorumlu olmak demekti. Baktılar ki ümmet olmak zor, görevlerini yerine getirmediler. Allah Azze ve Celle de onlardan sancağı aldı, bu ümmete verdi.

Kıblenin değiştirilmesinin bir manası da buydu. Allah Rasulü Sallahu Aleyhi ve Sellem Medine’ye hicret ettiği zaman 16 ay kadar Mescid-i Aksa’ya doğru namaz kıldı. Sonra ‘Bu Muhammed’in kendi kıblesi yok. Bizim kıblemize dönüyorlar’ laflarından ötürü Hz. Peygamber Sallahu Aleyhi ve Sellem de Müslümanlar da rahatsız oluyorlardı. Hâlbuki Şark da Garp da Allah’ındır. Mescid-i Aksa da sonuçta bir peygamber tarafından inşa edilmiş bir mesciddir. Fakat Allah Rasulü (sav) hem onların bu laflarından kurtulmak hem de kendisi Mekke’nin çocuğu olduğu için, yeryüzünde inşa edilmiş olan ilk Beytullah Kâbe olduğu için oraya dönmek istiyordu. Allah Azze ve Celle de kıbleyi değiştirdi; “Senin yüzünü göğe doğru çevirdiğini görüyoruz. Seni razı olacağın bir kıbleye çevireceğiz. Ey Resulüm! Bundan böyle Mescid-i Haram tarafına dön. Yüzünü o tarafa çevir. Seninle beraber olan mü’minler de o tarafa dönsünler.”5 İşte bu olay sadece kıblenin değiştirilmesi olayı değil, sancağın İsrailoğulların’dan alınıp İsmailoğulları’na verilmesinin de ilanıydı.

Bunu o gün bu gündür hazmedemedikleri için bu ümmeti kıskanıyorlar. Sancağın ellerinden alınmasından, bu kadar rahatsızlık duydular ama sancağı da taşımamışlardı. Bizzat kendi ellerindeki mukaddes metinlerinde bunu görebilirsiniz. Kutsal kaynaklarında aynen şöyle der “Siz mücadele edecektiniz, yapmadınız! Benim uğrumda cihad edecektiniz, yapmadınız! Haramları engelleyecektiniz, engellemediniz! Her yaş ağacın altında zina ettiniz! Gördünüz, seslenmediniz! Sizi milletlerin arasında paylaştıracağım (dağıtacağım)! Sizin üzerinizden kıyamete kadar kılıç kalkmayacak!” Bunu şu anda hâlâ ellerindeki metinlerde okumaktadırlar. Bu konuda Kur’an’da buyurur ki “Her nerede bulunurlarsa bulunsunlar -Allah’ın ipine ve insanların ipine (ahdine) sığınanlar başka- onlara zillet (zorluk damgası) vurulmuştur. Onlar, Allah’tan bir gazaba uğradılar da üzerlerine aşağılanma (damgası) vuruldu. Bu, Allah’ın ayetlerini inkâr etmeleri ve peygamberleri haksız yere öldürmeleri nedeniyledir. (Yine) Bu, isyan etmeleri ve haddi aşmaları dolayısıyladır”.

Bu şekilde ellerindeki şeref alınarak, cezalandırıldılar. Onlar kendilerini üstün ırk olarak gördükleri için de Müslümanlara bu şerefin verilmesini istemiyorlar. “Bize sayılı bir kaç günden başka asla cehennem ateşi dokunmaz.” diyorlardı. Cennetin kolay yolunu bulmuşlardı. Farzları yapmayacaklar, haramlardan kendilerini korumayacaklar, Allah yolunda mücadele etmeyecekler ve sonra da cennetin başköşesinde oturacaklar! Böyle bir din meydana getirdiler. Allah Azze ve Celle onlara buyurur ki “Madem Allah’ın oğullarıymışsınız, madem Allah’ın sevgilileriymişsiniz o zaman neden Allah size azab edip-duruyor?” Haydi cevap versinler!