İnsan Hakları ve Mazlumlar İçin Dayanışma Derneği (MAZLUMDER) İstanbul Şubesi, 2018 yılı OHAL Dönemi Hak İhlalleri Raporu'nu tamamlayarak kamuoyuna duyurdu. OHAL sürecince yaşanan mağduriyetlerin ele alındığı raporda Furkan Vakfı'na yapılan zulme de dikkat çekildi.
Raporda, “15 Temmuz darbe girişiminin akabinde ilan edilen ve halen uygulanmakta olan OHAL döneminde, darbeci yapıyla irtibat ve iltisağı olduğu düşünülen kişilere karşı yetkililerin takındığı bazı tutum ve davranışlar insan hakları yönü ile kabul edilebilir değildir. Bu süreçte, haklarında somut delil dahi olmaksızın, sırf ihbarlara dayanılarak birçok kimse hakkında yasal işlem yapılmıştır. Bu durumun telafisi çok zor (belki de imkânsız) mağduriyetler oluşturduğu ve oluşturacağı muhakkaktır.” İfadeleri kullanıldı.
3 bölümden oluşan raporun İkinci bölümünde, OHAL sürecince yaşanan mağduriyetleri ele alarak Furkan Vakfına ve Alparslan Kuytul Hocaefedi'ye yapılan zulme dikkat çekildi.
Raporda, "Ceza hukukunun en temel ilkelerinden biri belki de en önemlisi kişinin suçluluğun her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delillerle sabit oluncaya dek o kişinin masum kabul edilmesidir.
Yargılama makamları, en ufak bir şüphenin varlığı halinde dahi sanığın lehine yorum yaparak kişiyi cezalandırma yoluna gitmemelidir." denildi.
Yayınlanan raporda delil olmamasına rağmen terör örgütü üyeliği suçlamasına maruz kalınmasına Furkan Vakfı üyelerine yönelik soruşturma örnek gösterildi.
"Kişilerin terör örgütleri ile bağlantısının kesin ve inandırıcı delillerle ortaya konulmaksızın örgüt üyeliği için şüphe derecesinde dahi delil vasfı olmayacak emarelerle cezalandırılması, geri dönüşü olmayan hak ihlallerine sebebiyet verecektir.
OHAL döneminde yargının, insan hakları açısından kabul edilemez boyutta devletçi bir refleksle geçmişten gelen kötü alışkanlıklarını aynen devam ettirdiği, birçok kimsenin yeterli delil olmamasına rağmen terör örgütü üyeliği suçlamasına maruz kaldığı görülmektedir. Nitekim çok yakın bir zamanda Furkan Vakfı üyelerine yönelik yürütülen soruşturma, örnek olarak verilebilir. Olağan dönemde dini cemaat, vakıf olarak faaliyetlerini yürüten bu yapı, kamuoyunu tatmin edecek yeterli delil ortaya konmadan terör örgütü suçlamasına maruz bırakılmıştır. Ortaya konan deliller arasında yer alan ve her kurumda bulunma ihtimali bulunan “364,000 TL para” ile isnad edilen suçta karşılığı bulunmayan, sadece itibarsızlaştırmak için araya yerleştirildiği görüntüsü veren “porno film”, suçlamanın niteliği hakkında ciddi şüphe oluşmasına yol açmaktadır."
MAZLUMDER İstanbul Şubesi olarak uzun ve titiz bir çalışmanın neticesinde hazırlanan OHAL Dönemi Hak İhlalleri Raporu, Şube Başkanı Ali ÖNER, Şube Başkan Yardımcısı Av. Semih BİTEN ve Şube Genel Sekreter Yasin DIVRAK tarafından basın ve kamuoyu ile paylaşıldı.
Üç ana bölüm ve bir ekten oluşan raporun birinci bölümünde, KHK'lar insan hakları yönünden değerlendirilirken, ikinci bölümde OHAL döneminde yaşanan soruşturma ve kovuşturma süreçleri ele alınmakta, üçüncü bölümde ise hak ihlali iddialarına kategorik başlıklar halinde değinilmektedir.
Raporda, “Adil devlet, düşmanına bile adaletle davranabilen devlettir; adaletten hiçbir zaman vazgeçmemeye davet ediyoruz. İstisnai bir uygulama olan ve bugüne kadar ciddi hak ihlallerine yol açmış ve yeni hak ihlallerini üretme potansiyeline sahip OHAL’in bir an önce sona erdirilmesi gerekmektedir." diyerek OHAL’in kaldırılması çağrısında bulunulmuştur.
MAZLUMDER İstanbul Şubesi'nden yapılan yazılı açıklamada, derneğin eylemler, basın açıklamaları ve hukuk mücadeleleriyle hem haksızlıkları duyurduğu hem de haksızlığa uğrayanların yanında olduğunu belirtildi.
Raporda bazı kesitler;
Geçen süre zarfında ise KHK’lar yoluyla on binlerce insan kamu görevinden ihraç edilmiş, birçok vakıf, dernek STK kapatılarak malvarlıklarına el konulmuş, birçok temel kanunda değişiklik yapılmış, ülke adeta KHK’lar ile yönetilir hale gelmiştir. Darbe sonrasında başlatılan ve yer yer cadı avına dönüştürülen soruşturmalar ile sırf ihbarlara dayanılarak binlerce insan özgürlüklerinden mahrum bırakılmış, somut delil olmaksızın birçok kimse hakkında (darbeci) örgüt üyeliği nedeniyle hukuki takibat yapılmıştır.
Gerek doğrudan KHK ile haklarında işlem yapılanların yaşadıkları mağduriyetler, gerekse de yargısal süreçlerde yaşanan ihlaller, 21 Temmuz 2016 tarihinde yürürlüğe konulan ve ne zaman sona ereceği kestirilemeyen OHAL Döneminin insan hakları yönü ile değerlendirilmesini zorunlu kılmıştır. Bir insan hakları kuruluşu olan MAZLUMDER, işte bu gereklilik çerçevesinde ve adil bir şahitlikte bulunmak üzere “OHAL RAPORU” başlıklı bu raporu hazırlamıştır.
Yaşanan süreç OHAL döneminin insan hakları yönünden değerlendirilmesini zorunlu kılmaktadır.
İkinci bölümde, OHAL sürecince yaşanan mağduriyetlerin ele alarak Furkan Vakfı'na ve Alparslan Kuytul Hocaefedi'ye yapılan zulme de dikkat çekildi.
ÖRGÜT ÜYELİĞİ İSNAD EDİLENLERİ BELİRLEMEK ÜZERE OLUŞTURULAN ŞÜPHE KRİTERLERİ
Ceza hukukunun en temel ilkelerinden biri belki de en önemlisi kişinin suçluluğun her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delillerle sabit oluncaya dek o kişinin masum kabul edilmesidir. Yargılama makamları, en ufak bir şüphenin varlığı halinde dahi sanığın lehine yorum yaparak kişiyi cezalandırma yoluna gitmemelidir.
Türk ceza yargısında ise bu ilke geçmişten bu yana tersinden işletilmekte, en ufak şüphe halinde dahi kişiler hakkında gözaltı/tutuklama tedbirlerine hükmedilmekte ve nihayetinde mahkûmiyet kararları verilmektedir.
Dernek, vakıf ve sendika üyeliği sosyal haklar kapsamındadır. Bir suç fiiline dönüşmediği müddetçe kimse sosyal ve sendikal haklarının kullanımından mahrum edilemez. Bu hakların kullanımı Anayasal güvence altına alınmıştır. Oysa uygulamada kişilerin ”FETÖ/PDY ile bağlantısı tespit edildiği” iddia edilen bu tarz kuruluşlara üyeliği, örgüt üyeliği gibi kabul edilmekte ve hakkında adli işlem yürütülmektedir.
Raporun başından beri dile getirildiği üzere kişinin hangi saik ile hareket ettiği araştırılmadan sırf şekli bir takım gerekçelerle adli işlemler yapılması insan haklarına ve hukuka aykırılıklar oluşturmaktadır.
Devlet ve soruşturma makamlarınca belirlenen terör örgütü üyeliği kiriterleri yalnızca FETÖ/PDY soruşturmalarına özgü olmayıp, başkaca terör örgütlerine üyelik için de benzer kiriterler belirlenmiştir. Belirli dernek veya vakıflara üyelik, terör örgütü kabul edilen oluşumlara yakınlığı ile bilinen internet sitelerinde gezinme, bazı dergi ve kitapların bulundurulması gibi sebeplerle kişiler doğrudan doğruya terör örgütleri ile iltisaklandırılmıştır.
Kişilerin terör örgütleri ile bağlantısının kesin ve inandırıcı delillerle ortaya konulmaksızın örgüt üyeliği için şüphe derecesinde dahi delil vasfı olmayacak emarelerle cezalandırılması, geri dönüşü olmayan hak ihlallerine sebebiyet verecektir.
OHAL döneminde yargının, insan hakları açısından kabul edilemez boyutta devletçi bir refleksle geçmişten gelen kötü alışkanlıklarını aynen devam ettirdiği, birçok kimsenin yeterli delil olmamasına rağmen terör örgütü üyeliği suçlamasına maruz kaldığı görülmektedir. Nitekim çok yakın bir zamanda Furkan Vakfı üyelerine yönelik yürütülen soruşturma, örnek olarak verilebilir. Olağan dönemde dini cemaat, vakıf olarak faaliyetlerini yürüten bu yapı, kamuoyunu tatmin edecek yeterli delil ortaya konmadan terör örgütü suçlamasına maruz bırakılmıştır. Ortaya konan deliller arasında yer alan ve her kurumda bulunma ihtimali bulunan “364,000 TL para” ile isnad edilen suçta karşılığı bulunmayan, sadece itibarsızlaştırmak için araya yerleştirildiği görüntüsü veren “porno film”, suçlamanın niteliği hakkında ciddi şüphe oluşmasına yol açmaktadır.
İlgili Haber;