“Sincan” olduğuna inandırılmaya çalışılan dünyanın en büyük hapishanesi Doğu Türkistan...
Camiye gitmek istedikleri için, çocuk sahibi olmak istedikleri için, kendi dillerini konuşmak istedikleri için, hürriyet istedikleri için, Kur’an öğrenmek istedikleri için her gün dayak yiyorlar.
BEBEK PARÇALANARAK ALINIR
Doğu Türkistanlı olmak demek ana rahmindeyken Çin zulmüne maruz kalmak demektir. Doğu Türkistanlı daha annesinin karnındayken yasaklarla karşılaşır. Çin Komünist Partisi anne karnındaki bebeği resmi adıyla “fazlalık” olarak belirlerse bebek parçalanarak alınır. Bir fırsatını bulup doğabilirse eğer daha ilk günden kimliği, dini, aidiyetleri sorgulanır ve sürekli kayıt altına alınır. Çin Devleti’nin belirlediği kimlik ne ise o yönde olmak zorundadır aksi taktirde ailesi dahil herkes cezalandırılır.
İşkence altında geçen yıllar, hücrelerde ölüme terk edilmeler Doğu Türkistan’da hayatın normal bir parçası.
SİNCAN NEDİR?
Çin Halk Cumhuriyeti, Doğu Türkistan’ı hâkimiyeti altına alıp bölgeyi “Sincan” (Kazanılmış Topraklar) olarak adlandırdığı tarihten bu yana, Doğu Türkistanlılar'a yönelik etnik temizlik ve asimilasyon politikası uygulamaktadır. Çin Halk Cumhuriyeti’nin kuruluşundan bu yana 35 milyon Doğu Türkistanlı katledilmiştir.
1884’te Çin İmparatorluğu tarafından işgal edilmiş ve bölgeye Şinciang (Sincan); yani “Yeni Toprak/Kazanılmış Topraklar” adı verilmiştir.
Yıllardır Çin zulmü altında olan Doğu Türkistan, Çin, Tibet, Keşmir, Pakistan, Afganistan, Tacikistan, Kırgızistan, Kazakistan, Moğolistan ve Rusya ile sınırı olan, 1.828.418 km2 toprağa sahip bir ülkedir. Zengin yeraltı kaynakları ve stratejik konumu ile Doğu Türkistan, Çin’in siyasi ve ekonomik olarak kendi nüfuzu altına almaya çalıştığı bir bölgedir.
ETNİK TEMİZLİK
Doğu Türkistanlılar sistemli bir şekilde yürütülen bir nüfus planlamasına mahkum bırakılmaktadırlar. Çin devleti Doğu Türkistan’da yaşayan Uygurları doğum kontrolü adı altında, doğmuş çocukları da nüfus planlaması yapmaktadır.Doğu Türkistanlı kadınlar, izin verilen “plan dışında” hamile kaldıklarında hamileliklerinin son günleri dahi olsa mecburi kürtaja tabi tutulmaktadırlar. Nüfus planlaması dışında olan çocukların gizli olarak dünyaya getirilmesi hâlinde ise aileler çok yüksek maddi cezalara maruz kalmakta, doğum yapan kadın veya eşi memur ise bu kişinin görevine son verilmektedir. Bu uygulamalar, Çin kanunlarında açık olarak yer almaktadır.
DOĞU TÜRKİSTANLILAR SEYAHAT EDEMEZ
Doğu Türkistan’da seyahat özgürlüğüne karşı ciddi yasaklar vardır. Biri birine komşu olan iki köy arasında bile yerel güvenlik kurumlarına bildirmek ve izin belgesi almak gerekir. Yurt dışına çıkmak için gereken Pasaport almak ise neredeyse imkansız denecek kadar zor ve karışık soruşturmalardan geçmek demektir. Dönemler içinde pasaport almayı başarmış kişilerin pasaportlarına el konulur. Pasaport müracaatında bulunan Doğu Türkistanlılar, devlet memuru da olsalar, ancak çok büyük ücretler ödeyerek pasaportlarını alabilmektedirler ve aile fertlerini devlete rehin bırakmış olarak pasaport alabilmektedir.
ÇİN NÜFUSU ARTTIRILIYOR
Devletin büyük gruplar halinde Çinli nüfus kaydırmaları sonucunda asimilasyon çalışmaları yapılmaktadır. Doğu Türkistan’daki Çin nüfusunu artıran Çin yönetimi kimi zaman Doğu Türkistan’ın çeşitli bölgelerindeki kimsesiz kız çocuklarını Çin’in muhtelif bölgelerine götürüp türlü işlerde kullanmaktadır. Eğitim amacıyla Çin’e götürüldükleri iddia edilen çocukların durumu da benzer şekildedir.
ASİMİLASYON
Çin hükümeti, Türk lehçelerinde konuşan yerli halkı Çince konuşmaya zorlamakta, konuşmayanları mahrum bırakarak baskı uygulamaktadır. Halkın dinî inançlarını, dillerini, geleneklerini tahrip etmeye yönelik sistemli baskılar yapılmamaktadır. Çin Devleti, son tahlilde toprak bütünlüğünü de hedef alarak Doğu Türkistan’ı tarihten silmeyi hedeflemektedir. Eylül 2002’den itibaren üniversitelerde Uygur dilinde eğitim yapılmasının yasaklanması zulmü en iyi gösteren örneklerden biridir.
ZORAKİ GERİ DÖNÜŞ
Uluslararası Af Örgütü, Nepal, Pakistan, Kazakistan, Kırgızistan ve bazı komşu ülkelerden Çin’e zorla geri gönderilen Uygur mültecileri ile ilgili raporlar yayımlamıştır. Bu ülkelerin hemen hepsi Çin’in taleplerine hayır dememiş ve kendilerine sığınan Doğu Türkistanlıları teslim etmiştir.
Sürgündeki Uygurların Doğu Türkistan’da bulunan aile üyeleri ve yakın akrabaları, Çin yönetimi tarafından tutuklanabilmekte, mal varlıklarına el konulmakta, telefon görüşmeleri dinlenmektedir. Çin, sürgündeki Uygurların ailelerini sürekli olarak sorguya çekerek onlara psikolojik baskı yapmaktadır. Devlet yönetimi ile barışık olmayan ve yurt dışında yaşamayı tercih eden Doğu Türkistanlıların aile fertlerine, hatta uzaktan akrabalık bağları bulunan kişilere dahi pasaport verilmemekte, devlet kurumlarında çalışmaları engellenmekte ve bu kişiler adeta toplumdan tecrit edilmektedirler. Bu tür uygulamaların deşifre edilmesi, hatta bu şekilde uluslararası hukuk normlarının hiçe sayıldığının ilan edilmesi dahi o topraklarda suçtur.
KÖLE KAMPLARI
Çin hükümetinin 2003 yılından beri uygulamakta olduğu “işgücü fazlasını başka bölgelere yönlendirme” projesi ile Doğu Türkistan’da yaşayan Uygurlar, özellikle genç kızlar zoraki olarak vatanlarından koparılıp Çin’in iç eyaletlerine çalışmaya gönderilmektedir. Haziran ayında oyuncak fabrikasında saldırıya uğrayan Uygurlar da bu proje kapsamında, zoraki olarak Guangdong’a sürülmüştü.
Çinli patronlara teslim edilen genç Uygurlar, ağır derecede aşağılanmakta, ucuz işçi olarak kullanılmakta ve sömürülmektedir. Doğu Türkistanlı gençler, kendi milli kültür ve geleneklerinden uzaklaştırılırken bir taraftan da Çin milliyetçiliği ve yerel halkın baskıları ile karşı karşıya kalmaktadır. Doğu Türkistanlı kuruluşların raporlarına göre günümüzde Çin’in içeri eyaletlerinde mecburi olarak çalıştırılmakta olan Uygur kız ve erkeklerinin sayıları tahmini olarak 500 binin üzerindedir. Uygurlar, kalitesiz atölye ve fabrikalarda, iş güvenliği ve sağlık sigortası yapılmaksızın fizikî güç gerektiren işlerde çalıştırılmaktadır. Atölyelere zorunlu olarak getirilen ve çoğunluğunu bayanların oluşturduğu Uygur gençlerinin hareketleri bile kısıtlanmakta ve fabrika kompleksinden ayrılmalarına izin verilmemektedir. Genç kızların maaşları eksik verilmekte, hatta kimi zaman kendilerine verilmemekte, geldikleri köy veya nahiyelerin idarecilerine gönderilmektedir. Fabrikalarda çalışan genç kızlar itilip kakılmakta, adeta sıkıyönetim altında idare edilmektedirler. Uygurların çalıştırıldığı fabrikalar toplama kamplarını andırmaktadır.
Erem Şentürk / Diriliş Postası