Hepimizin ortak amacı çocuklarımızın iyi yetişmesidir. Ancak artık onlar sadece bizim kontrolümüzde değiller. Küçülen dünyada hiç ummadığımız kişiler, kuruluşlar ve yayın organları da onlar üzerinde söz sahibidir. Bugün ciddi problemlerimizden birisi de teknoloji ve iletişimdeki baş döndürücü gelişmeler ortasında kalan çocukları nasıl eğiteceğimiz ya da onların olumsuz etkilerinden çocuklarımızı nasıl koruyacağımızdır.
İçinde bulunduğumuz yüzyılın en önemli buluşlarından biri olan televizyon; kitle iletişim araçları içinde en etkili olanıdır ve halen bu konudaki liderliğini devam ettirmektedir. Yapılan araştırmalara göre: Günde 3 saat televizyon izleyen bir kişi yıllık 45 gününü, 75 yıllık ömründe ise 9 yılını televizyon karşısında geçirmektedir.
Televizyon dizileri, çizgi filmler, internet cafeler kontrol edilmeden çocukların kullanımına sunulduğunda onların duygu ve düşüncelerinde, yaşayışlarında tamiri mümkün olmayan tahribatlar açmaktadır.
Televizyon, internet, basın-yayın çocuklar üzerinde belki daha etkili olmakta, yanlış yönlendirmeler, özentiler, taklit etmeler bizi ve çocuklarımızı istemediğimiz sonuç ve davranışlarla karşı karşıya bırakabilmektedir.
Nottingham Üniversitesi’nden Çocuk Psikolojisi Uzmanı Prof. Elizabeth Newson konu ile ilgili olarak şunları söylemektedir; “Çocuklar yetişkinliğe adım atarken kendilerine bir model ararlar. Bu model bazen aile içinden biri, bazen sokaktan biri, bazen de çocuğun seyrettiği şiddet filmlerindeki kahramanlardan biri olabilir. Çocuk özendiği bu modeli taklit etmeye çalışır. Çocuklar, şiddet sahnelerinin gerçek hayatta da bir eğlence türü olduğuna inanır.”
Kontrolsüz televizyon seyretmenin; anne-baba ile ilişkide, okumayı ve düşünmeyi engellemede, kültürel yabancılaşma ve dilin yozlaşmasında, kimliğin oluşmasında, çocukluğun ve masumiyetin yitirilmesinde olumsuz etkisinin olduğu tespit edilmiştir. Hatta aşırıya kaçıldığında madde bağımlılığı gibi etki yapabileceği söylenmektedir. Çocuklar bazen seyrettikleri film, dizi ve sahneleri bir oyun gibi algılayabilirler. Daha kötüsü gördükleri, duydukları şeyleri denemek isteyebilirler.
Televizyonlardaki şiddet içerikli film ve çizgi filmlerin çok olumsuz bir yönü de çocuklar için gerçek ve hayal sınırını ortadan kaldırması ve empati duygusunu yok ederek vurdumduymazlığa sevk etmesidir.
Çocukların odasına ayrı televizyon koymanın da zararlı olduğunu belirtmeliyiz.1973 yılında Kanada’da küçük bir kasabaya ilk kez televizyon geliyor. Kasabada televizyon yayınının başlamasından 2 yıl sonra yapılan bir araştırmada kasaba çocuklarının saldırgan davranışlarında % 160’lık bir artış tespit ediliyor.
Davranışlara Etkisi Yapılan araştırmalar, çocuklardaki Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu’nun her geçen gün arttığını göstermektedir. Nedenleri incelendiğinde televizyon ve bilgisayarın önemli bir etken olduğu görülmüştür. Oyalanıyor düşüncesi ile sesimizi çıkartmadığımız çocuklarımız, televizyon ve bilgisayar başında saatlerini geçirmekteler. Böylece, küçük yaştan itibaren hızlı hareket eden objelere odaklanmayı öğrenmekte, bu durum da hareketsiz nesnelere odaklanmalarını olumsuz etkilemektedir.
Çocukların “Tüketim Toplumu Bireyi” Olmalarına Etkisi Reklamlar, kısa süreli ve hareketli oldukları için çocukları cezbetmekte ve dakikalarca gözlerini ayırmadan televizyon izlemelerine neden olmaktadır. Kullanılan sloganlarda mutlu hayatlar vaat edilmekte ve bu hayata ulaşmanın tek yolunun o ürüne sahip olmaktan geçtiği ifade edilmektedir. Çocukların toplumda önemli bir çoğunluk oldukları düşünülürse, hedef kitle kabul edilip tüketim arzusu ve marka istekleri ile doldurulmaları olasıdır.
Cinsiyet- Rol Tanımları ve Benlik Algısına Etkisi Pek çok çizgi filmde cinsiyet- rol tanımlamaları yer almaktadır. Bu tanımlamalarda çocuklar, kız ya da erkek olarak nasıl olmaları gerektiğine ilişkin oluşturulmuş ideal tipleri görmektedir. Aynaya baktıkları zaman, o ideal tipe olan yakınlıkları ya da uzaklıkları ölçüsünde benlik algıları etkilenmektedir.
Anne-Baba İle Kurulan İlişkiye Etkisi Televizyonda ideal anne-baba rol tanımları da yer almaktadır. Çocuğunun sağlığını ve mutluluğunu düşünerek hangi ürünleri kullanması gerektiğine karar veren, onu mutlu etmek için en sevdiği oyuncağı alan anne ve babalar televizyonda sıklıkla gördüğümüz modellerdir. Erich Fromm bir kitabında; “İnsanlar ne kadar çok şeyi olursa o kadar çok mutlu olacağını sanır.” diyor. Bu anlamda “satın alma” eyleminin çok kolay olduğunun lanse edildiği reklamları görüp de kendi anne-babası istediklerini almayan çocuk hayal kırıklığı yaşayabilir.
Şiddet Eğilimlerine Etkisi Şiddet; haberlerden filmlere, dizilerden çizgi filmlere dek her an her yerde hayatın bir parçası olarak yer almaktadır. Bu da şiddetin normalize edilmesine neden olmaktadır. Hatta çizgi filmlerde “sempatik şiddet” var bile denebilir. Gerçek bir şiddet karşısında çocuk koruma kalkanı olarak gözlerini kapatır. Fakat çizgi filmlerdeki bazı sahnelerde çocukların, gördükleri onca şiddetten sonra ayağa kalkabilen karakterlere kahkahalarla güldüklerini görmekteyiz. Daha da kötüsü izlediklerini birbirleri üzerinde denemeye kalkmalarıdır.
Okumaya, Düşünmeye ve Başarıya Etkisi Bilindiği gibi yazılı kültür, insanlara düşünmeyi, yorumlamayı ve sorgulamayı sağlar. Oysa televizyonun yaygınlaşmasıyla birlikte insanlar sadece gösterilenleri almakla yetinir olmuşlardır. Bilgiyi özümsemeden, gör-geç tarzında alan çocuğun düşünme ve problem çözme becerileri olumsuz etkilenir. Ayrıca çocuğun aşırı televizyon izlemesi, onu okumaktan, sinema ve tiyatroya gitmekten, hatta çoğu kez oyun oynamaktan bile yoksun bırakmaktadır. Bu durum sosyal ilişkilerinin zayıflamasına neden olmaktadır.
Kültürel Değerlere Etkisi Televizyondaki programların bazıları, çizgi filmlerin ise neredeyse tamamı yabancı kaynaklıdır. Dolayısıyla çocuklar, kendi kültür değerleri ile değil, başka ülkelerde oluşturulan kahramanlar ve farklı değerlerin işlendiği programlarla büyümektedirler. Bu da onların kendi kültürel değerlerine yabancılaşmalarına neden olmaktadır.
Dildeki Yozlaşmaya Etkisi Televizyonun, en önemli ifade ve iletişim aracı olan dilimiz üzerinde de oldukça olumsuz etkileri vardır. Kullanılan sözcük sayısının azlığının yanı sıra Türkçe’nin yanlış, yabancı özentili ve kısır bir şekilde kullanılması da buna örnektir.
Furkan Nesli Dergisi'nden Alıntıdır