Mekke'nin Gözde Genci ve İslam'ın İlk Öğretmeni: Musab Bin Umeyr

Furkan Haber olarak; mübarek Ramazan ayında her gün bir sahabenin hayatını sizlerle paylaşıp, örnek şahsiyetlerinden istifade etmenizi temenni ediyoruz.

Eklenme Tarihi: 25 Nis 2020
4 dk okuma süresi
Güncelleme Tarihi: 26 Eyl 2024
Mekke'nin Gözde Genci ve İslam'ın İlk Öğretmeni: Musab Bin Umeyr

Mus'ab bin Umeyr, Mekke’nin en asil ve zengin gençlerinden biriydi. Zenginliğinin yanı sıra zekası, yakışıklılığı ve ahlakı ile de şehrin gözdesiydi. Peygamber efendimiz bunun için; "Mekke'de Mus'ab'dan daha zarîf, daha nârin, daha güzel kimse yoktu. Saçları kıvrım kıvrımdı." buyurmuşlardı.

Zengin ve Rahat Hayatını Terk Etti

Musab Bin Umeyr, İslam’ın sedasını işitince annesinin bütün itirazlarına rağmen refah hayatını terk ederek Efendimizin mücadelesine katıldı. Mekke'de Müslümanların toplandığı Erkam bin Ebi'l-Erkam'ın evine gitti. Rasulullah’ı görür görmez Müslüman oldu. İslam’a girmesi; ailesinin sunduğu tüm imkanları ve Mekke’deki şöhretini terk etmesi demekti. Musab, dünyanın geçici nimetlerini elinin tersiyle iterek hak yolda ilerlemeye başladı.

Ailesi Musab’ı dininden döndürmek için türlü eziyetler yaptı. Evlerindeki bir mahzene hapsederek günlerce aç ve susuz bıraktılar. Arabistan'ın yakıcı güneşi altında ağır ve tahammülü zor işkenceler yaptılar. Fakat Mus'ab bin Umeyr, bu ağır ve acımasız işkenceler karşısında sabır ve sebât gösterdi.

İslâm’ı kabûl ettikten sonra Mekke'de sıkıntı ve işkencelere mâruz kalan Mus'ab bin Umeyr, Rasûlullah'ın izniyle iki defa Habeşistan'a hicret etti. Daha sonra dönüp, Peygamberimizin yanına geldi.

Onun bu gelişini Hazret-i Ali şöyle anlatmıştır:

Resûlullah ile oturuyorduk. Bu sırada Mus'ab bin Umeyr geldi. Üzerinde yamalı bir elbiseden başka giyeceği yoktu. Resûlullah onun bu hâlini görünce, mübârek gözleri yaşla doldu ve:

- Kalbini Allahü teâlânın nûrlandırdığı şu kimseye bakın! Anne ve babası onu en iyi yiyecek ve içeceklerle besliyorlardı. Allah için bunların hepsini terk etti. Allah ve Resûlünün sevgisi, onu gördüğünüz hâle getirmiştir, buyurdu.

İslam'ın İlk Öğretmeni

Birinci Akabe bî'atında Müslüman olan Medîneliler, Rasûlullah efendimize:

"Yâ Resûlallah! İçimizde, İslâmiyet açıklandı ve yayılmaya başladı. Halkı Allahın Kitâbına da'vet edecek, Kur'ân-ı kerîmi okuyacak, İslâm dînini anlatacak, İslâm'ın sünnet ve emirlerini aramızda ikâme edecek, yerleştirecek, namazlarımızda bize imâmlık yapacak bir kimse gönder" diye mektup yazdılar.

Bunun üzerine Rasûlullah efendimiz Mus'ab bin Umeyr'i, Medine'ye gönderdi ve ona:

"Medînelilere Kur'ân-ı kerîm okumasını, İslâm'ın emir ve yasaklarını öğretmesini, namazlarını kıldırmasını" emretti.

Mus'ab bin Umeyr kısa zamanda Medîne'ye vardı. Hemen çalışmalara başlayan Musab bir an olsun İslam’ı tebliğ etmekten geri durmadı. Onun bu gayretli çalışması sonucu Medine’de İslam’ın girmediği ev kalmadı. Böylelikle Musab, Medine’de kurulacak İslam devletinin temellerini attı.

Efendimizi Korurken Şehit Oldu

Musab, Bedir savaşında sancaktâr olup, büyük gayret ve kahramanlık gösterdi. Süveyd bin Harmale ile birlikte Abdüddâroğullarından Bedir savaşına katılan iki kişiden biri idi. Mus'ab, Uhud savaşına da katıldı. Yine sancağı o taşıyordu.

Bu savaşta Peygamberimizin yanından ayrılmayarak saldıranlara karşı koyuyordu. İki zırh giyinmişti. Bu hâliyle Peygamberimize benziyordu. Müşrik ordusundan İbn-i Kâmia adında biri Peygamberimize saldırırken, Mus'ab bin Umeyr onun karşısına çıktı. Bu müşrik, bir kılıç darbesiyle Mus'ab bin Umeyr'in sağ kolunu kesti. Mus'ab bunun üzerine sancağı derhâl sol eline aldı.

Mus'ab o esnâda; "Muhammed (aleyhisselâm) ancak resûldür. Ondan evvel daha nice peygamberler gelip geçmiştir" meâlindeki Al-i İmrân sûresinin 144. âyet-i kerîmesini okuyordu. İkinci bir darbe ile sol kolu da kesilince, sancağı kesik kollarıyla tutup göğsüne bastırdı ve yine aynı âyet-i kerîmeyi okudu. Bu hâliyle kendini Peygamberimize siper yapan Mus'ab bin Umeyr'in üzerine hücum eden İbn-i Kâmia, vücûduna bir mızrak sapladı ve Mus'ab bin Umeyr yere yıkılıp şehit oldu.

Mus'ab bin Umeyr zırh giydiği zaman, Peygamberimize benzediği için müşrikler onu şehit edince Peygamberimizi öldürdüklerini zannetmişlerdi.

Hazret-i Mus'ab şehit olunca; onun sûretinde bir melek, sancağı aldı. Mus'ab'ın şehit düştüğünden Rasûlullahın henüz haberi olmamıştı. "İleri ey Mus'ab ileri!" diye sesleniyordu. Bunun üzerine bayrağı elinde tutan melek, geri dönüp Rasûlullah efendimize; "Ben Mus'ab değilim" diye cevap verince, Rasûlullah sancağı elinde tutanın melek olduğunu anladı. Bundan sonra Peygamberimiz sancağı Hazret-i Ali'ye verdi.

Rasûlullah efendimiz, Mus'ab bin Umeyr'i şehit olmuş görünce, başı ucunda Ahzâb sûresinden:

"Mü'minlerden öyle yiğitler vardır ki, onlar Allah'a verdikleri sözde sadâkat gösterdiler. Onlardan bâzıları şehit oluncaya kadar çarpışacağına dâir yaptığı adağını yerine getirdi. Kimisi de şehit olmayı bekliyor. Onlar verdikleri sözü aslâ değiştirmediler" meâlindeki âyet-i kerîmeyi okudu ve sonra şöyle buyurdu:

- Allah'ın Resûlü de şâhittir ki, siz kıyâmet günü Allah'ın huzûrunda şehit olarak haşrolunacaksınız.

Daha sonra yanındakilere dönüp;

- Bunları ziyâret ediniz. Kendilerine selâm veriniz. Allahü teâlâya yemîn ederim ki, kim bunlara bu dünyâda selâm verirse, kıyâmette bu aziz şehitler kendilerine mukâbil selâm vereceklerdir, buyurdu.

Mus'ab bin Umeyr'e kefen olarak bir şey bulunamamıştı. Mekke'nin en zengin iki ailesinden birinin çocuğu olan Mus'ab bin Umeyr'in örtünecek kefeni yoktu.

Habbâb bin Ered der ki:

Mus'ab bin Umeyr, Uhud'da şehit edilince, kendisini saracak kısa bir hırkadan başka bir şey bulunamadı. Hırkayı baş tarafına çektik, ayakları açıldı. Ayaklarına çektik, baş tarafı açıldı. Rasûlullah bize:

- "Onu baş tarafına çekiniz! Ayaklarını otlarla kapatınız" buyurdu.