Mevsim Geldi, Haydi Haccet!

Furkan Nesli Dergisi’nin 41. sayısında yer alan “Mevsim Geldi, Haydi Haccet” başlıklı yazısını istifadenize sunuyoruz.

Eklenme Tarihi: 16 Ağu 2018
4 dk okuma süresi
Güncelleme Tarihi: 26 Eyl 2024
Mevsim Geldi, Haydi Haccet!

İşte Furkan Nesli Dergisi’nde bulunan “Mevsim Geldi, Haydi Haccet” başlıklı yazı;

İktidar saraylarından, yığın yığın hazinelerden, zillet mabedlerinden ve çobanı kurt olan koyun sürüsünden kaçıp kurtul. Kurtulmaya niyetlen ve Allah’ın evini, insanların evini Haccet!

Hac genel olarak insanın Allah’a doğru seferidir. Âdemoğullarının yaradılış felsefesinin sembolik bir göstergesidir. Bu felsefenin muhtevasının somuta dökülmesidir. Tek kelimeyle hac, yaradılış tiyatrosudur; insanın yaradılışının tiyatrosu…

Hac buradan O’nun tarafına dönüşün nişanesidir. Sükûnetin gidişidir. Hac, ucu kaçmış bir ip yumağındaki gibi, senin de kendi ucunu bulup çözülmendir. Bu düğüm, tek bir “inkılabı niyet” ile açılır, ufukta belirir, yola koyulur. Dümdüz bir hatta yol alarak sonsuzluğa doğru, başka bir yöne doğru, O’nun yönüne doğru göç eder.

Kendi evinden, Allah’ın evine göç et!

Kim olursan ol şunu unutma!

Sen insandın, Âdem’in çocuğu idin, ama tarih, hayat, insanlık dışı toplumsal düzen seni değiştirdi, başkalaştırdı, kendinden, fıtratından uzaklaştırdı, seni sana yabancılaştırdı.

İnsandın, Allah’ın halifesiydin, Allah’ın sohbetdaşı idin, Allah’ın özel emanetçisi idin, Allah’ın yakınıydın. Sana Allah’ın ruhu üflenmişti, Allah’ın özel öğrencisiydin, bütün isimleri Allah sana öğretmişti.

Şimdi haccet!

Ebediyete yönel. Allah’la görüş. Hesap gününde orada bulun. Orada artık “elin bir amel işlemekten acizdir.” Oradaki mahkemede kulağını, gözünü ve kalbini yargılarlar. Her birine ayrı ayrı sorarlar. “Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme! Çünkü kulak, göz ve gönlün hepsi bundan sorumlu tutulacaktır.”

Sen sorumlusun, azaların da sorumlu. Ve sen kendi işlediğin imansız ve acımasız amellerin saldırısı karşısında aciz bir kurbandan başkası değilsin. Öyleyse daha şimdiden, “ameller dünyasındayken” kendini “hesap dünyasına” göç için hazırla. Ölümü prova et. “Ölmeden önce öl!” Şimdi ölümün sembolü olarak “ölümü” seç, ölmeye niyetlen, ölüme yönel.

Haccet!

Hac buradan, O’nun tarafına dönüşün bir nişanesidir. O, mutlak sonsuzluktur. Ebedidir, ucu bucağı yoktur, sınırı yoktur, “tâ şuraya kadarı” yoktur.

“O’na” dönmek demek mutlak olgunluk, mutlak iyilik, mutlak güzellik, kuvvet, bilgi, mutlak hakikat ve mutlak değer yönüne doğru yola çıkmak demektir.”

Allah; ineceğin durak olmayıp, senin “hedefin”dir. Öyle bir hedeftir ki, daima bir gaye olarak kalır. Allah; senin güzergâhının son noktası değildir. Senin seferin, ebedî hicretin, bir yol üzerinde süredurur. Bu, son noktası olmayan bir yoldur. Asla bitmeyen bir yol… Mutlak yolculuktur bu. Allah, senin bu dünyadaki ve kendi benliğindeki hareketinde, senin bitmez tükenmez serüveninde bir “hedef” belirticidir, varılacak bir durak değildir.

Ey zalim, ey cahil!

Ömür denen alışverişte ziyankâr! Sapıklığın ve cehaletin kurbanı, kullukta hüsrana uğrayan, zillete düçar olan, korkuların ve dünyanın elinde oyuncak olan kişi! Mikat’a git, insanın büyük dostuyla, seni insan olarak yaratanla görüşmeye git.

Ey Hacı!

Şimdi nereye gidiyorsun? Eve doğru mu? Hayata doğru mu? Dünyaya doğru mu? Hacdan aynen geldiğin gibi mi dönüyorsun?

Asla!

Ey bu sahnede sembollerle İbrahim rolünü oynamış kişi! İyi sanatçı, rolünü oynadığı karakterde erir. Eğer rolünü iyi oynarsa, sahne işi biter, ama kendisinin işi bitmez. Öyle sanatçılar gelmişlerdirki îfâ ettikleri rolden uzaklaşmamış, rollerini içselleştirerek ölmüşlerdir.

Ve sen İbrahim rolünü oyunla değil, ibadetle, aşkla üstlenmiş müslüman! Allah’ın evinden kendi evine gitme, İbrahim rolünden çıkıp kendi rolüne dönme! Halkın evini terk etme, kendi toprağına tekrar ayak basma, kendi kilimine oturma tekrar. İhram’ı çıkarıp da bedenini kendi kılığına bürüme!

Ey İbrahimî Hacı!

İsmailini kurban et; kendi ellerinle bıçağı boğazına daya ki, halkın boğazındaki bıçağı kaldırıp atasın; iktidar saraylarının temellerinde, yağma hazinelerinin başında, dırar ve zillet mabetlerinin eşiğinde, boğazlanan insanların boğazlarındaki hançeri alıp İsmailinin boğazına daya ki, hançeri cellâdın elinden alma gücünü elde edebilesin! Ama... İsmaillerin fidyesini, bizzat İbrahim’in ilahı öder. Öldürmezsin, İsmailini kaybetmezsin. Amaç, iman yolunda İsmailini kendi ellerinle boğazlama noktasına kadar ilerleyebilmen.

Ve şimdi Ey Hacı!

Aşk tarafından geliyorsun, “İbrahim’in Makamı”nda durmuşsun, İbrahim’in Makamına erişmişsin! İbrahim’in Makamında, İbrahim’in bastığı yerlere ayak basmakta; İbrahim’in yükseliş merdivenin en son basamağında, İbrahim’in Mirac’a yükselişinin en yüksek noktasında, İbrahim’e en yakın mesafedesin:

“Makam-ı İbrahim”

Şu halde sen, Kâbe’nin bina edeni, özgürlük evinin mimarı, Tevhid’in kurucusu, sorumlu, âşık, bilinçli, put kıran, Nemrud’un zulmüne karşı mücadeleye giren, şirk cehaletiyle savaşan, İblis’in vesvesesiyle cihad eden, insanların içine vesvese atan Hannas’a karşı savaş veren bir kimsesin. O halde İbrahim gibi yaşa, kendi çağında iman Kâbe’sinin mimarı ol. Halkını, uyuşuk hayat bataklığından, ölü hayat, uyku rahatlığı, zulüm zilleti ve cehaletin zulmetinden çıkararak harekete geçir, yön ver, hacca davet et, tavafa getir.

Kendi toprağını harem bölge yap! Zira harem bölgedesin.

Kendi çağını haram zaman yap! Zira haram zamandasın.

Yeryüzünü Mescid-i Haram yap! Zira Mescid-i Haram’dasın.

Zira yeryüzü Allah’ın mescididir Ama görüyorsun ki öyle değil!