Akif Beki yazdı.
Sinan Ateş cinayeti tüm bağlantılarıyla aydınlatılsın, diyorsunuz…
MHP, bunu kendisine karşı düşmanca bir eylem, bir saldırı sayıyor.
Polisin ortaya çıkardığı bağlantıları, savcılığın hazırladığı iddianameyle Emniyet kayıtlarından yazıyor, örtbas edilmesin diye de konuşuyorsunuz…
MHP, bunu kendisine yönelik bir iftira olarak alıyor ve sizi, MHP’yi bulaştırmakla suçluyor.
Oysa sadece Ankara’da, gün ortasında işlenmiş bir siyasi cinayetin üstü kapatılmasın istiyorsunuz. Hepsi bu.
Fakat MHP tutuyor, ‘suçtan zarar gören’ olarak davaya katılma dilekçesinde sizin de adınızı yazıyor. Mahkeme çağırsın, gelip bildiklerinizi anlatın diye.
Polisin, savcının, Ayşe Ateş’in bildiklerinden başka bir bildiğiniz olduğunu söylememişsiniz. Polisin ulaştığı bağlantılar karartılmasın, üstüne gidilsin, demişsiniz.
Mahkemeye çağrılsanız yine aynısını tekrarlayacaksınız, belli.
Böyle siyasetçi, akademisyen ve gazetecilerden 154 isim belirlemişler. Ben de varım aralarında.
Ya mahkemede konuşun ya susun, mesajı. Başka ne anlayalım şimdi biz?
İzler karartılırsa karartılsın, cinayet örtbas edilirse edilsin, azmettiricilerin yanına kalırsa kalsın, adalet yerini bulmazsa da bulmasın; bize ne mi!
Sonucu sorgulamayalım mı!
Adaleti kovalamak, cezasızlığa karşı çıkmak bize kalmamış mı!
Dünkü basın toplantısında Devlet Bahçeli, 154’lüklere şöyle verdi veriştirdi:
“Bazı çevreler, 2024 yılı içinde MHP’ye karşı çok büyük haksızlıklar, iftiralar, yalanlar, hakir görmeler, suçlamalarda bulunmuşlardır. Bunların toplamı 154 kişidir… Yakın takip altındayız. Şu görmüş olduğunuz liste, kimin hangi gün, hangi saatte, hangi programda nasıl ve kimlerle konuştuklarının, MHP’ye hangi hakaretleri yaptıklarının toplamıdır. Bu dosya elimizdedir.”
Bahçeli’nin “elimizde” dediği de gizli, gizemli bir dosya değil.
Sinan Ateş cinayetinin üstüne giden siyasetçi, hukukçu ve gazeteciler, yasa dışı bir iş yaparken dinlemeye takılmamış. Polis de o kayıtları, savcı yerine MHP’ye vermemiş.
Hayır, bu 154 kişinin yasa dışı dinlendiği de çıkmıyor.
Sadece TV’de, kimin kimle konuştuğu ellerindeymiş.
Ama sanki gizli bir bilgi havasında sunuluyor.
Bahçeli, dosyadaki isimlerin ‘bizi hedef gösteriyorlar’ diye yakınmasına da kızıyor.
Şöyle:
‘Günü geldiğinde bu dosya eyleme de geçecektir. Eylem, hukuki nitelikli olacaktır. Bizi hedef gösteriyorlar saçmalığından da korkaklığından da kendilerini kurtarsınlar. Onlarla muhatap olmayı dahi kabul etmeyiz ama hukuk zemininde mutlaka hesaplaşacağız.”
Gözdağı değilse ne?
Neredeyse cinayet, cinayetin tüm bağlantılarıyla aydınlatılmasını isteyenlerin üstüne kalacak.
Adalet istemek suç oldu, isteyenler mahkemeye çekiliyor da bizim mi haberimiz yok?
Özel Harekât Dairesi’ni ziyaretinde polisler, Bahçeli’nin elini öpmüştü.
Kışlaya, karakola, camiye, okula partizanlık sokulması sizi rahatsız ettiyse… Devlete ve millete bedeli sonra ağır oluyor, hiç mi ders almadık diye söylendiyseniz…
Yanlışlık onların yaptığında değil de sizin hatırlatmanızdaymış gibi kabahatli çıkan siz oluyorsunuz yine.
Vatandaşlıktan gelen söz hakkınız elinizden alınmış da siz hâlâ TV’lerde gizli, saklı konuşuyormuşsunuz… Ve gafil gafil kimselere sesinizi duyurmadığınızı zannederken görüntülerinizi çekip dosyaya koymuşlar âdeta.
Onu da geçin, sembolizme önem verirdi Bahçeli…
Tarihimizde 150’likler diye bir liste var. Kurtuluş Savaşı sonrasında sürgüne gönderilen siyasetçi, bürokrat ve gazetecilerden oluşuyor. Sayıyı tutturarak meşhur 150’likleri de çağrıştırabilirlerdi.
Oysa fişlediklerine bölücü, FETÖ’cü yakıştırmalarıyla kalmışlar. Nasıl atladılar? Yoksa 4 kişi eksiltmeye kıyamadılar mı?