Milli Savunma Bakanı konuşunca…

Bizde Milli Savunma Bakanları’nın medya önüne çıkması nadirdir. Hele asker kökenli bir Milli Savunma Bakanı için bu daha nadirdir. Çünkü “Ülke güvenliği” konusu hassastır ve ona da o sorulur. Son zamanlarda medya – iktidar ilişkileri açısından “Cumhurbaşkanı’na sorulmayan sorular” konusu önem kazandı. Mesela uçakta Türkiye’nin en çok tartıştığı “Bahçeli’nin Öcalan açılımı” sayın Cumhurbaşkanı’na neden sorulmamıştı? Halen de sorulmuş değil. Devlet Bahçeli de … Milli Savunma Bakanı konuşunca… Devamı »
Eklenme Tarihi: 14 Kas 2024
3 dk okuma süresi
Güncelleme Tarihi: 14 Kas 2024
Milli Savunma Bakanı konuşunca…

Bizde Milli Savunma Bakanları’nın medya önüne çıkması nadirdir. Hele asker kökenli bir Milli Savunma Bakanı için bu daha nadirdir. Çünkü “Ülke güvenliği” konusu hassastır ve ona da o sorulur.

Son zamanlarda medya – iktidar ilişkileri açısından “Cumhurbaşkanı’na sorulmayan sorular” konusu önem kazandı. Mesela uçakta Türkiye’nin en çok tartıştığı “Bahçeli’nin Öcalan açılımı” sayın Cumhurbaşkanı’na neden sorulmamıştı? Halen de sorulmuş değil.

Devlet Bahçeli de en son kendisine soru soran bayan gazeteciyi fırçaladı.

Ancak Tv100 adına Kübra Par, Milli Savunma Bakanı’nı ekrana çıkarmayı başardı ve öyle böyle değil, basbayağı gazetecinin sorması gereken soruları sordu.

Hassas sorulardan birisi “İsrail’in Türkiye’ye saldırma ihtimali var mı?” sorusu idi. Soru, bir sürecin doğru değerlendirilmesi bakımından önemliydi.

Hani Cumhurbaşkanı Erdoğan “İsrail’in Türkiye için tehdit oluşturduğu” değerlendirmesini yapmış, ardından “İç cepheyi tahkim” söylemini geliştirmiş, bunun içine Devlet Bahçeli’nin “Öcalan açılımı” girmiş, bir ara İsrail’in “Demir Kubbesi”nden mülhem “Çelik kubbe” yapımı ve bunun için halkın katkısı talep edilmiş, sonra vazgeçilmiş…

“İsrail’in Türkiye’ye saldırabileceği” konusu ise, inandırıcılık açısından sorgulanmış… Bunu Cumhurbaşkanı’nın TBMM’den, üstelik TBMM’nin yeni yasama yılına giriş töreninde yaptığı konuşmayla ifade etmesi yadırganmış…

Ama böyle bir şey söylenmişse söylenmiştir, denilerek, ya da Cumhurbaşkanı söylemişse ciddiye almak gerekir diye düşünülerek, farklı platformlarda tartışılmaya devam etmiş…

Bir gazetecinin Milli Savunma Bakanı’nı bulunca ona bunu sormaması yadırganırdı. Kübra Par, konuğuna bunu sormasaydı eleştirilirdi. Kübra Par gibi birisi, o soruyu, hem kendi kariyeri adına sormamazlık yapamaz, hem de ve biraz da soru soramayan gazetecilere yönelik “Gazeteciysen herkesin merak ettiği soruyu soracaksın kardeşim ” gibi bir “gazetecilik dersi” boyutunda sorardı.

Eski Genelkurmay Başkanı, halen Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler’e o soru soruldu: “İsrail’in Türkiye’ye bir doğrudan tehdidi olabilir mi?”

Cevap şöyle idi:

“Şimdi Sayın Cumhurbaşkanı’mız iç cephenin öneminden bahsetti ve bunu mutlaka sağlamamız gerektiğini ifade ettiler. Ben kesinlikle Sayın Cumhurbaşkanımızın çok haklı olduğundan yanayım. İç cephe her zaman bize lazım. Yani barış ortamında da olsak iç cephenin bütünlüğü, güçlülüğü her zaman bir ülkenin lehinedir. ‘Efendim İsrail Türkiye’ye saldırır mı?’ Cumhurbaşkanı’mız zaten böyle bir tehlikeyi görmese böyle bir şey ifade eder mi? Elbette ki saldırabilir.”

Ne dersiniz, cevap yeterince tatmin edici mi?

Sayın Bakan “İsrail Türkiye’ye saldırır mı?” sorusunu “Elbette ki saldırabilir” diye sonlanan bir cümle ile cevaplıyor ama bu cümlenin gerekçesi olarak “Cumhurbaşkanı’mız zaten böyle bir tehlikeyi görmese böyle bir şey ifade eder mi?” gibi bir cümleyi kuruyor. Yani kendisinin gerekçelendirdiği bir “olgu”dan değil, Cumhurbaşkanı’na olan güvenden yola çıkarak ulaştığı bir sonuçtan söz etmiş oluyor.

Bu Türkiye’de klasik “Bir bildiği vardır” şeklindeki “lidere bağlılık” çizgisinin uzantısı. Ancak herhangi bir partili, iktidar partisi mensubu bir milletvekili, ya da sokaktaki vatandaş sergilese tabii karşılanacak böyle bir tavır, asker kökenli bir Milli Savunma Bakanı sergilediğinde, içerde – dışarda not edilir.

Hani insan, “Cumhurbaşkanımız öyle söylüyorsa vardır bir bildiği”nden öte, “İsrail’in tavrı, hedefleri, kullandığı yöntemler vs…” yi içeren bir değerlendirme bekliyor. Onlar olmayınca da, değerlendirme boşlukta – ya da en azından kategorik kalıyor.

Bakan Güler, 3. dünya savaşı riskinin olup olmadığına ilişkin soruya, “Her an çıkabilir. Ama tabii ki çıkmasını istemiyoruz. Koskoca Türkiye Cumhuriyeti ve Türk milletinin güvenliğinden sorumluyuz. Her türlü olasılığı da değerlendireceğiz” gibi bir cevap veriyor. Bunlar da Türkiye adına sanki ağızdan kolay çıkan sıkıntılı yaklaşımlar.

Bakan Güler’in Suriye’ye ilişkin değerlendirmeleri de sorunlu. Mesela Özgür Suriye Ordusu (ÖSO)’nun ilerde Suriye’nin ordusu olacağını iddia ediyor. Gerçekten uzun vadede Suriye’de yeniden yapılanma konusunda böyle mi düşünüyor Türkiye?

Güler, “Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Esed ile yakında bir görüşme ihtimali var mı?” şeklindeki soruya ise “Cumhurbaşkanımız bir dünya lideri, bu bir şanstır, sayın Esed’in bunu çok iyi değerlendirmesi lazım” gibi bir karşılığı var. Bu sözlerin Milli Savunma Bakanlığı ile onurlandırılmış bir kişi için Erdoğan’a yönelik takdir boyutunda bir sorun yok, ancak Esed’le birebir teması arama noktasında sıkıntı var. Suriye tarafı da aynı cümleyi kurarsa ne olacak?

Yaşar Güler’i yine de kendisini serbest bir söyleşiye açtığı için kutlamak gerek. Ama iyi bir diplomasi brifingi aldıktan sonra…