Suyun denizlerden buharlaşması ve onun yağmur yüklü bulutlar halinde taşınma mekanizması bir mucizedir. Tonlarca ağırlıkta olan su, gökyüzünde rüzgârlar vasıtasıyla kilometrelerce uzaklıklara taşınır. Eğer bu su yere ulaşmadan kullanılacak olsaydı yine insana faydalı olmayacaktı. Yağmur suyu saf sudur. (Atmosferden karışan toz zerrecikleri hariç içerisinde herhangi bir madde yoktur.) İçerisinde hiçbir mineral yüklenmemiştir. Yine atmosferdeki suyun yoğunlaşıp nispî nemin doyuma ulaşmasıyla suyun damlalı hale gelmesi ayrı bir ibret olayıdır. İşte Rabbimiz bu gerçeği hatırlatmak için; ‘Onu siz mi indiriyorsunuz yoksa biz mi indiriyoruz?’ diyerek nimetini ve kanununu hatırlatmış olmaktadır. Yeryüzüne yağmur damlalarının nizâmî bir şekilde inmesi de ayrı bir mühendislik harikasıdır. Yeryüzüne ulaşan suların bir kısmı direkt yüzeysel akışa geçip akarsuları meydana getirirken, bir kısmı da toprağın içerisinden ve kayaların içinden yeraltına sızar. Yere ulaşmasıyla birlikte bulanık bir halde olan su, aslında topraktan yaratılmış olan insan için faydalı olan mineraller yüklenmektedir. Sonra o bulanık çamurdan berrak bir su elde edilir. Kayaların çatlaklarından yeraltına sızan su, damla damla hareketle âdeta işlemden geçiyor ve bir toplanma yolu bularak çoğalıyor ve kayadan büyük bir ihtişamla fışkırıyor. Rabbimiz bu gerçeği “...öyle kayalar vardır ki içerisinden sular fışkırır” ifadesiyle bizlere haber vermektedir. Ve her bölgenin suyu da aynı değildir. Suyun işlemden geçtiği kayaç türlerine göre kalitesi ve içerisindeki mineral dengesi değişmektedir. İnsan tertemiz akan dereleri ve yükseklerden düşerek şelaleler oluşturan suları gördüğünde; ‘Rabbim nimetlerin ne kadarda çok! Saymakla bitmez ki’ demesi gerekmez mi?
Suyun bileşimine baktığımızda yine Rabbimizin mucizesini görmek mümkündür. Su; H2O dediğimiz iki hidrojen ve bir oksijenden meydana gelmektedir. Hidrojen yanıcı, Oksijen ise yakıcıdır. Allah-u Teâlâ yanıcı ve yakıcı olan iki elementten, içtiği zaman insanı ferahlatan, kanı incelten, insanın hararetini kesen suyu yaratmıştır. İşte Rabbimiz bu mükemmel nimeti hatırlatarak Vakıa suresinde; “İçmekte olduğunuz suyu gördünüz mü?” buyurarak yani görün demek ister. İbretle bakın israf ettiğiniz, bol bol kullandığınız şu suya. Bunu buluttan siz mi indiriyorsunuz yoksa biz mi?
İnsan şöyle bir düşünmeli Allah (c.c.)’ın koymuş olduğu kanunlarla bize takdim ettiği suyu biraz kıssa veya bir müddet vermese acaba nasıl bir tabloyla karşılaşırız. Allah’ın nimetini evimize getirenlere bile tonlarca su parası ödüyoruz. Ya bunu kendiler imal ediyor olsalardı gelirimizin yarısını suya vermeliydik. İnsan susuz nasıl yaşar? Yaş durumuna göre değişmekle beraber insan vücudu % 60-70 oranında su ihtiva etmektedir. Temizlik su ile yapılmaktadır. Bitkiler su ile yetişir. Tarım suyla yapılır. Rabbimiz buyuruyor ki; “Dileseydik onu tuzlu kılardık şükredenlerden olmanız gerekmez miydi?” Yarattığı şeylerde bir kalıba ihtiyacı olmayan Rabbimiz çeşitli olarak da yaratmaktadır. İçerisindeki mineral farklılığına bağlı olarak içme sularının kalitesi aynı olmamakla beraber (yani çeşitlilik oldukça fazla) aynı zamanda suların çeşitleri bakımından da farklı yaratılmıştır. Berrak buz gibi suların yanında yerin derinliklerinden buhar olarak çıkıp da yeryüzüne yaklaştığı zaman yoğunlaşarak sıcak sulara dönüşen kaplıca suları var. Suyun sıcak olması kayaçlardaki erime hızını arttırmakta ve su bünyesine soğuk sudan daha farklı olarak çeşitli mineraller almaktadır. Örneğin; Amik Ovasında yeraltında İyodürlü sıcak sular var. Başka bölgelerde ise başka mineraller içeren sular var. Tâ ki insan şunu demesin; ‘Rabbim soğuk suyu yaratmaktadır, acaba sıcak suyu da yaratabilir mi?’ Yani Rabbimiz; ‘ben İlahım her türlü yaratmaya kâdirim’ demek istemekte ve onlarda bizim için çok çeşitli menfaatler dilemektedir.
Sulardaki bir diğer sır da yoğunluk farkından dolayı diğer suya karışmamasıdır. Yani genel olarak çok büyük müdâhaleler olmadığı müddetçe ayette de ifade edildiği gibi tatlı sular tuzlu sulara karışmazlar. Boğazlarda olan bu karışmama hâdisesi denizlerde de mevcuttur. Bazı bölgelerde denizin içerisinden çıkan tatlı su kaynakları vardır. Akdeniz içerisinde güney ve kuzey kesimde olmak üzere iki kol halinde akış gösteren tatlı su mevcuttur. Uydu görüntülerinden de ayırt edilen bu iki kol üzerinden gemiciler içme suyu ihtiyaçlarını karşılarlar. Bu, Allah (c.c.)’ın nimetlerini ne kadar çok ve ne kadar çeşitli yerlerde yarattığının bir göstergesi değil midir? Yine sandalların, kayıkların, gemilerin suyun üzerinde yüzmeleri ayrı bir ibretlik hâdisedir. Binlerce yıldan beri insanoğlu ulaşım araçlarını suyun üzerinde yüzdürür ve bu durum hayatın vazgeçilmez ihtiyaçlarından biri olarak kabul edilir. Allah-u Teâlâ Rahman sıfatının gereği olarak kâfir, münafık, Müslüman ayırt etmeden herkese bu nimetini vermektedir. Peygamberimiz bir hadisi şeriflerinde; “Eğer dünya, Allah nazarında bir sivrisineğin kanadı kadar bir değer taşısaydı, tek bir kâfire ondan bir yudum su içirmezdi” buyurmaktadır. İnsanoğlu yaratıldığı günden bu yana suyu kullanıyor. O’na çokça şükretmesi gerekmez mi?