10 Nisan 2016 Pazar günü Ankara merkezde konferansımız vardı, CHP Yenimahalle Belediyesi bize Nazım Hikmet Kültür Merkezini ücret karşılığında vermişti. Birtakım derin güçler baskı yaptılar ve 2 gün kala belediye, sözünden döndü, salonu iptal etti. O kadar afişler, masraflar yapılmış, bu kadar kardeşimiz çalışmış, yorulmuş. Hepsini bir çırpıda silip atıverdiler. Biz de kalktık Nazım Hikmet Kültür Merkezi’nin önüne gittik, tabi polisler de geldiler. Büyük bir gerginlik vardı. Türkiye’nin her tarafından binlerce arkadaşımız gelmişti. Olay öncesinde arkadaşlar CHP Genel Merkezine gitmişler ve onlara; “Söz verdiniz, imza attınız, kaç milyarlık masraf var ve biz bu kadar zahmet çektik, her tarafa duyuru yaptık, bunu kendinize yakıştırıyor musunuz? Sizin belediyeniz böyle yapıyor, söyleyin belediyenize böyle yapmasın”, demişlerdi. Bu konuda genel merkez de bir şey yapmadı. Biz de bunun üzerine orada bu eylemi yaptık ve ortam çok gergindi. Ne olacağı da belli değildi. Onlarca polis gelmişti. Tomalar geldi, Çevik Kuvvet geldi. Anonslar yapıyorlar; “Dağılın, şöyle yapacağız, böyle yapacağız.” diyorlar. Ortada bir zulüm var, bir mücadele var ve her an büyük bir olay olabilir. Böylesi sıkıntılı zamanlarda eğer bir sadıka rüya, bir müjdeli haber varsa söylemek sünnettir. Zulüm ve haksızlık üzerinde durmuyorlar. CHP Belediyesini kınamıyorlar. 20 dakikalık o konuşmanın içerisinde birkaç noktaya temas ettim, bunların hiçbiri gündemde değil. Sadece rüyayla ilgili konuşmamı öne sürerek asıl olayı örtbas etmeye çalışıyorlar. Ben CHP’nin bu yaptığını anlattıktan sonra şunları söyledim: “Ey CHP! Siz devleti idare etmeye talipsiniz. Böyle birkaç tane karanlık adamın lafıyla sözünüzü yiyecekseniz, siz o zaman devleti de idare edemezsiniz. Yarın devletin başına geçtiğiniz zaman size Amerika’dan da Avrupa’dan da Rusya’dan da telefon gelecek… O zaman ne yapacaksınız.” Böyle anlattıktan sonra “bu mücadele, hakla batılın mücadelesidir ve bu mücadele bizden evvel de yapıldı. Biz de devam ediyoruz” dedim ve iki hanım kardeşimizin gördüğü sadıka rüyadan bahsettim. Rüyada böyle bir kalabalık var ve Peygamberimiz de o kalabalığa katılıyor. Kardeşlerimizin morallerinin yükselmesi için Allah Azze ve Celle böyle bir rüyayı bir-iki kardeşimize gösterdiyse ben neden bunu anlatmayayım? Rüyanın tamamını da anlatmadım sadece “iki kardeşimizin gördüğü rüyaya göre Peygamberimiz de şu an burada” dedim. İslam’da sadıka rüya yok mu? Sadıka Rüya; Kur’an’la sabittir ve varlığını inkâr küfürdür. Yusuf Aleyhisselam da rüya gördü ve bunu babasına anlattı. Kur’an’da başka rüya örnekleri de var; yine Yusuf Suresinde kralın gördüğü rüya, Yusuf Aleyhisselam ile beraber zindana atılan kimselerin gördüğü rüyalar var. Yusuf Aleyhisselam bunların hepsini tabir ediyor ve aynen dediği gibi çıkıyor. Sadıka rüyanın varlığı Kur’an’la ve hadislerle sabittir. Ama biri diyebilir ki; ‘ben bu kişiyi tanımıyorum gördüğü rüyaya da inanmıyorum.’ Olabilir. Zaten inanmak zorunda değilsin. Ancak ben o rüyayı gören kişiyi soruşturdum. Bu rüyayı gören kardeşlerimizi iyi tanıyorlar mı? Bunlar dengeli ve dürüst insanlar mı? Bunlar yıllardan beri içimizde olan kardeşlerimiz ve tanınan, güvenilen insanlar. Peygamberimiz buyuruyor ki; “Beni gören görmüştür, şeytan benim suretime giremez.” O halde rüyada Peygamberimiz görülmüşse, o sadıka rüyadır. Geriye bir mesele kalıyor, rüyayı gördüğünü söyleyen kişi dürüst müdür, değil midir? Onu da soruşturduk zaten. Bana birçok rüya anlatılmıştır, bunların hepsini anlatmam. Ancak orada bir olay var, gergin bir durum var ve arkadaşlarımın da morale ihtiyacı var. Allah Azze ve Celle de bu rüyayı o gün gösteriyor. Biz o rüyaya göre hareket etmedik. “Böyle bir rüya var, o halde kalkalım gidelim Ankara’ya, orada böyle bir eylem yapalım” demedik. Rüyaya göre amel edilmeyeceğini bilmeyen insanlar değiliz. Ben 15-16 yaşından beri Kur’an’ın mesajını anlatıyorum. 35 yıldır Kur’an- hadis anlatıyorum. Bir tane de rüya söyledim, ne oldu, kıyamet mi koptu? Asıl meseleyi örtbas etmek istiyorlar. Bazı samimi Müslümanlar da bu oyunu anlayamıyorlar. Kendisine birisi konuşmamı kırpıyor, gönderiyor; bu olay nedir, bu konuşmayı nerede yaptım? Bunların hiçbirini anlamadan tenkit etmeye başlıyorlar.
Biz Kur’an ve Sünneti esas alan insanlarız, hayatımız meydandadır. Ömrümün son 20-22 yılında yapmış olduğum konuşmalar hep kasetlerdedir. Açsınlar, baksınlar. Allah Azze ve Celle bu cemaate bu rüyayı nasip ettiyse niye kıskanıyorlar? Onlar da böyle bir mücadele versinler, böyle bir rüyayı Allah onlara da nasip etsin. Bir ilahiyat profesörü bir tweet atmış; “Mademki peygamberimiz oradaymış, benim yanımdaymış, o halde mikrofonu peygambere vermeliymişim.” Yazık! Hocasınız öyle mi? Size hoca olarak cevap vereyim o zaman; Kur’an buyuruyor ki; “Nerede olursanız olun Allah sizinle beraberdir.” O zaman haydi mikrofonu Allah’a versene! “Sağımızda solumuzda melekler var” değil mi? O zaman meleklere versene mikrofonu. Bu nasıl bir kafa? Peygamberimizin orada olması, bedenen orada olması demek mi? Bedenen mi orada denildi? Buradaki maiyyet (Allah’ın bizle beraber olması) mecazdır; Peygamberimizin de gelmesi bu şekilde ya bir mecaz olabilir ya da Allah’ın bildiği başka bir şekilde olabilir.
Bir kısmı rüyalarla amel edilmez ve delil getirilmez, ihticac edilmez diyor. Doğru. Aksini mi söyledik? Biz rüyayla mı amel ediyoruz zannediyorsun? Biz bir hareketiz. Bu hareket bugüne kadar rüyayla otursa kalksa zaten hareket olamazdı. Ben 20 sene evvel dedim ki; “Pusulası güneş olan gemi şaşmaz, hedefinden sapmaz, aynı şekilde bir cemaatin de pusulası Kur’an ve Sünnet olursa o cemaat sapmaz.” Elbette ki hareket Kur’an ve Sünnete göre meydana getirilir. Zaten böyle bir hareket değiliz. Bu mesele ne imanla ne ibadetle ne ahlakla ne de muamelatla ilgili fıkhî bir meseledir. Bu bir müjdedir. Arkadaşlarımızın moral bulması için Allah’ın yardımıdır. Hendek Savaşı esnasında Efendimizin İran, Bizans ve Yemen’in fethedileceğini haber vermesi gibi… Demek ki böylesi zor zamanlarda Peygamberimiz müjde veriyor, bu sünnettir. Elbette ki rüya ile amel edilmez. Kişinin şahsı ile ilgili ise kişi onu dikkate alabilir. Ancak burada bir müjde var, bir amel söz konusu değil.
Peygamberimize Miraç nasip edildi; Miraç’a çıktı, geri geldi, bunu bazı Müslümanlara anlattı. Biri demiş ki “Ya Rasulallah! Bunu kimseye söyleme, vallahi inanmazlar, sana bile inanmıyorlar”. Efendimiz: “Vallahi söylerim.” dedi. İhlas, insanları dikkate almadan hakkı söylemeyi gerektirir. Ortada bir olay vardı, biz bunun için konuştuk, arkadaşlarımızın moral bulması için konuştuk. Ortada CHP’nin zulmü var, orada bir engelleme var, haksızlık var. Bu olay örtbas edildi, sağ olsun bazı Müslümanlar da buna yardım ettiler.
Biri de şöyle yazmış; siz Fethullah Hoca’nın bahsettiği bir rüyayı reddetmiştiniz; şimdi aynısını siz yaptınız. Aynı şey değil, onlar stadyumlarda Türkçe Olimpiyatları yapıyordu; genç kızları çıkartıp şarkılar söyletiyordu. Bu haramdır. Bu dini bozmak, haramları helal etmektir. İtiraz ettiğim bu. Bizimkinde bir haram mı var? Bizimkinde bir mücadele var. Allah Rasulü tek bize değil böyle mücadele olan her yerde ümmetini destekler. Suriye’de de Irak’ta da Afganistan’da da destekler. Böyle rüyalar tek bize mi gösteriliyor. Bu rüyanın belki 10 katı Filistin’de de görülüyordur. Çünkü Müslümanların desteğe, morale ihtiyacı var. Peygamberimiz de zor durumda kaldığı zamanlarda Allah Azze ve Celle vahyediyordu, O’na moral veriyordu. Peygamberimiz de her sabah namazını kıldığında cemaate doğru dönerdi ve “rüya göreniniz var mı?”, derdi. Efendimiz de rüya dinlemeyi severdi. Peygamber olduğu ve kendisine vahiy geldiği halde.
Bir takım derin güçler var kıymetli kardeşlerim. Bunlar benim konuşmalarımı kırpıyor, yanlış anlaşılacak hale getiriyor. Onu izleyen bir insan bizi HDP’li, İrancı, Rusya taraftarı, tarikat düşmanı zanneder. Hiçbiri de değiliz; biz Ehl-i Sünnetiz ve Furkan’ız. Bizimle ilgili bir videoyu herkes bizim sitemizden izlesin, onların kırpmalarını değil. Şu anda en fazla iftiraya uğrayan biziz. Bizim üzerimizde birçok proje yapılıyor. Böyle bir dönemdeyiz ve her sözümü çarpıtıyorlar. Bizimle ilgili bir şey duyduğunuz zaman tamamını izleyin, kısaltılmışları izlemeyin.
Bu hocaların bir kısmı fıkıhçı. Hocam sen fıkıhçısın; olayı tam incelemen gerekmez mi; fıkıh bu değil mi? İncelemen gerekmiyor mu; mahkemede hâkim gibisin, incelemen lazım. Hepsi 20 dakika onu bile izlememişsin. Gönderilen yarım dakikalık videoyu izliyorsun, ondan sonra konuşuyorsun. Sen CHP aleyhinde bir kelime söylememişsin. Neden bu zulmü yaptınız, bu ayıptır, dememişsin. Bazı kardeşlerimiz; ona cevaplar yazmışlar ve tenkit etmişler; bu sefer de onlara kalbi kırılmış, “ben size bir tweet attım, bir şey söyledim; bana bir sürü hakaret ettiniz” demiş. Biz hakaret eden insanlar değiliz. Sizin ifadelerinizde hakarete yakın laflar var; Pot kırdığımı söylüyorsunuz. Ben pot kırmadım. Sünneti uyguladım. Sünnette de böylesi zor zamanlarda müjde varsa anlatılır. “Hakaret ettiler” diyor; hakaret eden bizden değildir. Hiçbir arkadaşımın bir hocaya böyle hakaret etmesine ben razı değilim. İyi niyetli olduğunu düşüneceksiniz, meseleyi anlayamamıştır diyeceksiniz, anlatacaksınız. Hakaret varsa o hakaret edenlerin isimlerini bize göndersin; bakalım bizimkiler midir, yoksa ajanlar mıdır? Birileri internette yazıyor, kim olduğu belirsiz, bizden olduğunu nerden biliyorsun? Ne ilk başta olayı hakkıyla inceledin de ondan sonra bir tweet attın, ne de şimdi bu yazanların kim olduğunu inceledin. Bu yazanlar aramızı bozmak isteyen ajanlar olmasın! Bizim arkadaşlarımız bir hocaya hakaret etmez. Ama belki; neden böyle yazıyorsunuz, olayı bilmiyorsunuz; tarzında şeyler söylemiş olabilirler. O da attığınız twitlerden kaynaklanıyor. Bu meseleye böyle girmeseydiniz, anlasaydınız, sorsaydınız böyle yazmazdınız. Bir cemaatin hakkında konuşuyorsunuz, elbette ki tepkiler olur.
Benim o hocalarımıza da, arkadaşlarıma da diyeceğim şey kâfirin oyununa gelmeyelim. Kur’an buyuruyor ki; “Muhammed Allah’ın Rasulü’dür ve O’nunla beraber olanlar da kâfirlere karşı şiddetli, kendi aralarında merhametlidirler.” Müslümanlar arasında merhametli bir yaklaşım olmalı. Bir hocamız tenkit edebilir. Onu tenkit edecek olan kardeşlerimiz olursa üslubuna dikkat ederek yazmalı. Aynı şekilde hocalarımız da bir cemaate laf söylerken incelemeli ve dikkatli olmalı.
Furkan Nesli Dergisi (Mayıs 2016) alıntıdır.