Murat Sevinç’in kaleminden: Anayasacılığımızda yepyeni bir aşama ve ‘üçüncü kez adaylık’ tartışması

Anayasacılığımızda yepyeni bir aşama ve ‘üçüncü kez adaylık’ tartışması Aylar önce, 2007’de başlayan AKP anayasacılığının 2017 sonrasında vardığı aşamayı tanımlayabilmek için “Osmanlı-Türk anayasacılığında ‘evriting is samting hepınd’ aşaması” başlıklı bir yazı kaleme almıştım. Şu sıralar, söz konusu düzeyin dahi zorlandığı yorumlarla karşı karşıyayız.Soru I: Hâlihazırdaki Cumhurbaşkanı bir kez daha aday olabilir mi? Yanıt: TBMM erken … Murat Sevinç’in kaleminden: Anayasacılığımızda yepyeni bir aşama ve ‘üçüncü kez adaylık’ tartışması Devamı »

Eklenme Tarihi: 20 Ara 2022
6 dk okuma süresi
Güncelleme Tarihi: 20 Ara 2022
Murat Sevinç’in kaleminden: Anayasacılığımızda yepyeni bir aşama ve ‘üçüncü kez adaylık’ tartışması

Anayasacılığımızda yepyeni bir aşama ve ‘üçüncü kez adaylık’ tartışması

Aylar önce, 2007’de başlayan AKP anayasacılığının 2017 sonrasında vardığı aşamayı tanımlayabilmek için “Osmanlı-Türk anayasacılığında ‘evriting is samting hepınd’ aşaması” başlıklı bir yazı kaleme almıştım. Şu sıralar, söz konusu düzeyin dahi zorlandığı yorumlarla karşı karşıyayız.Soru I: Hâlihazırdaki Cumhurbaşkanı bir kez daha aday olabilir mi?

Yanıt: TBMM erken seçim kararı alırsa olabilir. Seçim zamanında yapılırsa olamaz.Soru II: Eğer seçim zamanında yapılırsa, adaylık başvurusunu değerlendirecek organ konumundaki YSK hangi yönde karar verir?Yanıt: Başvurunun reddedilmesi gerekir. Ancak YSK bu başvuruyu kabul eder. Nedenini ayrıca açıklamaya gerek duymuyorum.

Yazı burada bitebilir, soru ve yanıtlar başkaca bir tartışmaya gerek bırakmayacak ölçüde açık. 2018’deki seçim esnasında, konuyla ilgili yine Diken’e, “Hayret verici bir anayasa yorumu” başlıklı değerlendirme yazmıştım. O gün bu gündür görüşüm değişmedi. Buna mukabil, bu tuhaf tartışmayı biraz daha anlaşılır hale getirecek bir-iki satır tekrar gerekiyor.

Öncelikle, ‘yeniden adaylık’ konusunda zaman zaman gündeme getirilen ‘Jacques Chirac’ örneği ile bugün Türkiye’de tartışılanın bir benzerliği olmadığı söylenmeli. Chirac 1995’te ‘yedi yıllığına’, 2002’de yeniden aday olarak ‘beş yıllığına’ seçilip toplam 12 yıl cumhurbaşkanlığı yapmıştır, doğru. Nasıl olabildi peki? Chirac 1995’te seçildiğinde, Anayasa’ya göre bir kişi ‘yedi yıllığına’ seçilebiliyordu ve yeniden seçilmesinin önünde herhangi bir engel yoktu; öyle ki, Mitterrand 14 yıl cumhurbaşkanlığı yapmıştı. Fransa Anayasası’nın ilgili hükmü 2000’de ve 2008’de iki kez değiştirildi. 2000’deki değişiklik esnasında Chirac henüz görevinin beşinci yılındaydı. Bu değişiklik önerisine itiraz etti, yedi yılı tamamlamak istediğini söyledi, bildiğim kadarıyla Jospin ve eski Cumhurbaşkanı Valéry Giscard d’Estaing’in Chirac’ı ikna edebilmeleri sayesinde söz konusu değişiklik gerçekleşti. Ekim 2000’deki düzenlemeye göre, cumhurbaşkanı artık ‘beş yıllığına’ seçilecekti. Chirac yedi yılını tamamladı ve yeniden seçime girdi, çünkü önünde ‘yeniden adaylık’ için bir engel yoktu. Nitekim 2002’de ikinci kez (Le Pen’e karşı) kazandı, 2007’ye dek görev yaptı. Ardından, Temmuz 2008’de bir anayasa değişikliği daha yapılarak, ‘arka arkaya en fazla iki kez seçilebilme’ hükmü kabul edildi.

Türkiye’deki tartışma konusu ise bambaşka. 2017’de anayasa değiştirildi, benzersiz bir hükümet şekli kabul edildi. 2007 anayasa değişikliği ardından 2014’te halk tarafından seçilen ilk isim olan Erdoğan, 2017 değişikliği esnasında Cumhurbaşkanıydı. 2018’de yine aday oldu ve ikinci kez seçildi. 1+1=2. Bildiğim kadarıyla her yerde aynı sonucu veriyor bu basit işlem.

Anayasa’nın 101’inci maddesine göre, cumhurbaşkanının görev süresi beş yıldır ve bir kimse en fazla iki kez seçilebilir. Yine Anayasa’ya göre (116/3.md), cumhurbaşkanının üçüncü kez aday olabilmesinin tek yolu, TBMM’nin alacağı bir ‘erken seçim’ kararı. Diyelim cumhurbaşkanı TBMM’yi feshetti, bu durumda üçüncü kez aday olamaz; adaylık için o erken seçim kararını TBMM’nin alması gerekiyor. Eğer TBMM erken seçim kararı alır da, örneğin nisan ya da mayısta seçim yapılırsa, Erdoğan üçüncü kez aday olabilir. Tek yolu bu. 2017’de getirilen bu düzenleme, bir kişinin 15 yıla dek cumhurbaşkanlığı yapmasının yolunu açmayı amaçlıyordu. Anayasa bu denli açık. Şimdi, ‘seçim, zamanında da yapılsa üçüncü kez aday olabilir’ diyenler, 2017’de ‘yeni’ bir sisteme geçildiğini, dolayısıyla 2014’te ‘seçilmiş’ olmanın hesaba katılmaması gerektiğini iddia ediyor. 2007 yılında kıyasıya eleştirdiğimiz ‘367 tartışmasının/kararının’ dahi daha anlamlı argümanları vardı. YSK başkanı, iki gün önce bir gazetecinin sorularını yanıtlarken, üçüncü kez adaylığın mümkün olup olmadığına dair çalışma yaptırdığını ifade etmiş: “Bu konuyu anayasa hukukçusu olan, güvendiğim bir arkadaşımla istişare ettim. Araştırdık. Bir kanaatim var. Görüşüm oluştu.” Oluşan görüşünü açıklamamış. Ne güzel bir tesadüf ki, benim de anayasa hukukçusu tanışlarım var. Ara ara konuşuruz bu konuları ve tümünün konu üzerine ‘oluşmuş’ bir görüşü mevcut. O görüş, yukarıdaki satırlarda anlatılandan ibaret.

Bildiğim kadarıyla anayasa hukukunda -adaylık başvurusunun değerlendirilmesinde-, ‘ilkini saymasak olmaz mı’ şeklinde özetlenebilecek bir yorum biçimi yok. 2017’de Anayasa’nın bazı hükümleri değiştirildi, bazısı değiştirilmedi. Değişen ve değişmeyen maddelere bakıldığında böyle bir sonuca varmak olanaksız. “Yeni bir sisteme geçtik” sözü bir anlam ifade etmiyor, dilerseniz ‘hayırlı olsun’ diyebilirsiniz, hepsi bu. Anayasa değişikliğini hazırlayanlar (ki söz konusu mümtaz müelliflerin isimleri biz ölümlülere açıklanmıyor) bir ‘ek madde’ yazmalı, o esnada (2017’de) Cumhurbaşkanı olan kişinin durumunu, yeniden ve kaç kez seçime girip giremeyeceğini düzenlemeliydi. Bu yapılmadı. Ya Allah’ın lütfu OHAL koşullarında akıllarına gelmedi, ya Erdoğan’ın üçüncü kez aday olmasını istemiyorlardı, ya da malum kibirleri böyle bir ihtimal üzerinde durmalarını engelledi. Bir ihtimal daha var kuşkusuz; o da, anayasacılığımızın ‘evriting is samting hepınd’ aşamasına duydukları güven. Söz konusu güvene sahip olmalarında muhalefetin nicedir sergilediği tutumun payı olduğu kanısındayım. Nihayetinde, “Anayasaya aykırı ama evet diyeceğiz” taktiğiyle anayasa değişikliği desteklemiş bir ana muhalefetimiz var. Şimdi o muhalefetin büyük partileri, Erdoğan’ın üçüncü kez aday olup olamayacağı sorusundan ısrarla kaçıyor. Açık anayasa hükümlerine karşın. Başlıkta “yepyeni bir aşama” derken anlatmak istediğim bu.

Yinelemek gerekirse, Erdoğan’ın üçüncü kez aday olabilmesi TBMM’nin erken seçim kararı alması durumunda mümkün ve erken seçim kararı için (md.116/1) üye tam sayısının 3/5’ine, 360 vekilin oyuna gereksinim var. Ezcümle, muhalefet desteklemezse erken seçim yapılamaz ve zamanında yapılacak bir seçimde Erdoğan üçüncü kez aday olamaz. Bu durumda, akşam evinin yolunu bulabilecek yetiye sahip her yurttaş, “O zaman ne tartışılıyor, seçim zamanında yapılır, olur biter” diyecek ve haklı olacaktır.Ancak görünen o ki muhalefet, iktidarın erken seçim önerisini destekleyecek. Böylece Erdoğan’ın üçüncü kez adaylığının önünü, herhangi bir anayasa tartışmasına mahal vermeden açacak. Gerekçesi malum, her zaman olduğu gibi ‘durup dururken mağdur göstermeyelim’ kaygısıyla hareket ediyorlar. Çok ilginç bir vaka bu. Eğer muhalefetin desteğiyle erken seçim yapılır ve ola ki Erdoğan üçüncü kez seçilirse, “Nasıl aday olabildi?” sorusuna, “muhalefet aday olmasını özellikle istedi ve destekledi” yanıtı verilecek. Eğer seçim zamanında yapılırsa, YSK’nin adaylık konusunda iktidar lehine karar vereceğine kuşku duyan olduğunu sanmıyorum. Dolayısıyla üçüncü kez adaylığı o durumda da engellemek mümkün olmayabilir, kabul. Muhalefet bunu düşünerek, olası mağduriyet görüntüsünü erken seçim önerisine verdiği destekle engellemek istiyor, buna da kabul. Kabul olmasına kabul de, mesele, muhalefetin, seçimin zamanında yapılmasını sağlayarak YSK’yi karar vermeye zorlamak yerine, üçüncü kez adaylık ihtimaline bile isteye yol vermesi.

AKP’nin herhangi bir karar ve eyleminin arkasında ‘görünenden’ başka bir neden aramadım bunca yıldır. Her şeyin açık ve göründüğü gibi olduğunu düşündüm. İngilizler, meclislerinin gücünü anlatabilmek için, ‘parlamento kadını erkek, erkeği kadın yapamaz, bundan gayrı her şeyi yapacak güce sahiptir’ der. Türkiye’deki parti-devlet rejimi hukuku ise, kadını erkek ve erkeği kadın yapabilecek durumda. Bir sabah, bir kararname hükmü gereğince kadın olarak uyanabilirim ve aksini kanıtlamam uzun yıllar alabilir. Böyle bir rejimde “Yaparlar mı?” sorusu pek garip görünüyor. Bu durumda anlaşılması güç olan, iktidarın seçimi erken yapıp Erdoğan’ın üçüncü kez adaylığını herhangi bir tartışmaya mahal vermeden sağlama almayı istemesi değil; muhalefetin, söz konusu isteğin yaşama geçmesine yönelik fazlasıyla kolaylaştırıcı tavrı. Sonumuz hayrolsun.