Ülkemizde moda kavramı batılılaşma ile birlikte gündemimize girdi. Tesettür modası diye bir kavramın henüz ortaya çıkmadığı dönemlerde moda sadece Avrupa tarzı giyinmeyi ifade ediyordu. Çünkü moda Avrupa kıtasında doğmuştu. Moda, yenilik, değişiklik, insanların beğenip özendiği yeni modeller üretme, diye tarif ediliyor. Hatta modayı eleştirenlere de “Yeniliğin nesi kötü? İnsanoğlu, tabiatı icabı hayata renk katan yenilikler ister. Hep aynı şeylerden sıkılır, değişiklik ister,” şeklinde itirazlar da geliyor. Veya yüksek sesle itiraz edilmese de bir yandan moda kervanı yürüyor ve hepimizi etkiliyor. Evet, kadın erkek, genç yaşlı demeden hepimiz moda anlayışından az çok etkileniyoruz. Belki gençler ve kadınlar biraz daha fazla etkileniyor, daha hızlı uyum gösteriyor ama toplumun bütün kesimleri az çok etkileniyor. Mesela birçok olgun yaştaki beyefendi de, gardırobunda çoktan beri giymediği, hiç eskimemiş takım elbisesi dururken yeni takım elbise için neredeyse koca bir servet ödüyor. Çünkü artık o geniş paçaların, o tek düğmelerin modası geçtiği için giyemeyeceğini düşünüyor. İşte moda böyle bir şey… Kimse modası geçmiş kıyafet giydiğiniz için sizi hapse atmıyor, falakaya yatırmıyor, adresinize ceza bildirimi de gelmiyor ama yine de adı konmamış bu kanuna uyuyorsunuz. Hem de uymak için ömrünüzü harcayarak kazandığınız, hayır işlerine sarf etseniz ebedi hayatınızı kazanabileceğiniz paranızı, birkaç parça giyim kuşam eşyasına harcıyorsunuz. Evet, ne yazık ki mesele oldukça ciddi… Hepimiz modanın sadece yenilik olmadığını pekala biliyoruz. Bizi kapıp sürükleyen, birçoğumuzu tükenişe götüren bu akım nedir, gelin biraz tanımaya çalışalım. Çünkü onu tanırsak onunla daha kolay baş edebiliriz… MODA SÖMÜRÜ VE İSRAFTAN DOĞDU Modayı tanımak için modanın ilk kez dünya tarihine çıktığı asırlara ve coğrafyaya doğru gidelim. Böylece modayı hangi saiklerin doğurduğunu daha iyi görürüz. İnsanlar Hz. Âdem ile Havva aleyhisselamdan beri giyiniyorlardı. Giyim kuşam hiçbir zaman insanlar için sadece sıcaktan ve soğuktan koruyan bir örtü olmaktan ibaret olmamıştı. İnsanlar için kıyafetin, inancın, kimliğin, aidiyetin, toplumdaki konumun temsilinde her zaman önemli bir rolü olmuştur. Mesela Osmanlıda her dinin, hatta tasavvuf kolunun mensubunun, her meslek locasının kendine mahsus kıyafet veya başlığı olurdu, onlardan tanınırdı. Ondan önceki toplumlarda da öyleydi. Hz. Ömer, gayrımüslimlerin Müslüman kıyafeti giymesini yasaklayarak, Müslüman kıyafetinin kendine mahsus çizgilerini koruyordu. O zamanlar kıyafetler insanların kendi inancını, kültürünü, toplumdaki rolünü ifade ettiği, pek fazla değişmeyen bir ifade aracıydı. Değişim olsa bile ancak yüzlerce yılda ufak tefek değişiklikler şeklinde olurdu. İlk kez Avrupa kıtasında ortaya çıkan moda kavramıyla beraber, kıyafetlerin modelleri sık sık değişmeye başladı. Terzilerin müşterilerine yeni model değişiklikleri sunması, ilk olarak yoksul coğrafyaları sömürerek hızla zenginleşen kesimin kadınlarından oluşan sosyete kesimi arasında ortaya çıktı. Bu kadınların tüketmekten başka işi yoktu. İsraf etmek için bol servetleri vardı. Giyinip kuşanıp gösteriş yapmaktan başka herhangi bir değere de sahip değildiler. Terziler, sürekli yeni, değişik modeller sunarak onlara daha fazla elbise satıyorlardı. Sonra onlara sattıkları modelleri, onlara özenen orta gelirli kesime “Bu en son çıkan modeldir, filan filan kadınlar da bunu giyiyor,” diyerek reklam ediyorlardı. Böylece yeni model, yukardan aşağıya yaygınlaşıyordu. Bilhassa konfeksiyon ile toplu üretim yapılması mümkün olunca, yeni modeller halk kesimlerine çabucak ulaşmaya başladı. Bu durumda en zengin kesim, kibir duyguları sebebiyle halktan farklı görünmek için daha yeni, daha farklı modeller tasarlamalarını istiyordu. Kısacası, moda kavramı, yoksul kıtaları sömüren Avrupalıların duygusuzluk, israf ve kibirlerinin sonucuydu. Sosyete kadınların o şık kıyafetlere ödedikleri servetler, Afrikalı çocukları kaçırıp satan köle tüccarlarının, siyasi ve ekonomik zulümler yaparak kıtaları sömüren elitlerin kirli kazancından kaynaklanıyordu. Zamanla moda, halk kitlelerinin arasında da yaygınlaştırılarak, tüketimin kitleselleşmesini sağladı. Bugün bütün dünyayı sömürmenin yeni bir aracı haline geldi. Ne acıdır ki bugün tesettürün bile modasından bahseder hale geldik… Ülkemizde ilk kez tesettür firmaları defile düzenlediği zaman haklı olarak epey tepki doğmuştu. Moda ile tesettürün yan yana getirilemeyecek kavramlar olduğu söyleniyordu. Gerçekten de moda sürekli bir yenilik ve değişiklik demektir. Oysa tesettür, Allah'ın değişmeyen bir emridir. Moda değişti diye tesettürün ölçüleri değişemez. Bir Müslüman hanımın tesettürü, örtücü olmalıdır. Bedenin şeklini, rengini ve hatlarını örtmeli, belirsiz hale getirmelidir. Ayrıca kadının örtünmesindeki mantık, cazibeli kıyafetler giymesine uygun değildir. Bir kıyafetin ışıltılı, işlemeli, incik boncuklu olmasındaki amaç süslü ve cazip görünmektir. Bu amaç örtünmenin temel amacıyla tezat halindedir. Yine kadınların erkeklere, erkeklerin kadınlara benzememesi gerekmektedir. Ancak moda sektörü, tesettüre uygun kıyafet ihtiyacını giderme işine el attığından beri olmaz denilenler oldu gözlerimiz tesettür kıyafeti adı altında ne tuhaf modeller gördü. Bunların hiçbiri olmasa bile kaçınamadığımız bir başka problem, tesettür modasının, Müslümanlar arasındaki sosyal tabakalaşmayı tırmandırması sosyeteleşme temayülünü körüklemesi.
MÜSLÜMANA SOSYETELİK YAKIŞMAZ Dinimiz, Müslümanların kardeş olmasını, birbirinin derdiyle dertlenmesini, sıkıntılarını gidermesini emrediyor. Bunun için de haksız mal edinme şekillerini yasaklıyor, aksine servet sahiplerini hayır hasenat yapmaya teşvik ediyor. Ancak ne yazık ki toplumumuzun ekonomik sistemi, bizim kendi inancımıza göre düzenlenmiş bir sistem değil. Mesela faiz düzeni zengini daha zengin yaparken fakiri daima fakir kalmaya mahkum ediyor. Bu sebeple yoksulla zengin arasındaki satın alma gücü farkı, adeta bir uçurum gibi kapanması mümkün olamayacak aralıkta açılıyor. Markalı giyim kuşam ve lüks hayat tarzıyla açığa çıkan bu fark, Müslümanlar arasında olması gereken kardeşlik duygusuna büyük zarar veriyor. İslam dünyası, dış düşmanlarına karşı zaten etkili bir mücadele sergileyemezken en azından kendi aralarında birlik beraberlik içinde olmaları büyük önem arz ediyor. Bu sebeple giyim kuşamımızla diğer Müslüman kardeşlerimizi ezmemeye önem vermemiz gerekiyor. Bir çalışanın, evini bir ay geçindirdiği parayı, bir kadın birkaç parça kıyafete verirse elbette o kişilerin, o sosyete kadınlara nefret duyması kaçınılmaz olacaktır. Bilhassa biz hanımların çok dikkat etmesi gereken bir konu bu. Bazı hanımlar, “Benim imkanım var, kocam iyi kazanıyor. Aile bütçeme zarar vermiyorum, maddi sıkıntıya sebep olmuyorum,” diyerek, kendi sosyal çevresindeki hanımlarla bir sosyete tabakası oluşturuyorlar. Ancak bu tavırlarıyla imkânları kısıtlı olan genç kızlar ve kadınları da özendirip, belki onların kendi ailelerinde sıkıntıya girmelerine sebep oluyorlar. Bilhassa nişan düğün alışverişleri sırasında marka kıyafetler, son moda tasarım ve lüks eşyalar istenmesi sebebiyle, düşük gelirli birçok gencimiz evlenemiyor veya evliliğini yürütemiyor. Bazen gencecik insanlar, birkaç parça giyim kuşam ve eşyaya verilen para yüzünden yıllarca borç yükü altında eziliyorlar. Bunların tek nedeni de, bir kısım kadınların kendi aralarında çıkardıkları adetler sebebiyle gençleri markalı, pahalı tüketime özendirmesi. Bu kadınlar, kendileri dışındaki dünyadan habersiz, güya estetik ve uyum peşinde koştuklarını sanıyorlar. Kendilerine bir yalancı cennet inşa edip onun içinde kendilerini aldatıyorlar. Aslında tüketimde değer arayarak ve ömürerini bununla heba ederek en büyük kötülüğü kendilerine yapmış oluyorlar. Geçtiğimiz yıl tesettür modası için harcanan paranın miktarı 224 milyar doları aşmış. Bir kere düşünelim, ihtiyacımız kadar ve hesaplı kıyafetler alarak bu paranın yarısını tasarruf etseydik de, dergâhlar, kuran kursları yaptırsaydı daha iyi olmaz mıydı? Bir avuç insanın kılık kıyafet, mücevher ve benzeri nesneler için harcadıkları o paralarla kuran kursları yaptırılsa, binlerce gencimiz cehaletten kurtulur, dinini öğrenirdi. Markalı eşarplara, ayakkabı, çanta veya aksesuarlara verilen o paralarla binlerce gencimiz evlendirilir veya iş sahibi yapılırdı. Giyim kuşam için para harcarken, “Şu anda yoksulluk yüzünden hırsızlık yapan bir delikanlı veya kötü yola düşen bir genç kızın günahında benim de payım var! Öyleyse daha azla yetinip hayır yapabilirim,” diye düşünsek herhalde bu kadar israf etmezdik. Allah-u Zülcelâl bizi bir hususta kesin bir üslupla uyarıyor: “Yeryüzündekilerin çoğunluğuna uyarsan seni Allah yolundan saptırırlar.”(Enam, 116) Evet, gerçekten de ehl-i dünya insanlar, daima nefislerinin peşinde koşuyor, kendilerine uyanları da Allah'ın sevmediği yöne doğru sürüklüyorlar. Öyleyse biz müminler, insanlar ne yapıyorsa onu yapamayız, insanların çoğuna uyamayız. Seydamız her zaman hatırlatıyor “Biz özgür değiliz. Bu dünyanın manzarası bizi aldatıyor. Bize hesap sormuyorlar diye kendimizi başıboş zannediyoruz. Hâlbuki biz Allah'ın kuluyuz.” Bunun üzerinde biraz düşünseydik, “Öyleyse biz nefsimize uyarak her istediğimizi yapamayız. İnsanlar ne yapıyorsa onu yapamayız. Biz Allah ne emrediyor diye öğrenip onu yapmak zorundayız.”dememiz gerekirdi. Rabbimiz, "Yeyiniz içiniz, israf etmeyiniz. Muhakkak ki Allah, müsrifleri sevmez" buyuruyor. (A'raf 31)Allah'ın sevmediği kişilerden olmak ister miyiz?
MODAYI BİZ YÖNLENDİREBLİRİZ Moda öyle bir kavramdır ki, her şeyi kendine alet edebilir. Kitleleri etkileyip tüketime sürüklemek için her kavramdan faydalanabilir. Batıda bazı dönemlerde parlak renkli, cicili bicili sosyete kıyafetlerden insanlar usanmıştı. Hippilik, kovboyluk, sefalet, sokaklarda yaşamak insanlara daha ilginç geliyordu. Bu sefer modacılar hippilerin, sefil kişilerin, yırtık pırtık, yamalı, ağarmış giysilerinden ilham alarak dizi yırtık, yamalı, ağarmış blue jeanler, kıyafetler satmaya başladılar. Bu sebeple biz her ne kadar “Tesettürün modası olmaz” desek de, moda toplu üretimin değişmez bir gerçeğidir. Her yıl, o sezon üretilecek kıyafetlerin tasarımına karar vermek bir bakıma ekonomik bir ihtiyaçtır. Hiçbir üretici, on binlerce, belki yüz binlerce adet üreteceği kıyafetin elde kalmasını istemez. Satılmasını garanti etmek için trendlere, yani rağbet gören eğilimlere dikkat edecektir. Yeter ki biz, üreticileri tercihlerimizle doğru yönde yönlendirelim. Eğer biz Müslüman hanımlar, “Giyim kuşam için bu kadar israf yapmak Müslüman hanıma yakışmaz. Tesettüre uymayan model ve tarzları da istemiyoruz” diye kararlı bir duruş sergilersek, kaliteli ve tesettüre uygun kıyafetleri makul fiyata sunmaya mecbur kalacaklar. Sonuçta bu piyasayı yönlendiren bizim tercihlerimiz. Tercihlerimiz daima Allah'ın razı olacağı yönde olsun. Biz neyi seçersek bize bir şey satmak isteyenler eninde sonunda onu dikkate almak zorunda kalacaklardır. Allah-u Zülcelâl bizlere doğru tercihlerde sabit kadem olmayı nasip etsin. Âmin.