Semra Kuytul Hocahanım, vaaz edilen hükümlerin Peygamberimizin yaşantısında canlandığını, onda uygulama yöntemini görmekle zorların kolaylaştığını belirttiği yazısında, bu şekilde İslam’ın, hayatın her saniyesinde yaşanabilir olacağını ifade etti. Hocahanım Kur'an'a yapılabilecek en büyük kötülüğün onu Allah Rasûlü’nün sünnetinden uzaklaştırmak olduğunu da ifade etti.
Semra Kuytul Hocahanım'ın 'Müslümanın Hayatında Sünnetin Konumu-1' başlıklı yazısının tamamı
Kitabıyla yolumuzu gösteren ve Rasûlü ile de bu yolu aydınlatan yüce Rabbimize hamd, Sünneti Seniyyesi ile bizlere bu dini bütün ayrıntılarıyla ve kâmil bir şekilde öğreten Allah Rasûlüne salât ve selam olsun. Ve Allah’ın selamı rahmeti ve bereketi Allah ve Rasûlü’’nün yolunu en güzel bir şekilde takip eden tüm Müslümanların üzerine olsun.
Kâinatı yaratan ve düzeninin nasıl cereyan edeceğini mahlûkatına ilham eden Allah(c.c.), bu şekilde bu nizamı milyarlarca yıldır muhafaza etmektedir. Kurulan bu nizamdan şikâyetçi olan da yoktur. Çünkü sistemi kuran bütün ilimlerin yegâne kaynağı olan Allah(c.c.)’tır. Kâinatta hiçbir detay ihmal edilmemiş, boş bir alan bırakılmamıştır. Çünkü hiçbir alan kanunsuzluğu kabul etmez. Orada hemen karışıklık zuhur eder ve yaşam durmak zorunda kalır. Aynı durum tabii olarak insan hayatı içinde geçerlidir. Rabbimizin insana müdahalesinin kutsal kitapları ile olduğunu biliyoruz. Bu kitapların uygulama modelini de peygamberler göstermişlerdir. Kâinat misalinde belirttiğimiz gibi insanların yaşam alanlarında da yol-yöntem gösterilmeyen bir alan kalması o alanda problemler doğmasının sebebidir. İşte hayatımızın her alanına hitap ederek bizleri hiçbir konuda şaşkın bırakmayan Allah(c.c.) bunu peygamberine kâmil bir hayat yaşatarak gerçekleştirmiştir. Vaaz edilen hükümler onun yaşantısında canlanmış, Kur’ân’da göremeyeceğimiz detaylar pratiğinde zahir olmuş; zorlar; onda uygulama yöntemini görmekle kolaylaşmıştır. Bu şekilde İslam’ı, hayatın her saniyesinde yaşayabilmek mümkün olacaktır. Bu durumda Allah Rasûlü’nün sünneti büyük önem taşımaktadır. O halde bugün Kur’ân’a yapılabilecek en büyük kötülük, onu Allah Rasûlü’nün sünnetinden uzaklaştırmaktır.
Sünnet; Allah Rasûlü’nün söz, fiil ve takrirlerine denir. ‘Sünnet’ kelimesi ile yüce Allah(c.c.)’ın hak dini tebliğ etmesi ve insanlığa rehberlik yapması için gönderdiği nebinin seçmiş olduğu yol kastedilir. Diğer bir ifade ile sünnet; Allah’ın dinini anlama ve hayattaki bütün işleri uygulamada teorik ve pratik olarak Hz. Peygamber’in getirmiş olduğu nebevî yöntem demektir.’1
Efendimiz(s.a.v.)’in ifadesi ile “rahat koltuklarına yaslanarak ‘Kur’ân’da ne bulursak sadece ona uyarız”2 diyenler bu şekilde Kur’ân’ı yaşam alanından çıkartmaktadırlar. O zaman Kur’ân; ya yaşayamadıkları bir kitap olacaktır ya da hükümleri, kendi kafalarına göre şekillendirerek Allah Rasûlü’nün önüne geçeceklerdir. Çünkü Kur’an ve sünnet çeşitli yöntemlerle hiçbir alanı boş bırakmamıştır. Rabbimiz, kendi hükmünü terk edenleri kınarken yanında Peygamberini de zikrederek: “Allah ve Rasûlü bir işe hükmettiği zaman inanan erkek ve kadına işlerinde artık başka yolu seçmek yakışmaz”3 buyurmaktadır. Buna rağmen bugün Allah Rasûlü’nün bir hükmü veya bir uygulaması olduğu halde onu terk edip başka yol tercih edenler ve bunu Kur’ân’a uymak zannedenler, bu halleriyle Allah(c.c.)’ın emrine karşı çıkmış ve Kur’ân’a aykırı bir yol tutmuş olmaktadırlar. Ayrıca kendi görüşlerini, Allah Rasûlü’nün hükmünün önüne geçirmek suretiyle Rasûlullah (s.a.v.)’a saygısızlık etmekle de kalmayıp doğru yolu bulmanın Allah ve Rasûlüne uymakla mümkün olacağı şartına uymayarak ‘Sırat-ı Mustakîm’den de sapmışlardır.
Kur’ân’ı doğru anlama ve yaşamayı Allah Rasûlü’nden öğrendiğimiz gibi, Efendimiz(s.a.v.)’in ümmet açısından konumunu da onun ashabından öğrenmeliyiz. Allah-u Teâlâ ilk Müslümanları Peygamberlerine nasıl davranmaları gerektiği konusunda tam anlamıyla eğitmiştir. Onlar Kur’ân’ı dinliyorlar ve onu nasıl uygulayacaklarını Efendimiz(s.a.v.)’den öğrenebilmek için yarışıyorlardı. Ayrıca hükmünü bilmedikleri bir meselede vakit kaybetmeden hemen Allah Rasûlü’ne gidiyor ve ondan aldıkları cevap hoşlarına gitsin veya gitmesin hemen uyguluyorlardı. Buhari Sahihi’nde, Ukbe b. Haris (r.a.)’ten şöyle bir olay rivayet edilmiştir. Sahabeden birisine bir kadın gelerek, hanımını ve kendisini emzirdiğini söyledi. Adam şaşkınlığından hemen Mekke’den Medine’ye gitti. Rasûlullah’a, süt kardeş olduklarını bilmeden bir kadınla evlendikten sonra süt kardeş olduklarını öğrendiğinde Allah’ın hükmünün ne olacağını sordu. Rasulullah; “bu durum söylendikten sonra evlilik nasıl devam eder” buyurdu. Bunun üzerine adam hanımını uygun bir şekilde boşadı. Çünkü çok iyi öğrenmişlerdi ki Allah ve Rasûlü bir işe hükmettiğinde o hükmü yüreğinde bir sıkıntı duymadan kabullenmek İslam’ın gereği, imanın göstergesiydi.
Sahabenin her konuda Allah Rasûlü’nü takip ettiğinin bir misalini de Akabe bey’atı esnasında görüyoruz. Hz. Osman Mekke’de olduğu için, orada bulunanlar bey’at ettikten sonra Allah Rasûlü bir elini diğer elinin üzerine koydu ve “bu da Osman’ın yerine olsun” buyurdu. Bunun üzerine Ashab: ‘Ne mutlu Osman’a. O Mekke’de, biz buradayız. Şimdi bol bol Beytullah’ı tavaf eder, dediler. Efendimiz (s.a.v.) “Osman orada şu kadar yıl kalsa, ben Beytullah’ı tavaf etmedikçe o etmez” buyurdu. Ve o sırada Mekke’ye giren Hz. Osman’a amcaoğlu Eban b. Said; ‘Kâbeyi tavaf et ben seni korurum’ dediğinde, Hz. Osman ona şu cevabı veriyor ve aynı zamanda gelecek Müslümanlara da bir ders veriyordu. “Bizim büyüğümüz yapmadan biz herhangi bir şeyi yapmayız. Ne zaman ki, o bir şeyi yaparsa, biz de onun ardından takip ederiz.”4
Efendimizin o seçkin sahabeleri onun kıymetini o kadar iyi anlamış ve onun ağzından çıkan her bir söze o kadar adapte olmuşlardı ki Cabir (r.a.) ‘den gelen bir rivayette:“Cuma günü Peygamber Efendimiz minbere çıkınca cemaate “oturun” , buyurdu. O sırada mescidin kapısında bulunan Abdullah b. Mes’ud, Efendimiz’in sesini işitince hemen oraya oturdu. Bunu gören Allah Rasûlü ise;“Abdullah beri gel” buyurdu.5 Ashabı onun kelimelerini ve adımlarını takip etmek suretiyle kurtuluşa ermeyi umuyordu. Cennetin yolunu en iyi bilen elbette ki oydu.
Yine Efendimiz’in vefatının ardından da sahabesinin onun hükmüne bağlılığının misalini Hz. Ebu Bekir’de görmek mümkündür. Allah Rasûlü vefatına yakın, Rumlara karşı Usame (r.a.) komutanlığında orduyu hazırlamış; fakat ordu yola çıkmadan vefat etmişti. Rasûlullah’ın vefatından hemen sonra halife seçilen Hz. Ebu Bekir(r.a.)’e Ashab: ‘Orduyu savaşa gönderme. Zira görüyorsun ki Allah Rasûlü’nün ölümü sebebiyle dinden dönen Araplar var önce onları yola getirmek lâzımdır’ deyince, Hz. Ebu Bekir; “Hayatım kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki; Allah’ın Rasûlü’nün göndermek istediği bir orduyu ben alıkoymam. Bunu yapmak benim için gökten yere düşmekten daha kötüdür”6 diye cevap vermiştir.
Bunlar ve benzeri birçok rivayet sahabenin Kur’ân’la nasıl beslendiklerini göstermektedir. Kur’ân, Allah(c.c.)’a itaati Peygamberine itaat ile birlikte zikretmekte ve bu ayetler Allah’a olduğu gibi O’nun Peygamberine itaatin gerekliliğini de açıkça göstermektedir. Nisa sûresinin 80. ayetinde: “Peygamber’e itaat eden Allah’a itaat etmiş olur” buyrulmuştur. Peygamberimiz de bu konuyu bir hadisinde şöyle ifade eder; “Kim bana itaat ederse Allah’a itaat etmiş olur kim de bana isyan ederse Allah’a isyan etmiş olur.”7
Bu şekilde İslam hukukunun dayandığı delillerde sünnet; Kur’ân’dan sonra ikinci kaynağı teşkil eder ve Ulema arasında Şârî’ (hüküm koyucu) denildiğinde; Allah ve Rasûlü, nass (delil) denildiğinde ise Kur’an ve Sünnet kastedilir.
Ayrıca Allah (c.c.); “Sana indirileni apaçık tebliğ et”8 buyurmuştur. Ona indirilenin ‘apaçık tebliğ edilmesi’, sünnetle birlikte olduğunda gerçekleşmektedir. O halde sünnet, Rasûlullah’ın tebliğine dâhildir. Rabbimiz: “Nitekim kendi içinizden, size ayetlerimizi okuyan, sizi arındıran, size kitabı ve hikmeti öğreten bir Rasûl gönderdik.”9 buyurmaktadır. Bu ayette de okumak ayrı, (açıklayarak) öğretmek ayrı birer fiil olarak zikredilmiş ve kitap dışında bir de hikmeti (sünneti) öğrettiği ifade edilerek Mü’minlere bu nimetin büyüklüğü hatırlatılmıştır. Yani; onun size Kur’ân’ı okuyup öğretmesi, onu doğru anlayabilmeniz ve yaşayabilmeniz açısından önemli bir aydınlatma ve çok büyük bir nimettir.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in fiilleri, onlara tâbi olmak bakımından üç kısma ayrılır:
1- Şeriati açıklamak için yaptığı işler; namaz kılışı oruç tutuşu gibi şeriatin mücmel ifadelerini açıklayan fiilleri. Mesela Kur’ân’-ı Kerim icmâlen (genel olarak) namazı kılın buyurmuş ve abdestin dört farzını bildirmiş fakat tam olarak abdestin nasıl alınacağı ve ne ile bozulacağını, namazın nasıl kılınacağını, namazdaki mekruhların (Allah tarafından hoş görülmeyen işlerin) müstehapların (beğenilen uygulamaların) neler olduğunu, namazın hangi davranışlarla bozulacağını açıklamamıştır. Allah Rasûlü bunlar gibi namazla ilgili gerekli tüm bilgileri uygulayarak bize öğretmiştir. Bir hadisinde Efendimiz (s.a.v.) İbni Mes’ud (r.a.)’a: “Elime su dök de sana Cibril’in nasıl abdest aldığını öğreteyim”10 buyurarak Kur’ân’da yazmayan bazı bilgilerin Cebrail (a.s.) vasıtası ile Allah(c.c.) tarafından kendisine bildirildiğini ifade etmektedir. Bu şekilde yaptığı dinî işler Kur’ân’ın kısa ifadelerinin açıklaması sayılır. Ve bir de bir işin, mübah ve meşrû’ olduğunu gösteren uygulamaları vardır ki, yaptığı alış-verişler bunun misali olabilir. Onun yaptığı gibi alış-veriş yapmak Müslümanlara farz olmamakla birlikte yaptığı gibi ve benzerî uygulamaların bizim için caiz olduğunu gösterir.
2- Peygambere mahsus olduğuna dair delil bulunan fiiller. Kur’ân’-ı Kerim’de, emir sîgası ile geldiği halde Peygamberimiz’e ait olduğuna dair delil bulunan hükümler ki; bunları uygulamak Müslümanlar için caiz değildir ve Kur’ân’da bunların sayısı birkaç taneyi geçmez. Dörtten fazla evlenmesine izin verilmesi gibi.
3- İnsanlık icabı ve Arabistan’da yaygın olan geleneklere göre yapmış olduğu iş ve hareketler. Bunlar dinî uygulamalar sınıfından sayılmayarak toplumun örf ve âdeti nev’indendir ki her toplumun örf ve âdeti değişik olabilir.11
Allah Rasûlü’nü hakkıyla anlayarak takip edenlerden olmak suretiyle Rabbimizin katında bu asrın sahabelerinden yazılmayı niyaz ediyor, bir dahaki sayıda devam etmek temennisiyle sizleri Allah’a emanet ediyorum.
Semra Kuytul
Müslümanın Hayatında Sünnetin Konumu-2 başlıklı yazıyı okumak için tıklayınız
Kaynak
1-Yusuf Kardavî, Sünneti anlamada yöntem, sf.46 2-Ebu Davud,İbni Maca,Darimî 3-Ahzap,36 4-El Müstedrek,c. 1,sf.46 5-Hayatü’a Sahabe c.2,sf. 525 6-İbni Sa’d, et-Tabakâtu’l-Kübrâ,II, sf.189 7-İbni Mâce, Cihad, sf.39 8-Âl-i İmran, 20 9-Bakara,151 10-Ma’rifetu Ulûmi’l-Hadis,sf.30 11-M.Ebu Zehra,İ slam Hukuku Mitodolojisi,sf.107