Ne Yapmalıyız?

Eklenme Tarihi: 31 Oca 2017
6 dk okuma süresi

Kullarını zor durumdan kurtaracak yegâne Kurtarıcı, şerri hayra tebdil edecek yegâne Kudret olan yüce Rabbimize hamd olsun. Nice zorlu imtihanlara sabrederek ümmetine örnek olan o yüce Rasule salât ve selam olsun.

En zor zamanda bile ümidini kaybetmeyip Efendimizin yanından ayrılmayan güzide ashabına ve bugün ümitle mücadeleye devam eden tüm Müslümanlara selam olsun. Derdimiz büyük; acımız her daim taze, kanımız akıyor, şehirlerimiz harabe, neslimiz tüketilmek isteniyor. Allah’ın hâkimiyetine savaş açmış devletlerin karşısında mazlum İslam Ümmeti! Başımızdaki musibet sadece savaş ve terör değil. Müslümanlara karşı tüm dünya birleşmiş, her türlü karalama kampanyası yapılarak insanlar, İslam ve Müslüman düşmanı olmaya itiliyor ve İslam’dan nefret etmeleri için her türlü kirli oyun tezgâhlanıyor.

Derdimiz çok, çok olmasına ama maalesef bu kadar da değil. Bütün bunlara rağmen İslam âleminin suskunluğu, gayretsizliği, dertsizliği, ümitsizliği ve gafleti ayrı bir dert! Öyle kötü bir hal içine düşmüşüz ki; artık kardeşlerimizin acı çekmesine alıştık maalesef. ‘Yeni duyduğumuz bir şey değil, zaten her zaman var bu manzara’ dercesine bakıp geçmeye başladık. Başına gelen anlıyor bir öncekinin derdini. Başına gelene kadar uyumaya-gaflete devam ediyor diğer bir ülke Müslümanları. Yangın tutuşmuş bir kere, söndürmedikçe büyümeye devam ediyor. Müslümanlar çareyi yanlış yerlerde aradığı müddetçe sanki yangına benzinle gidiyoruz ve daha da körüklüyoruz. Allah kullarını hiçbir aşamada çaresiz bırakmamışken çareyi Kur’an’da aramayışın acısını çektiğimizi, bu sebeple Allah’tan da yardım göremediğimizi idrak edemiyoruz.

Allah’a Dönmeliyiz

İmanlarımız, Allah’a dayanarak yola çıkmaya yetersiz kalıyor. Amerika ile arası iyi olunca kendini güvende hissedenler, Rusya ile ittifak edince kuvvetlendiğini zannedenler, Allah ile arasını iyi yaparak gerçek kudrete dayanabilmenin gücünü, güvenini hissedemiyor maalesef! Bu sebeple Allah’a yönelmenin bütün problemlere nasıl bir çare olacağı konuşulmuyor, tartışılmıyor. Arkamızda bu kadar kuvvetli bir dayanak olduğu halde bu kadar çaresizce çırpınmanın gafletini anlayabilmek mümkün değil!

Tarihimizde gördüğümüz üzere; insanı yaratan, rızık veren ve yol gösteren Allah, sorunlarımızın her birine hassas dokunuşlarla müdahale ederek toplumu kangren olmuş dertlerden bile kurtarmıştı. Bugün bu ümmetin en büyük sorunu Amerika değil, Rusya değil, Esed değil, şu değil, bu değil! En büyük sorunumuz çareyi Rabbimizde aramayışımız! Dermanına başvurmayışımız! Sınırlı aklımızla, güçsüzlüğümüzle, çaresizliğimizle dev sorunlarla tek başımıza çarpışmaya çalışmamız!

Teslimiyet Göstermeliyiz

Hâlbuki gerçek kudret, (tabiri caizse) şefkat kollarını açmış bizi çağırıyor. “Gelin kurtarayım sizi, Rahmetime gelin, medeniyetime gelin, selamet yurduma gelin, korumama girin, bir emrimle tüm düşmanlarınızı peren peren edeyim, yeter ki çareyi bende arayın, dermanı benden isteyin” dercesine ayet ayet konuşuyor Kur’an! Burada yapılması istenilen sadece kuru bir dua değil, O’nun emrine, her konudaki hükmüne, gösterdiği yola girmeye ve çizdiği çizgiden çıkmamaya karşı tam bir teslimiyet ve de dua! Ancak bu teslimiyeti gösterdiğimizde rahmet ve yardım devreye girecektir.

Neslimizi Eğitmeliyiz

Yine istenilen sadece kuru bir teslimiyet de değil elbet! Ne yapacağını Kur’an’dan öğrenen, kırmızıçizgilerini Kur’an’a göre belirleyen, bu manada donanımlı bir Kur’an ve sünnet eğitimine sahip olan bir nesille ilerlemek ve emre tam teslim olmak!

Alparslan Kuytul Hocaefendi’nin söylediği, bu sayımızda kapağımıza da aldığımız cümlesinde de ifade ettiği gibi: “Rahatı terk edip, milyonları eğitmeden kurtuluşumuz mümkün olmayacaktır.” Kelime-i Tevhid’i anlayan, yaşayan, anlatan nesiller yetişmedikçe ve ümmet bu büyük hakikatle gaflet uykusundan uyanmadıkça üzerimizdeki ölü toprağı atılamayacaktır. Alparslan Kuytul Hocaefendi’nin yıllardır dediği gibi Tevhid; zulmü, zalimi, şirki, yeryüzündeki tüm adaletsizlikleri ve çarpık tüm düzenleri ortadan kaldıracak en güçlü silahtır. Yine onun ifadesiyle Tevhid; bütün bu zulümlerin sebebi olan şirke vurulan en kuvvetli darbedir, sağ kroşedir.

Tevhid’e sarılıp zalimlerin tasallutundan kurtularak Âlemlerin Rabbi, Rahman ve Rahim olan Allah’ın hükmüne boyun eğmek, O’nun kurtuluş reçetesini uygulamak ve yeniden selamet yurduna ermek için Nebevi Metod’la mücadele etmek en başta gelen vazifemizdir.

Rahatımızı Bozmalı ve Hem Kendimizi Hem de Neslimizi Yetiştirmeliyiz

Şu anda içinde bulunduğumuz bu ümitsiz durumun ümmet olarak farkındayız. Filistin’deki kardeşimiz bizden sadece dua istiyor, Arakan’daki kardeşimiz hatta hiçbir şey bekleyemiyor, Suriye’den, Halep’ten video gönderen Türkmen, ‘sizden tek bir şey istiyorum’ demek için video çekiyor ve ‘gelip bizi buradan kurtarın’ demesini beklerken o sadece ‘bu gece kalkın, iki rekât namaz kılın ve dua edin’ diyor. Başka bir güce sahip olmadığımızın, milyonlar olduğumuz halde hiçbir şeye yaramadığımızın hep beraber farkındayız. En iyi yapabildiğimiz kuru bir dua ve yardım toplamak, topladığımız yardımlar bile zalimlerin onayına bağlı, yardım göndermekte bile acze düşmüşüz… O halde nasıl kurtulacak bu ümmet! Biz bile bizden ümidi kesmişken nasıl duracak bu kan, bu vahşet! Nasıl kurulacak selamet yurdu olan İslam Medeniyeti?

Eğitilmiş kitleler, hakikat güneşiyle aydınlanmış nesiller yetişmedikçe ve gerçek güce ulaşmadıkça kurtuluşumuz mümkün olmayacaktır.

Irak Savaşı’nın yeni başladığı günlerdeydi. Ebu Gureyb Hapishanesi’nden vahşet görüntüleri geliyor, her gün Amerika’nın buradan, Adana-İncirlik’ten kaldırdığı savaş uçakları ile yüzlerce Müslüman şehit ediliyordu. Ciğerimiz yanıyordu ama gözyaşları içinde seyrediyorduk sadece. Yine elimizden hiçbir şey gelmiyordu. Tırlarla yardım toplanıyor ama Amerika’nın onay verdikleri dışındaki yardımlar ulaşamıyordu. Yardımlar ulaşabilse bile bu yine Müslümanların ölmesine engel olmuyordu. Her gün ama her gün acı haberlerle sarsılıyorduk yine… Yardım toplamanın da çare olmadığı ortadaydı.

Alparslan Kuytul Hocaefendi’ye mutad yaptığı Tefsir dersi sonrası, sorular kısmında bu konu soruldu. Soru çok zor bir soruydu: Irak için ne yapabiliriz? O günü hiç unutmuyorum: Hocaefendi durdu ve ciğeri yanık bir şekilde dedi ki: “Ben istemez miyim, buradan Adana’dan bir milyon kişi ile İncirlik’e yürüyelim, (ki İncirlik kasabası Adana merkeze çok yakın) ve ‘Buradan bir daha kardeşlerimizi vurmak için uçak kalkmayacak!’ diyelim. Ben istemez miyim? Ama kim ile olacak bu? Kaç kişi gelecek arkandan?” Ümmetin içinde bulunduğu acziyetin, gafletin ve de duyarsızlığın tam ifadesiydi bu.

Böylesi çözümlere eğitilmemiş; imanla, ilimle güçlendirilmemiş nesiller ile ilerlemek mümkün mü? Geceleri üzerimizden geçip Irak’ı vurmaya giden uçakların sesini dinleyerek ya da Televizyonlardan yavaş yavaş yok oluşumuzu izleyerek acziyet içinde gözyaşı dökmek yerine böylesi nesiller hazırlamak için çalışmamız gerekiyordu.

Silkinmeli ve Harekete Geçmeliyiz

Elbette kaybımız çok ama zararın neresinden dönersek kâr hesabı ümmet olarak silkinmeliyiz, Kur’an’la dirilmeli ve biran önce Nebevi Metod’la yürümeye başlamalıyız. Allah’tan gayrısından korkmadan, cesaretle, ilimle ve fedakârlıkla Tevhid’in anlaşılması, Ümmetin kurtuluşu ve yeryüzünde Allah’ın hâkimiyeti uğrunda gece gündüz gayret etmeli, Öncü bir nesil yetiştirmeliyiz. Bu gayret Yüce Rabbimizin rahmetini celbedecek ve yardımı üzerimize yağmur gibi yağacaktır inşaAllah! En çok sevdiğim ayetleri buraya bir kez daha yazmak istiyorum:

“Ey iman edenler, sizi acı bir azaptan kurtaracak bir ticareti haber vereyim mi? Allah’a ve O’nun Rasulü’ne iman edersiniz, mallarınızla ve canlarınızla Allah yolunda cihad edersiniz. Bu, sizin için daha hayırlıdır; eğer bilirseniz.

O da sizin günahlarınızı bağışlar, sizi altlarından ırmaklar akan cennetlere ve Adn cennetlerindeki güzel konaklara yerleştirir. İşte ‘büyük mutluluk ve kurtuluş’ budur.

Ve seveceğiniz bir başka (nimet) daha var: Allah’tan YARDIM ve yakın bir FETİH! Mü’minleri müjdele!”1

Kaynak


1- Saff, 10-13