'O dakikaya kadar İsrail'i terörist görenler bu kez millete İsrail'i dost olarak tanıttılar'

Sedat Laçiner Türkiye-İsrail anlaşmasını yazdı.

Eklenme Tarihi: 25 Haz 2016
5 dk okuma süresi
Güncelleme Tarihi: 26 Eyl 2024
'O dakikaya kadar İsrail'i terörist görenler bu kez millete İsrail'i dost olarak tanıttılar'

Sedat Laçiner'in 'İsrail - Türkiye anlaşması' başlıklı yazısının tamamı:

İsrail basını “Türkiye ile anlaşma yakın” diyor. Arutz Sheva’ya göre İsrail Bakanlar Kurulu Türkiye ile anlaşmayı önümüzdeki hafta onaylayacak. Gazeteye göre Gazze’ye İsrail ablukası aynen devam edecek, Türkiye’ye sadece Gazze yardımlarında bazı kolaylıklar sağlanacak. Diğer taraftan Türkiye Hamas’ı Türk topraklarından çıkartacak. Sonuç; sıfır artı sıfır, elde var sıfır. Daha doğrusu bu işten kazancımız sıfır bile değil, eksilerde.

Malum, 2009 Davos ‘One Minute Krizi’, Ocak 2010 Alçak Koltuk Krizi derken Mayıs 2010’da Mavi Marmara Krizi’yle iki ülke ilişkileri tam anlamıyla koptu. İsrailli komandolar Gazze İnsani Yardım Filosuna saldırdılar, 9 kişiyi öldürdüler, onlarca aktivisti ise yaraladılar.

İsrail devleti mavi Marmara katliamını bilerek ve isteyerek yaptı. Amaç, Türkiye’ye iyi bir ders vermek, bir daha Mavi Marmara benzeri girişimlere cesaret edemez hale getirmekti. Bunda başarılı da oldular. Mavi Marmara’dan sonra hiçbir yardım gemisi buna benzer bir girişimde bulunamadı, son noktaya gidemedi.

Türkiye ise olay sonrasında esti gürledi. İki devlet birbiri hakkında ancak düşmanların sarf edebileceği sözleri sarf ettiler. İsrail tarafı Türkiye’ye karşı PKK’yı desteklemeyi bile gündemine aldı, konu Bakanlar Kurulu’nda görüşüldü…

Türk tarafında ise Erdoğan ‘milli kahraman’ oldu. Hatta ünü tüm İslam dünyasına yayıldı. Erdoğan’ın isteği zaten buydu. İsrail sorunu bilinçli olarak Erdoğan’ı İslam dünyasının lideri yapmak için kullanıldı.

Türkiye-İsrail ilişkilerindeki kopuş en çok ABD’yi endişelendirdi ve Obama iki tarafı barıştırmak için çok uğraştı. Bu çabaların sonucunda İsrail Türkiye’den özür diledi, ayrıca kurbanlara tazminat ödemeyi de kabul etti. Ancak tazminat konusu henüz sonuca bağlanabilmiş değil.

Türkiye’nin bir diğer şartı ise Gazze’ye ablukanın kaldırılmasıydı. Eğer İsrail bu isteği kabul etseydi mavi Marmara gibi gemiler istedikleri zaman Gazze’ye girip çıkabilecekti. İşte İsrail bu şartı kabul etmedi. Anlaşılan o ki bugün de kabul etmiyor.

Türkiye-İsrail siyasi ilişkileri 2010-2016 arasında büyük bir krizde göründü, ancak ekonomik ilişkilerin bu krizden etkilenmediğini anlıyoruz. Tam tersine Türkiye’nin İsrail ile ekonomik ilişkileri krize rağmen rekor artışlarla yükseldi durdu. Mavi Marmara’dan sonra Türkiye, İsrail’den ithalatını rekor düzeyde arttırdı: 2009 yılında iki ülke ticaret hacmi 2,59 milyar dolarken İsrail’e ‘one minute’ dediğimiz yıl ticaret hacmi 3,43 milyar dolara, Mavi Marmara katliamından sonra ise 2011’de 4,44 milyar dolara fırladı. 2013’de ticaret hacmi 5 milyar doları aştı, 2014’de ise neredeyse 6 milyar dolara çıktı. Yani siyasi anlaşmazlık ekonomiye yaradı, ‘paranın rengi olmaz’ sözünü hatırlattı. En son veriler İsrail ile ticaretin hala artış seyrinde olduğunu gösteriyor. Hatta bir habere göre Türkiye’nin çevresindeki 18 ülke ile ticareti azalırken İsrail ile işler tıkırında, artış devam ediyor.

Türkiye bu haliyle İslam dünyasında istisnai bir rol üstleniyor. Halkı Müslüman ülkeler içinde İsrail ile bu kadar serbest ve büyük ticaret yapabilen yok gibi… Pek çok İslam ülkesinde İsrail ile ticaret yapmak yasalarla yasaklanmış durumda…

Siyasi alanda ise İsrail ile yaşanan krizin Türkiye’ye maliyeti ağır oldu. Türkiye, İsrail ile düşmanlıktan umduklarını bulamadı: ABD ile bozulan ilişkilerin yanında Erdoğan’ın İslam dünyasının lideri olma hayalleri Arap Baharı’yla son buldu. İsrail ile kavga etmenin Hükümete tek yararı içeride oylarını arttırmak ve konsolide etmek oldu. Dışarıda ise Amerika’dan Avrupa’ya İsrail lobisi Türkiye’nin imajını bozacak sistematik çalışmalar yaptı. Türk-Amerikan ilişkilerindeki düşüşte İsrail lobisinin etkisi büyük oldu.

Türkiye’nin sert İsrail politikası Müslüman dünyada sokağın sevgisini kazandırdı, ancak bu sevgi İslam devletlerinde endişeye yol açtı. Türk Hükümetinin özellikle Arap devletlerini atlayarak sokak üzerinden siyaset yapabileceğini düşünmesi Türkiye’nin Ortadoğu politikasını köklerinden salladı ve hükümetler arasında Türkiye’ye karşı güvensizlik üretti.

NEDEN İSRAİL’E MUHTAÇ HALE GELDİK?

2015 yılının son çeyreğinde Erdoğan’ın politikası radikal bir değişiklik gösterdi ve Türkiye İsrail’e beklenmedik bir hızda yaklaştı. O dakikaya kadar İsrail’i “terörist” ve düşman ülke ilan eden ve her vesileyle İsrail’i yerden yere vuran Hükümet ve Saray çevreleri bu kez İsrail’i kamuoyuna ‘dost’ bir ülke olarak tanıtmaya başladılar. AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, 21 Aralık 2015’de Türkiye ile İsrail’in görüştüğü yönündeki haberleri teyid ederek “Henüz imza atılmış bir şey söz konusu değil. Bir taslak üzerinde çalışılıyor. Kuşkusuz, İsrail devleti ve İsrail halkı, Türkiye’nin dostudur. Şimdiye kadar ki eleştirilerimiz, İsrail hükümetinin aşırı davranışlarına, meşru görmediğimiz davranışlarına dönüktür” dedi.

Çelik’in “Kuşkusuz, İsrail devleti ve İsrail halkı, Türkiye’nin dostudur” cümlesi özellikle İslami çevrelerde şok etkisine neden olurken Ömer Çelik sonraki açıklaması ile sözlerinin arkasında durdu. Ama asıl şok Erdoğan’ın sözleriydi. Cumhurbaşkanı Erdoğan 2 Ocak 2016’da Türkiye’nin İsrail’e ihtiyacı olduğunu yani muhtaç olduğunu ilan ediverdi. İsrail’e her konuşmasında ağır hakaretler eden, ağır sözler söyleyen Erdoğan gitmiş, yerine İsrail’e karşı anlayışlı bir diplomat-siyasetçi gelmişti.

İsrail’e dönük siyasetimizde ani değişimin nedenleri var elbette. Bu nedenlerin başında ise Erdoğan yönetiminin meşruiyeti geliyor. Sandıktan aldığı yüksek oylara rağmen, içeride ve dışarıda meşruiyetini kaybettiğini düşünen Erdoğan, İsrail üzerinden dünya derin devletine yaklaşabileceğini, kendisine karşı oluşan olumsuz havayı dağıtabileceğini düşündü, bu nedenle ülkenin dümeni çok sert bir şekilde Tel Aviv’e doğru kırıldı.

İkinci önemli neden ise Kasım ayında düşürdüğümüz Rus uçağı nedeniyle Türkiye’nin bölgesinde adeta abluka altına alınmış olmasıdır. Türkiye, İsrail üzerinden bu ablukayı kırmaya, sözde ‘değerli yalnızlığına’ son vermeye çalışıyor.

Son olarak Washington’da tüm kapılar yüzüne kapanan Hükümet ve Saray çevreleri kapıları yeniden İsrail ile açmayı umuyor.

Sonuç olarak 2010 yılında başlayan süreç sona ermiş durumda. Erdoğan, İsrail ile el sıkıştı. Eğer son dakikada bir pürüz çıkmaz ise iki devlet yeniden ‘dost’ olacaklar. Türkiye’nin Filistin konusundaki talepleri kabul edilmiyor, ancak Erdoğan’ı bu konuda utandırmayacak göstermelik bazı jestler düşünülmüş durumda. Bakalım şapkadan ne çıkacak?

Sedat LAÇİNER: Uluslararası İlişkiler profesörü ve Haberdar yazarı. Lisans (Ankara Üniversitesi), Y. Lisans (University of Sheffield), Doktora (King's College London, Londra Üniversitesi). [email protected]