Bu teoriye göre, sonuçların tepkilerimizden bağımsız olduğunu öğrenirsek, zaman içinde yaptığımız hiçbir şeyin önemi olmadığını içselleştirir ve diğer durumu ileriye taşırız. Sonucunda da nesnel olarak çaresiz olmasak bile, kendimizi çaresiz gibi hissederiz. Bu durumda gelecekte karşılaşacağımız sorunlar ne olursa olsun, durumlarımızı iyileştirmek için harekete geçme olasılığımız daha düşük olacaktır.
Teoriye göre, matematik dersinin ara sınavlarından çok çalışmasına rağmen düşük not alan bir öğrenci ikinci dönem de aynı durumu yaşayınca ne yaparsa yapsın başarısız olacağını düşünerek sonraki sınavlar için çalışmaktan vazgeçer.
Babası tarafından sürekli olarak “vasıfsız” yakıştırmasına maruz kalan genç, onun yargısını değiştirmek için ne kadar çabalarsa çabalasın bir şeyin değişmediğini fark ettikten sonra bu duruma alışmış, çabalamaktan vazgeçmiştir. Aslına bakarsanız bu gibi örnekleri bir çok yerde okumuş olmalısınız. Peki ama arka plandaki fikir ne kadar doğru?
Seligman, şoka önceden maruz kalmanın, kaçmanın mümkün olduğu bir durumda öğrenme becerisine müdahale ettiğini düşünüyordu. Seligman bu durumu açıklamak tanımlamak için Öğrenilmiş Çaresizlik terimini kullandı.
Günümüzde Martin Seligman adını pozitif psikoloji ile yaptığı çalışmalar ile biliriz. Ancak Seligman pozitif psikoloji işine başlamadan önceki yıllarda akademik kariyerinin çoğunu “öğrenilmiş çaresizlik” kavramını incelemeye adamıştı. 1972’de Annual Review of Medicine dergisinde yayımlanan “Öğrenilmiş Çaresizlik” başlıklı makalesi ve 1975’te yayımlanan kitabı muazzam bir etki yaratmış ve dikkatleri üstüne çekmişti.
1967’de Martin Seligman liderliğindeki Pennsylvania Üniversitesi’ndeki bir araştırma ekibi, köpeklere elektrik şoku verilen tartışmalı bir psikoloji deneyi gerçekleştirdi. Çalışmanın amacı, hayvanların ve belki de dolayısıyla insanların olumsuz deneyimlerden nasıl ders çıkardığını bulmaktı.
Öğrenilmiş Çaresizlik Kavramı İle İlgili Deneyler Nelerdi?
İlk deneyde köpekler bir hamağa, bacakları hamaktaki dört delikten sarkacak biçimde bağlanmıştı. Araştırmacılar daha sonra köpeklerin arka bacaklarına bir dizi elektrik şoku verdi. Deneydeki bazı köpekler için burunlarıyla ulaşabilecekleri bir kol da vardı. Kolu dürttükleri zaman şoklar duracaktı. Çoğu köpek şokları nasıl durduracağını hemen anladı. Ancak bazı köpekler için kol kasıtlı olarak çalışmıyordu. Ne yaparlarsa yapsınlar şoklar devam etti.
İlk deneyde buna benzer bir mekanizma kullanılmıştı.
Bu elektrik şoku turundan sonra deneyin ikinci aşaması başladı. Bu sefer köpekler farklı bir test ortamına yerleştirildiler. Kutu, köpeklerin isterlerse kolayca atlayacakları alçak bir bariyerle iki bölüme ayrılmıştı. Kutunun bir tarafında elektrik şoku verecek olan metal bir plaka vardı; diğer tarafı güvenliydi. Köpekler başlangıçta bu kutuda beş dakika serbestçe hareket ettiler. Sonrasında da şoklar başladı. Kaçmak için köpeklerin tek yapması gereken kutunun bir tarafından diğer tarafına atlamaktı.
Araştırmacılar, iki köpek grubunun (bir kolu iterek şokları durdurabilenler ve şokları durdurmanın hiçbir yolu olmayanlar) ikinci deneyde çok farklı tepki verdiğini gözlemledi. Şokları önceden denetlemeyi öğrenen köpekler, engeli aşıp kaçabileceklerini kısa sürede fark etmişlerdi.
Seligman çalışmalarına başladığında, çalışmalarını yaptığı laboratuvar, Ivan Pavlov’un köpeklerle çalışmalarını yaptığı yerdi.
Ancak ikinci gruptaki köpeklerin çoğu şoklardan kaçmaya bile çalışmadı. Sadece uzanıp araştırmacılar deneyi sonlandırana kadar şoklara katlandılar. Köpekler, maruz kaldıkları ve daha da önemlisi engelleyemedikleri bu elektrik şoku karşısında çaresizlik geliştirmişti.
Ancak Seligman araştırmasını burada bitirmedi. Etkiyi tersine çevirmenin bir yolunu aramaya başladı. Bunu da başardı. Araştırmacılar ilk önce tüm köpekleri, şokun bir sıçrama ile kontrol edilebildiği kutuya koydu ve hepsine elektrik şoku verdi.
Ancak sonrasında ilk deneydeki düzeneğe koyduklarında köpekler şoklara maruz kalsalar bile, pes etmediler. Panellere basarak durumu kontrol etmeye çalıştılar. Tekrar kutuya konduklarında da şoklardan kaçınma yeteneklerini hemen geri kazandılar.
Çaresizlik İle Baş Etmeyi Öğrenmek Mümkün mü?
Bu teori, fareler, maymunlar ve insanlarla yapılan tekrarlanan deneylerle onlarca yıl boyunca geçerliliğini korudu. Aynı çaresiz davranış, hayvanlarda ve insanlarda tekrar tekrar ortaya çıktı. Klinik depresyon için en çok alıntı yapılan açıklamalardan biri haline geldi.
Hayatımızın birden fazla alanında sonuçları kontrol edememe durumu yaşıyorsak o zaman denemeyi bırakmayı öğreniriz. Beynimiz bize “Uğraşma” der. Depresyona gireriz ve içimize döneriz; tıpkı kutunun içindeki köpekler gibi pasif oluruz.
Fakat sonra psikoloji alanında beklenmedik bir şey oldu. Pennsylvania Üniversitesi deneyinin orijinal araştırmacılarından biri olan ve o zamanlar lisansüstü öğrencisi olan Steven F. Maier, alan değiştirerek sinir bilimci oldu.
Oluşturulmasına yardımcı olduğu teoriyi bu sefer nörolojik bir bakış açısıyla tekrar gözden geçirmeye karar verdi. Hangi devrelerin, reseptörlerin ve nörotransmitterlerin çaresizliği öğrenme ile ilgili olduğunu araştırmaya başladı. Sonunda da cevabı buldu.
Ventromedial prefrontal korteks (vmPFK) prefrontal korteksin bir parçasıdır. Frontal lobun alt kısmına denk düşmektedir ve riskin, korkunun işlemlenmesi ile ilişkilidir. Ayrıca duygusal tepkileri ketleme, karar verme süreçlerinde de rol oynamaktadır. Tramva sonrası stres bozukluğu ile yapılan çalışmalar, vmPFK’nın, geçmiş duygusal deneyim ve olayların yeniden etkinleştirilmesi için önemli bir bileşen olduğu fikrini de destekler.
Ve beyinde gerçekten neler olup bittiğini izlediğinde, orijinal teorinin her şeyi tersine çevirdiğini keşfetti. Çaresizliği öğrenmiyoruz. Beyin, olumsuz koşullara maruz kaldığında çaresizliği varsayıyor. Strese karşı “savaş ya da kaç” tepkisini duymuşsunuzdur ve bu gerçektir. Ancak savaş ya da kaç tepkisinden önce, “donmak” aslında en ilkel tepkidir.
Sonuç olarak
Donmak istemiyorsak, savaşabileceğimizi veya kaçabileceğimizi öğrenmeliyiz. Beynimizin ventromedial prefrontal korteks (vmPFC) bölgesindeki, içgüdüsel, çaresiz tepkimizi etkileyen yolları aktive etmeliyiz. İrademizi kullanmamızı ve kendi hayatlarımızda ve başkalarının hayatlarında, baskı altında olsak bile, olumlu bir fark yaratmamızı sağlayan tüm kolları (her ne iseler) keşfetmeliyiz. Kısacası çaresizlik öğrenilen bir şey değildir; üstesinden gelinebilen içgüdüsel bir tepkidir. Farkına varmanız dileğimizle.
Kaynaklar ve ileri okumalar
•Do we have the power to overcome our ‘learned helplessness’? Yayınlanma tarihi: 6 Şubat 2012. Kaynak site: Conversation. Bağlantı: Do we have the power to overcome our ‘learned helplessness’?
•Debunked: “learned helplessness,” a theory developed from a cruel animal experiment. Yayınlanma tarihi: 24 Mart 2022. Kaynak site: Big Think. Bağlantı: Debunked: “learned helplessness,” a theory developed from a cruel animal experiment
•Maier SF, Seligman ME. Learned helplessness at fifty: Insights from neuroscience. Psychol Rev. 2016 Jul;123(4):349-67. doi: 10.1037/rev0000033. PMID: 27337390; PMCID: PMC4920136.
•Suzuki, Y., Tanaka, S.C. Functions of the ventromedial prefrontal cortex in emotion regulation under stress. Sci Rep 11, 18225 (2021). https://doi.org/10.1038/s41598-021-97751-0
Size Bir Mesajımız Var!
Matematiksel, 2015 yılından beri yayında olan ve Türkiye’de matematiğe karşı duyulan önyargıyı azaltmak ve ilgiyi arttırmak amacıyla kurulmuş bir platformdur. Sitemizde, öncelikli olarak matematik ile ilgili yazılar yer almaktadır. Ancak bilimin bütünsel yapısı itibari ile diğer bilim dalları ile ilgili konular da ilerleyen yıllarda sitemize dahil edilmiştir. Bu sitenin tek kazancı sizlere göstermek zorunda kaldığımız reklamlardır. Yüksek okunurluk düzeyine sahip bir web sitesi barındırmak ne yazık ki günümüzde oldukça masraflıdır. Bu konuda bizi anlayacağınızı umuyoruz. Ayrıca yazımızı paylaşarak da büyümemize destek olabilirsiniz. Matematik ile kalalım, bilim ile kalalım.