Sahaf, değerli kitapları bilen, eski kitap alıp satan kimse ya da dükkânlara denir. Sahaflar İslam dünyasında kitap istinsahı ile uğraşan, kitap ve kitap yazımıyla ilgili yazı malzemelerini satan ve cilt yapan meslek mensupları, kağıt anlamında kullanılan varak kelimesinden türetilen verrak tabiriyle anılmaktaydılar. Varrakun ise kitap alıp satan kişilere denmiştir. Verrâklık mesleği, telif ve tercüme faaliyetlerinin yoğunluk kazanmasıyla birlikte Abbasiler döneminde büyük bir gelişme göstermiş ve altın çağını yaşamıştır.
Kur’ân ve Hadis çalışmalarının yanında gramer, tarih, edebiyat, felsefe ve temel bilimler konularında yazılan eserlerin istinsâhı(el yazısı ile kopyalanması) ve satışı, yazı malzemelerinin ticaretine de büyük bir ivme kazandırmıştır. Bu dönemde çeşitli şehirlerde istinsâh ettikleri veya ettirdikleri kitapların ve kırtasiye ürünlerinin satışını yapan birçok kitapçı dükkânı açılmıştır.
Osmanlı da sahaflara 14. Ve 15. Yüzyıllarda Edirne ve Bursa da rastlanılmaktadır. Eski kitap alıp satma mesleği olan sahaflık matbaanın bulunmadığı bu dönemlerde medrese öğrencilerinin kitap ihtiyaçlarını karşılamak için kurulmuşlardır. İstanbul’un fethinden sonra Sultan Fatih, İstanbul’u aynı zamanda bir kültür şehri haline getirmek istemiş ve birçok eğitim kurumları açtırmıştır. Bu süreç sonunda da sahafların faaliyet gösterebilecekleri bir alan oluştu. 16. asırda sahaflık faaliyetleri de bu güzergâhın önemli iki noktasında; Kapalıçarşı’nın bulunduğu Beyazıt ve Fatih’te yoğunlaştı. Fatih Sultan Mehmed tesis ettiği vakıflara gelir kaynağı oluşturmak ve ticari hayatı geliştirmek gayesiyle Mahmutpaşa ile Beyazıt arasında, kaynaklarda “Bezzazistan” ve “Bedesten” şeklinde anılan bir çarşı kompleksi inşa ettirdi. Bedestenin içindeki sandık ve zaviyelerden birkaçı sahaflara tahsis edildi.
Osmanlı da farklı nedenlerden dolayı İstanbul’a gelen yabancılar, bu şehirdeki sahaflardan satın aldıkları kitapları hiçbir zorluk yaşamaksızın kendi ülkelerine götürmüşlerdir. Kanunî Sultan Süleyman döneminde elçilik göreviyle İstanbul’a gelen Busbecq, Viyana’ya götürdüğü kitaplarla ilgili olarak şu bilgiyi verir:
‘’Büyük bir kısmını Efendime arz edeceğim çokça eski para getirdim. Bunun dışında, gemi dolusu değilse de bir araba dolusu Grekçe yazma ve 240 civarında kitabı deniz yoluyla Venedik’e gönderdim. Oradan da kralımın kütüphanesine konulmak üzere Viyana’ya taşınacaklar. ‘’
Daha sonraki süreçte Avrupalıların bu tür faaliyetleri rahatsız edici boyutlara ulaşmış ve kendisi de bir kitap meraklısı olan Sadrazam Şehid Ali Paşa, XVIII. asrın başlarında III. Ahmed’in yabancılara kitap satışını yasaklayan bir hüküm çıkarmasını sağlamıştır. Bu hükümde sahaflar için “tamahkârlıklarından dolayı sayısız değerli kitabı etrafa, hatta Osmanlı ülkesi dışındaki yabancı memleketlere gönderdikleri...” ifadelerinden de anlaşılacağı üzere sahafların Avrupalılarla olan iletişimleri dikkat çekici bir hâle gelmiştir.
Fakat bu hükmün çıkarılmasıyla Batı’ya olan kitap akışı durmadığı gibi sonraki asırlarda, daha da artarak devam etmiştir. Bazı hatıralarda ve yazışmalarda yabancılara kitap satışının genellikle el altından ve kendilerine kitap alımı konusunda yabancılarla teması olan bir kısım Türklerle, bazı yabancı misyon mensupları ve bu misyonlarda çalışan azınlıkların yardımcı olduğu geçmektedir.
Osmanlı da Sahaflık Müslümanlara mahsus bir meslekti. Tanzimat’a kadar olan dönemde gayrimüslimler sahaflık yapamazlardı. XIX. asrın ikinci yarısında gayrimüslimlerin kitap basım işine girmelerine ve kitapçı dükkânları açmalarına müsaade edilmişse de, bu tür dükkânlarda dinî kitapların satışı yasaklanmıştır. XIX. asırda sahaflıkta önemli gelişmelerin yaşandığı bir dönem olmuştur. Basılı eserlerin kitap pazarına girişi, eğitim sistemindeki reformlar, yeni okulların açılması, okuma yazma oranındaki yükseliş ve yeni ortaya çıkan okuyucu kitlesinin ilgi duyduğu kitaplar sahaflık mesleğinin de bir değişim sürecine girmesine sebebiyet vermiş ve sahafların bir kısmı geleneksel sahaflıktan önce kitapçı-sahafa, daha sonra da yayıncı-sahafa dönüşmüştür. Aynı zamanda eğitimin yaygınlaşmasından ötürü oluşan yeni okuyucu kitlesi, sahafların da yayın politikalarını değiştirmeye zorlamıştır.
İstanbul’daki sahaf dünyasını önce 1980’den sonra Türkiye’de meydana gelen değişiklikler, ardından 1990’larda bilgisayarın yayın dünyasına girişi ve 2000’li yıllarda internet ortamı derinden etkilemiştir. Bugün Sahaflar Çarşısı eski kimliğini kaybederek daha çok ders kitabı, test kitapları, turistik kitapların satıldığı bir yere dönüşmüştür. Böyle önemli bir kültür mirasımız olan sahaflar ülkemizin birçok şehrinde ya hiç yok ya da yok denecek kadar azalmış durumdadır.