Suriyeli Ömer, yürümeyi öğrendiği zamandan itibaren annesiyle birlikte 14 ay boyunca Beşşar Esed güçlerine bağı hapishanede tutuldu. Annesi tam tarihini hatırlayamıyor, hatırladığı yegâne şey Şam’daki Adra Hapishanesi’nde tutuldukları.
Ümmü Ömer (Ömer’in annesi), ayak uzatacak yer dahi olmayan, karanlık ve havasız hücresinde hapis arkadaşlarıyla geçirdiği zamanı şöyle anlatıyor:
“Gece mi gündüz mü olduğunu ayırt edemiyordum. Yıkanmamıza ve duş almamıza izin verilmiyordu.”
Şam’daki hapishanede geçen günlerinin ardından özgürlüğüne kavuşan ve İdlib’deki yeni evine yerleşen Ümmü Ömer, hayatından endişe ettiği için gerçek ismiyle anılmak istemiyor. Suriyeli kadın hapishane günlerine dair şu anıyı aktarıyor:
“Biraz boşluk oluşturabilmek ve oğluma yürümeyi öğretebilmek için ayağa kalkıyor ve onunla oynuyordum. Yaklaşık bir buçuk metre önümde Merve isminde bir başka kız vardı. Ömer’in ellerinden tutarak ona doğru yürüyor ve tekrar geri dönüyordum.”
"Bebek Sahibi Olmak Hayâlimdi"
Ömer, annesinin çabalarıyla bu dar hücrede düşe kalka yürümeyi öğrenmiş. Annesi oğlunun oldukça güçlü olduğundan söz ediyor. Hayatının ilk yıllarını annesinin işkence gördüğü bu hapishanede geçiren Ömer hakkında annesi şunları söylüyor:
“Oradaki tek bebekti. Diğer mahkûmlar onu görünce mutlu oluyordu. Bu hapishanedeki yegâne mutlu anlar bunlardı.”
Deyrizor asıllı olan Ümmü Ömer şimdi 38 yaşında. Ümmü Ömer, “Dünyadaki her kadın gibi ben de bebek sahibi olmanın hayâlini kurardım.” diyor:
“Dünyadaki her aile gibi düzgün bir evde kendi ailemi yetiştirmeyi hayâl ederdim. Genç bir kızken, bebekler hakkında takıntı düzeyinde ilgiliydim. Annemi ziyaret ettiklerinde komşularımızın ve arkadaşlarımızın bebekleriyle ilgilenirdim. En az bir bebeğimin olması hayâlini kurardım ve oldu da. Ancak maalesef bunu dilediğim şekilde yaşayamadım.”
Babasını Hiç Görmedi
Ümmü Ömer ve eşi Halid 2006 yılında evlenerek Halep’e yerleşmişler. Çatışmalar başladığı zaman Suriye’nin ikinci büyük şehri Halep de günden güne büyüyen gösterilerin odağı hâline gelmiş.
Halep’in direnişçilerin elindeki doğu mahallelerinden birinde yaşayayan aile, Ağustos 2013’te büyük bir ayrılık yaşamış. Özgür Suriye Ordusu’na (ÖSO) katılan Halid, bu tarihte bir havan topu saldırısında yaşamını yitirmiş. Bu esnada 44 yaşında olan Halid, Ümmü Ömer ile 7 yıl evli kalmış. Batı Halep’te Mart 2014’te doğan Ömer, babasıyla tanışma fırsatını hiç bulamamış.
"Yaptıklarımdan Pişman Değilim"
Yalnız kalan ve ailesiyle bağlantısı da olmayan Ümmü Ömer, Esed rejimine karşı aktivist faaliyetleri yürütmekle suçlanmış. 2011 ve 2013 yıllarında iki kere gözaltına alınan Ümmü Ömer “Onlarla konuşmakla ve ikna etmekle uğraşmadım, aktivizme devam ettim.” şeklinde konuşuyor.
Eşi ölmeden önce de söz konusu faaliyetlere devam eden Ümmü Ömer, yaklaşık iki yıl Doğu Halep’e Bustanu’l-Kasr’dan geçerek ilaç ulaştırmış. Sivilleri hedef alan keskin nişancı saldırılarıyla bilinen mahalle, ikiye bölünmüş şehirde bir koridor niteliğindeydi.
Ümmü Ömer bu faaliyetlerin risk taşıdığını bilmesine rağmen bunu bir vazife olarak görmüş ve asla bırakmamış:
“Pervasızdım, evet. Ancak bunu yapmak zorundaydım ve pişman değilim. Bir önceliğim vardı, ilaca muhtaç olan hasta ve yaralı insanlara bunu ulaştırmak.”
Ümmü Ömer gençlik hayâlini hiçbir zaman gerçekleştiremediğini dile getiriyor:
“Halid’in ölümünden ve doğum yapmamdan sonra hayatım böyle geçti. Gerilim ve üzerimdeki baskı sebebiyle bebeğimi emzirmekte dahi zorlanıyordum.”
Rejim Askerlerinin Ev Baskını
Eylül 2014’te Ümmü Ömer’in hayatı daha zor bir döneme girmiş. Bir gece, rejimin istihbarat yetkililerinden 5 kişi oğluyla uyurlarken evlerine baskın düzenlemiş. Ümmü Ömer, bir komşusunun kendisini ihbar ettiğini düşünüyor.
Evi talan edilen ve taşıdığı ilaçlar bulunan Ümmü Ömer “yaralı teröristlere tıbbî malzeme ulaştırmak” ile suçlanmış. Suçlamaları ve bağlantılarının ismini vermeyi reddeden Suriyeli kadın, tutuklanarak Şam’a gönderilmiş.
Bebeğiyle birlikte rejimin istihbarat birimine bağlı bir hapishaneye atılan Ümmü Ömer, şehirde birçok farklı hapishanede tutulmuş. İlk gece bebeğinin üzerinde baskı oluşturmak için kendisinden alındığını söyleyen Suriyeli kadın, ilk sorgunun ardından Ömer’in kendisine teslim edildiğini belirtiyor. Ömer, bu esnada iki aylık bir bebekmiş.
"Çocuğumu Öldürecekler mi?"
Kadın ve erkek çığlıkları, temiz havaya erişebilmek için duvarlara delikler açmaya çalışan mahkûmlar ve berbat bir kokuyla dolu hapishaneyle ilgili Ümmü Ömer, şunları söylüyor:
“Girdiğim zaman, hücrenin zemininde korkunç kokan bir su vardı. Odanın duvarları, buraya atılan mahkûmların isimleriyle doluydu. Uzun süredir el değmemiş eski bir bodrum katı gibiydi. Başım döndüğü için zar zor yürüyordum. Hiç uyumadım.”
İlk sorgu için Ümmü Ömer bir odaya götürüldü. Gözleri bağlıydı. Sorguyu yapan rejim yetkilisi ailesi, eşi ve görevi hakkında sorular sordu. ÖSO’ya tıbbî malzemeler götürmekle suçlanıyordu. Ümmü Ömer cevap vermeye başladığı zaman sorguyu yapan kişi kafasına vurarak, “Yalan söylemeyi bırak ve görevinle kocan hakkında bana doğruyu söyle.” şeklinde bağırdı.
Ümmü Ömer, şunları söylüyor:
“Başlangıçta işkence görmekten, dövülmekten, tecavüze uğramaktan yahut öldürülmekten korkmuştum.”
Ardından aklına bebeğinin zarar görebileceği gelmiş:
“Çocuğumun hapishanelerle bir alakası yok. Ancak Esed rejimi çocukları ve bebekleri öldürecek ve hapsedecek kadar mücrimdir. Oğlum her zaman aklımdaydı. Ona kim bakacak? Onu da öldürmek isteyecekler mi? Yoksa benim önümde onu dövecekler mi?”
Tecavüz ve Ölüm
İlk sorgusundan birkaç gün sonra Ümmü Ömer kalabalık bir odaya bırakılmış. Oğlu sürekli ağlamasına rağmen herhangi bir yiyecek yahut malzeme verilmemiş. Ümmü Ömer, bebeğine yırttığı kıyafet parçalarından bez yaptığını ifade ediyor.
Bir süre sonra sürekli işkenceler başlamış. Bazı işkencelerde dövülürken kendisine konuşmadığı takdirde bebeğini bir daha göremeyeceği söylense de Ümmü Ömer konuşmayı reddetmiş. Suriyeli kadın, dayak dışında ellerinden tavana asılmak gibi farklı işkencelere de maruz kaldığını aktarıyor. Ümmü Ömer, çevresindeki birçok tutuklunun tecavüze uğradığına ve öldürüldüğüne şahit olmuş. Konuşmama nedenini ise şöyle aktarıyor:
“Şayet bir şeyler söyleseydim, daha fazlasını öğrenmek için işkencenin şiddetini arttıracaklarını biliyordum.”
Bir süre sonra Ümmü Ömer, 2 metreye 4 metrelik bir hücreye atılmış. Bu hücrelerin bulunduğu merkezde açlıktan ve işkenceler sonucu 3 bin 532 mahkûmun öldüğü biliniyor. Herhangi bir tıbbî müdahalenin olmadığı bu merkezde birçok mahkûm çok basit rahatsızlıklar nedeniyle yaşamını yitirmiş.
"Ömer’e Dışarıdaki Parkları Anlattım"
Aralık 2014’te Ümmü Ömer ve oğlu, mahkûmiyet sürelerinin kalanını geçirecekleri Adra Hapishanesi’ne götürülmüş. İlk tutuklanmalarının üzerinden 1 yıl geçtikten sonra Ümmü Ömer, oğluna dışarıdaki hayattan, parklardan, okuldan bahsetmiş. Ömer, 18 aylıkken konuşmaya başlamış. Annesi Ömer’e bazı Kur’ân âyetlerini de öğretmiş. Ümmü Ömer, Ömer’in ilk kelimesinin zar zor söylediği “anne” kelimesi olduğunu ve “baba” demeyi ona öğretmesinin gerçekten üzücü bir anı olduğunu ifade ediyor.
Yeterli yiyecek olmadan büyüyen Ömer, küçük ve zayıf bir çocuk olarak kalmış. Hapishane koğuşunda Ömer’in varlığı diğer mahkûmlara da bir nebze mutluluk ve umut olmuş.
"Hayâllerim Aklıma Geliyor..."
Ümmü Ömer, hapishane evi olan oğlunun bazen battaniye ile bir oyuncak olarak oynadığını ifade ediyor:
“Bu kalbimi kırıyordu. Geçmişe baktığımda, hamileyken geleceğe dair kurduğum hayaller aklıma geliyor. Küçük bir yatak ve oyuncaklar almak, bir bebek bekleyen her annenin hayâlidir. Bu yürek parçalayıcı. Bu beni çok geceler ağlatmıştır, hâlihazırda ölmüş olan babasıyla parlak bir gelecek düşüncesi...”
"Ömer İşkence Seslerinden Uyuyamıyordu"
Ümmü Ömer, oğlunu bazen ninnilerle, bazen de Hz. Muhammed’in (S.) hayatından hikâyeler anlatarak uyutmaya çalıştığını söylüyor. Ömer, hapishaneden yükselen işkence sesleri nedeniyle uyumakta zorlandığı için bulduğu çareyi şöyle anlatıyor:
“Kulaklarını, sesler aklına girmesin diye kapatıyordum. Bu sesleri duyduğunda şiddetli şekilde ağlıyordu. Birçok kere baskı ve umutsuzluk nedeniyle gözyaşlarına boğuluyordum. Burada öleceğimizi, hiçbir zaman çıkıp normal bir hayata ve bir eve sahip olamayacağımızı düşünüyordum. Hayatımın en kötü günleriydi. Ömer benimle olduğu sürece pes etmeyeceğime dair kendime söz verdim. Onun için ve bana bir parçasını bırakan babası için. Ömrümün sonuna kadar onu gözeteceğim.”
"Şimdi Cennette miyiz Anne?"
8 Şubat 2017 tarihinde Ümmü Ömer ve oğlu, rejim ve direniş güçleri arasında varılan esir takası anlaşması sonucu 50’ye yakın kadın esirle beraber serbest bırakıldı. Ümmü Ömer, bu anı şöyle anlatıyor:
“Ömer’e eve dönüp güneşi, insanları, çocukları tekrar görebileceğimizi söyledim. Yüzündeki tepki inanılmazdı. Aynı anda hem mutluydu hem de ağlıyordu.”
Ümmü Ömer, şimdi bir arkadaşıyla beraber İdlib kırsalında yaşıyor ve kız kardeşiyle tekrar irtibat kurabilmiş. Ömer annesine, görmek istediği her şeyi, kedileri, kuşları, ağaçları, güneşi görebildiği için şu soruyu sormuş:
"Şimdi cennette miyiz anne?"
Ömer, diğer çocuklarla anlaşmakta başlangıçta zorlansa da zamanla uyum sağlayabilmiş. Ümmü Ömer ve oğlu, ağır bir travmanın ardından hayatlarını tekrar kurmak için mücadele veren binlerce Suriyeli aileden yalnızca biri.