Ahmet Taşgetiren yazdı.
İnsan mısınız siz, diye sorulmalı.
Netanyahu’yu ayakta alkışlayan ABD Kongre üyelerine…
Elinde bebek kanları olduğu halde oraya gitti ve siz onu ayakta alkışladınız.
Farkındasınız değil mi, her biriniz birer Netanyahu oldunuz. Ellerinizden bebek kanları damlıyor.
Sokakta “Filistin’e özgürlük” diye haytıranları duymanızı beklenmiyordu ama “Defol Netanyahu, ellerini çek çocuklar üzerinden” diye seslenenleri, kendi vatandaşlarınızı da duymadınız.
Uluslararası Adalet Divanı’nın Netanyahu’yu savaş suçlusu ilan edebileceğini de görmezden geldiniz. Üç maymun rolü bile size göre çok daha masum kalıyor.
Biden İsrail’e gidip kucaklaşmıştı bu kanlı katil ile, o bile yetmedi, “Gel seni ayakta alkışlayalım” dediniz bu canavara.
Yaptığınız eylem, sadece Amerika üzerindeki Siyonist ablukanın insanlığın tüm değerlerini ıskalatacak bir boyutta olduğunu ortaya koyuyor.
Orada bir tek kişi çıktı, insanlık damarını savunacak. Müslüman bir Kongre üyesi… Filistin kökenli Temsilciler Meclisi üyesi Rashida Tlaib, “savaş suçlusu” pankartını kaldırdı. Başkan yardımcısı ve başkan adayı Kamala Harris oylamaya katılmadı. ABD’nin insani geleceği adına umutlanabilir miyiz? Bazı Demokrat üyeler de katılmadı Netanyahu’lu vahşet sirkine…
“Vahşet sirki” dedim de, 11 Cumhurbaşkanı Abdullah Gül sıcağı sıcağına yüreğinin sesini ortaya koydu; şöyle dedi:
“Bu gece ABD Kongresi’nde, UCM savcısının tutuklama emri talep ettiği soykırım suçlusunun başrolünde oynadığı bir utanç sirki izledik. Amerika, bir kez daha bir çocuk katili uğruna tüm dünyanın önünde kendini rezil etti”
Evet rezillik bu. Bir süper gücün, çocuk cesetleri üzerinde tepindiği kahrolası rezillik.
Ahmet Davutoğlu da ses verdi aynı tonda.
“Siyonist bazı grupların etkisi altında kalan ABD Kongresi’nin bu tutumu tarihe bir utanç vesikası olarak geçecektir. İsrail’in apartheid rejimi asla kazanamayacak, Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin hakkında tutuklama emri çıkarılmasını istediği İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu bir gün mutlaka yargılanıp, tarih önünde hesap verecektir! ABD kongresinde onu alkışlayanlar ise soykırım işbirlikçisi olarak anılacaklardır!”
Davutoğlu bir de “Ülkemizi ve İslâm dünyasını” göreve çağırdı: “Ülkemiz başta olmak üzere, Arap ve İslam dünyası daha etkin adımlar atmak suretiyle bu katliamı sona erdirecek girişimleri arttırmalıdır.”
Ne diyeyim, ah İslâm dünyası, ah Türkiye…
Filistin’de farklı örgütleri aynı masaya oturtup birliktelik uzlaşması yapma misyonunu Çin üstlenmiş. Suriye’de Esed’le yeniden görüşebilme kapısını açması için Rusya’nın devreye girmesini “umut” ediyoruz.
İsrail’i, Netanyahu’yu en üst perdeden kınıyoruz el hak. Gazze sürekli gündemimizde elhak.
Ama orada cinayet devam ediyor. Dün gece, Netanyahu’nun ABD Kongresinde ayakta alkışlandığı gece bile, çocuklar üzerine bomba yağdı Gazze’de…
“Ba’de harab-i Gazze” diye bir özdeyiş eklenecek deyimler içine… “İslâm dünyası mı ba’de harab-i Basr’dan sonra ba’de harab-i Gazze’yi yaşadı” denecek yarınlarda…
İçinde ümit barındırmayan, hep gözyaşı yüklü bir yazı yazmak istemiyorum İslâm dünyası adına… Çocuklarımızın böyle bir iklimde büyümesi, geleceğe yürümesi girân geliyor.
Ama nasıl kurtulacağız bu iklimden?
”Türkiye’ye yüklediğimiz misyon”un altı ne kadar doldurulabiliyor? Üstelik “İslam dünyası” varlığını bir gelecek umudunun basamağı olarak görenlerin uzun süredir ülkeyi yönettiği bir süreçte? Kendi kendimize “22 yılı her bakımdan iyi, doğru yönettik mi?” sorusunu soran var mıdır?
Bu muhasebe derin, büyük, sonu gelmez…
En kolayı, Amerika’nın çirkinliğini yüzlerine vurmak… Utan Amerika! Bir utanma hissinden haberin kaldıysa hâlâ… Selâm Raşida… Selâm sokakta Fillistin bayrağı taşıyanlar… Selâm Gazze’yi unutmayanlar…