Ortak gelecekleri olmayanların ortaklığı

İbrahim Kiras yazdı. Ortaklık güvene dayalı bir kurum. Ticarette de öyle siyasette de. Hele siyasette anonim şirket gibi hukuki zeminde güvenceye alınmış ortaklıklar söz konusu olmadığından karşılıklı güven dışında bir dayanak yok. Siyasette karşılıklı güvenin olması için ise her şeyden önce tarafların ortak risk algısına, ortak düşmana ve ortak hedeflere sahip olmaları gerekir. Ancak tarafları … Ortak gelecekleri olmayanların ortaklığı Devamı »

Eklenme Tarihi: 23 Ağu 2024
3 dk okuma süresi
Güncelleme Tarihi: 23 Ağu 2024
Ortak gelecekleri olmayanların ortaklığı

İbrahim Kiras yazdı.

Ortaklık güvene dayalı bir kurum. Ticarette de öyle siyasette de. Hele siyasette anonim şirket gibi hukuki zeminde güvenceye alınmış ortaklıklar söz konusu olmadığından karşılıklı güven dışında bir dayanak yok.

Siyasette karşılıklı güvenin olması için ise her şeyden önce tarafların ortak risk algısına, ortak düşmana ve ortak hedeflere sahip olmaları gerekir. Ancak tarafları bir araya getiren ortak tehlike ortadan kalktıktan sonra ortakların birbirlerine güvenmelerini gerektiren zemin de ortadan kalkar.

Peki, AK Parti-MHP ortaklığını mümkün ve zorunlu kılan zemin ne durumda?

Dışarıdan bakıldığında arada birtakım ciddi anlaşmazlıkların olduğu, hatta ittifakın geleceğinin tartışılabildiği görülüyor ama önemli olan o zeminin ne durumda olduğu.

Bahçeli’nin odasındaki “17-25 saati” Cumhur İttifakının geleceğinin pamuk ipliğine bağlı gibi görünmesine yol açtı. Daha önce ise Erdoğan’ın bir yandan CHP lideri Özgür Özel ile diğer yandan Ayşe Ateş ile görüşmesi MHP kanadında rahatsızlığa ve kuşkuya yol açmıştı. Bahçeli çok sert bir üslupla ortağına seslenip “CHP ile yol yürüyeceksen biz aradan çekilelim” diye rest çekmişti.

Erdoğan’ın bu meydan okumaya cevabı beklendiği üzere alttan almak şeklinde oldu. Cumhur İttifakından vaz geçmenin bahis mevzuu olmadığı söylendi. Ana muhalefet ile görüşmeler durduruldu, Sinan Ateş cinayeti de yeniden unutuldu.

O günlerde gördüğümüz tablo anlaşmazlıkların tatlıya bağlandığı şeklindeydi. Ancak şimdi Bahçeli’nin makam odasındaki saat durumun pek öyle olmadığını gösteriyor. Söylendiğine göre “17-25 saati” eski yerine geçen ayın başlarında geri dönmüş. Yani ortaklar arasındaki problemlerin artık çözüldüğü düşünülen günlerde.

O saatin oraya konulmasının ittifak ortağına mesaj vermek amacına yönelik olduğunu katiyetle söyleyebilecek durumda değiliz tabii. Yine de en azından ortaklardan birinin diğerine karşı duygularının hangi merkezde olduğunu gösterebilecek bir fotoğraf var karşımızda.

Bahçeli odasındaki “17-25 saati”nin yol açtığı tartışmaları bazı çevrelerin cumhur İttifakı içine fitne sokma çabası olarak niteledi. O saatin orada bulunmasının sebebini FETÖ kumpaslarının unutulmaması arzusuyla açıkladı.

Oysa o saatin vaktiyle ifade ettiği siyasi anlam bilindiğinden bu açıklama hiç kimseye ikna edici gelmedi. Hatırlanacağı üzere, Bahçeli 17-25 tarihine sabitlenmiş saatin ne anlama geldiğini soran gazeteci Can Dündar’a “Pilini ben çıkarttım, 17-25’e sabitledim, hesabının sorulması vaadimizden asla geri adım atmayız” demişti. MHP lideri 2015 seçimlerinin ardından kendisine koalisyon teklifi getiren dönemin başbakanı Davutoğlu ile de “17-25 saati”nin önünde görüşmüştü.

Elbette siyasette dün dündür, bugün bugündür. Şartlar değiştiğinde siyasi pozisyonlar da değişebilir. MHP liderinin o gün siyaseten uygun gördüğü bir tutumdan bilahare vaz geçmiş olması olmayacak şey değildir. Ne var ki ittifak kavramının tabiatı icabı geçmişte kalması gereken eski defterlerin yeniden açıldığına dair bir görüntü verilmesi de olacak şey değildir.

Ortaklar arasında anlaşmazlıklar, çekişmeler, tartışmalar yaşanabilir. Ama ne yaparsanız yapın ortağınızın can damarını hedef almazsınız. Bahçeli’nin asıl amacı ne olursa olsun, “17-25 saati”nin göründüğü fotoğraf AK Parti cenahında ciddi bir güven endişesi doğurmuş olmalıdır. Biliyoruz ki karşılıklı güven zedelendikten sonra bir ortaklığın sürdürülmesi zorlaşır ve süreç her iki tarafa da zarar vermeye başlar.

Konuya dışarıdan bakanlar için açıklanması zor bir tablo bu. Çünkü aslında her iki taraf da bu ortaklığa muhtaç. Zaten karşılıklı ihtiyaçlar bu ortaklığı ortaya çıkardı. MHP olmasaydı bugünkü başkanlık düzenine geçmek mümkün olmazdı. Hatta AK Parti iktidarının devamı da bu ittifak sayesinde mümkün oldu. Aynı şekilde Erdoğan elini uzatmasıydı Bahçeli’nin MHP’nin başında kalması kolay olmazdı.

O zaman her ikisi de kendilerini birer güvenli limana atmış oldular. Bu anlamda kaderlerini de birleştirdiler. Ancak bugüne gelindiğinde şartlar değişti. MHP’nin varlığı Erdoğan için iktidar garantisi değil artık. Bahçeli’nin de partisini elde tutma endişesi yok bugün. Problemin kaynağı belki de bu. Birbirlerine ihtiyaçlarının kalmaması veya birbirlerine yetmez hale gelmeleri.

Ufukta şimdilik bir ayrılık görünmüyor ama ilk uygun fırsatta yaşanabilecek bir ayrılığa karşı her iki taraf da hazırlığını yapıyor.